hesabın var mı? giriş yap

  • yılbaşı geliyor diye kapı süsü aldık ama ödümüz kopuyor çalacaklar diye. sonradan görmelik de pek zormuş.

    evdeyken takalım giderken çıkaralım diyoruz*

    noeliniz şimdiden mübarek olsun*

  • "mansur yavaş'ın sanatçı seçerken siyasi görüşüne baktığını sanmıyorum. "

    "ifade özgürlükçüsü" "siyasi görüş"çüler gelmiş. ne siyasi görüşü? bir insanın dünyada benzeri olmayan tamamen malum şahsı kurtarmak için icat edilmiş bir anayasal değişikliği desteklemesi gibi bir siyasi görüş olabilir mi?

    siyasi görüş değil sadece ve sadece şahsi ikbali için toplumun milletin çıkarlarının hilafına güce tapınma diyeceksin.

    ohal'a, hileye hurdaya rağmen % 1 farkla geçti o referandum, şu an karnını zor doyuruyorsan bu desteklerin doğrudan payı var.

  • adamin seni tercih etmesinin tek sebebi ucuz olman, sen saniyormusun ki senin hizmetini cok begendigi, denizini, plajini cok begendigi icin geliyor?

    onunde italya, yunanistan, ispanya, karadag gibi secenekler varken; karisina-kizina asilan, dolandiran ve kaziklayan barzolarin memleketine ne diye gelsin amk ?

    su islamci guruhun kendini dunyanin merkezi gormesi de beni cildirtiyor amk, ne boksunuz lan? nesiniz amk? tum dunya bize muhtac, tum dunya bize dusman, tum dunya bizi kiskaniyor... koyunden disari cikmamis, gercek sehir nasil olur, gercek plaj, gercek doga nasil olur gormemis comarlar burayi dunyanin en guzel ulkesi saniyor.

  • muhakkak ki başka denize kıyısı illerde de benzer problemler vardır ama istanbul'da artık iyice limitlerinden çıkmış, diğer insanların hafta sonu gezintilerini sabote etmeye başlamış olay. balıkçılığı ya da olta balıkçılığını yasaklayacak değiliz ama bu işin yapılacağı yerlerin artık belirlenmesi şehir için elzem hale gelmiş görünüyor. zira bu hobiye/işe gönül vermiş insanların belli ki şehirde yaşayan diğer insanları önemsediği ve umursadığı yok.

    sahil şeridi olduğu gibi bu arkadaşların işgali altında. yürüyüşe çıksanız ya kafanızın üstünde misina gezecek ya oltanın denize sallanmasını bekleyeceksiniz. banklar ise tamamen bu insanlara ait. olta takımları, kovalar, balıklar için rezerve. olmasa bile balık artıkları ve kokudan zaten kullanmak mümkün değil.

    hani deseniz ki sadece belli yerlerde böyle, oraya değil de başka yere gidelim. ama değil boğaz sahili boydan boya işgal altında. tek bir yürüyüş yolu yok ki balıkçıların istilası altında olmasın da rahat rahat hava alınıp, kafa dinlenilsin. bir de belediyenin çevreciliğe büyük katkısı olan yeni dolgu alanları filan tamamen bu işe bırakılmış gibi.

    bu işin bir şekilde önüne geçilmeli ve avlanma için belli alanlar insanlara gösterilerek yürüyüş yollarının ve boğaz kıyısının herkesin kullanabileceği hale getirilmeli. ha olacak değil ya işte yazıp ümit etmiş olalım.

  • başıma bir kez gelmiştir.
    elime tutuşturulan bir tek gül ile gözüne far tutulmuş tavşan gibi kaldım. tam bana bu gülü veren yakışıklıya adını soracakken 'sakatlar derneği için sattığımız bu gülü almak ister misiniz?' lafını duydum. dumura uğramış bir şekilde o an sadece 'ne kadar?' diyebildim. 'gönlünüzden ne koparsa' dedi çıkartıp 10tl verdim ama içim acıdı be sözlük. ömrü hayatımda uzatılan tek çiçeğe de parasını ödedim ya la.

  • yaklasik 4 gun once evimden kovuldum. 4 gunumu sigindigim abla evinde geciriyorum. sehremini'nin surlara yakin eski bir mahallesi burasi.
    birbirine yapisik apartmanlar, daracik sokaklar, carsisi. yolun ote tarafinda buradan degisik hayatlari ile fakir bir semt burasi. ve tabi oturanlari da fakirlikten bol bol nasiplenmisler.
    cok uzaga gitmeden kaldigim evden baslayayim.
    bir oda, bir salon bir apartman kati. giris kat. bu evde buyumus iki tane delikanli var. babalari eski topkapi kabadayilarindan. allah rahmet eylesin iyi bir adamdi ama, beraber yasadiklari babasinin gazina gelip cok dovmuslugu vardi ablami.
    galiba fakir insanlarin bir ozelligidir; sahipsizlik...
    sokaginda, kucuk cocuklar yirtip pirtik elbiseleri ve sumuklu suratlariyla top kosturuyorlar. yuzlerinden okunuyor aslinda cok iyi bakildiginda ve en cok cocuklarin fakirligi uzuyor insani.
    ki, isil isil da mutlu bu cocuklar.
    galiba, fakir cocuklarin uzerlerinde bir mutluluk halesi var. mutlular, fakir olduklari henuz onlara ogretilmedigi icin. bunu kiyaslayacak insanlar henuz hayatlarina girmedigi ve bunu yuzlerine yansitmadigi icin.
    hem cocuk olmak demek; eski bir top, ucu yirtik bir ayakkabi ile sokaklarda mutlu olabilmek de degil mi ?
    ablam, hayati boyunca parasizliktan cok cekmistir biliyorum. kocasi cok calismayi seven bir adam degildi. en cok eski bir kamyonetin arkasina koydugu meyve sebzeyi satardi ki, cani isterse.
    ben iclerinde cok kaldim. bilmediklerinden degil, bu sartlari daha iyi bir hale getiremediklerinden de degil.
    sadece bunu bir kader olarak gordukleri icin, bu sekilde ve bu sartlarda yasamaktan bile mutlu olabilecek detaylar bulduklari icin... galiba kadercilik de fakir insanlarin ozelligi.
    ha su da var; belki fakirlik degil ama yoksulluk biraz. ac degil, acikta degiller ve bulunduklari sartlari kabullenmis ve dahasini istemez vaziyetteler.
    ha surda durdugum yerden ve sartlardan dolayi kimseyi fakir, yoksul diye nitelendirmem ne kadar dogru bilmiyorum.
    neticede kalacak baska bir yerim olmadigi icin buraya siginmis biriyim.
    galiba burdaki en fakir benim.
    ortak ozelligim olmayacak kadar hem de...