hesabın var mı? giriş yap

  • tinder kullanmadan tinder hakkında yapılan eleştirilere cevap yetiştirenlerin bulunduğu uygulama. kardeşim birisiyle match olması için iki taraflı beğenme söz konusu. göbekli dayıları, dedeleri madem istemiyorsun niye beğeniyorsun dedirtir.

  • 1991 yılında gerçekleşen büyük madenci yürüyüşü sırasında birol üzmez tarafından çekilen harika fotoğraf.

    https://i.redd.it/a2xgdnad4zjx.jpg

    (bkz: 4-8 ocak 1991 büyük madenci yürüyüşü)

    "30 kasım'dan yürüyüşün başladığı 4 ocak 1991 tarihine kadar, genel maden- iş'e bağlı 48 bin işçi yekpare halde greve katılır ve çevre il/ilçelerin de zonguldak'a gelişiyle şehir türkiye tarihinin en büyük işçi hareketlerinden birine sahne olur. o dönem zonguldak, bugünkü karabük ve bartın illerini de içermektedir. yani bugünden bakılarak o günün tanıkları dinlendiğinde; üç şehrin tek merkezde toplandığı ve sokaklarda konuşulan tek konunun grev olduğu anlaşılmaktadır.

    peki; üç şehrin işçileri nasıl hep bir arada kalır, örgütlülük nasıl sağlanır? şehrin megafon sistemlerinin yetersizliğine rağmen kabloların neredeyse tüm sokaklara döşenerek şehre kurulan bir hoparlör sistemiyle işçilerin hareketin her anından haberdar olması sağlanır. bugünden bakıldığında, 1991'in twitter'ı sendika binasına gelip söz alan işçilerin hoparlörlerdeki sesleridir.

    3 ocak 1991 tarihi geldiğinde, sendika yetkililerinin hükümetle görüşmelerinden sonuç çıkmamıştır, zonguldak işçileri 1 ayı aşkın süredir maaşlarını alamamaktadır, kış çöker, eylemlere katılan işçilerin bir kısmı işyerinden kovulur; ancak erzak yardımları ve halkın grevdekilerle dayanışması hareketin yarım kalmayacağının habercisidir. dünyanın uzak uçlarındaki işçiler dahi zonguldak'taki greve sessiz kalmaz. öyle ki, hükümet kömür ihtiyacını karşılamak için yurt dışından kömür ithali yapmaya karar verir; ancak avustralya ve güney afrika'da kömür gemilere yükleneceği sırada liman işçileri dayanışma içinde yüklemeye direniş gösterir ve gemiler türkiye'ye boş döner.

    genel maden-iş'in bağlı olduğu türk-iş 3 ocak 1991'de türkiye çapında 1 günlük genel grev kararı almıştır. zonguldak'ta sendika, genel grevi sürdürebilmek amacıyla 4 ocak'ta toplu halde ankara'ya gitmeye karar verir. ancak ankara'ya gitmek için istanbul'dan beklenen 1150 otobüs hiç gelmeyecektir. şemsi denizer 4 ocak sabahı 10.30'da madencilerin toplandığı meydana bakar ve : "arabalarımızı engellediler. arabayla gidemiyoruz. ama ayaklarımız var. yürüyeceğiz." açıklamasını yapar.

    yürüyüşün tanıkları 300 km'lik yolu yürümeye saatler içinde karar verildiğini, sendika dahil hiçbir kurumun veya işçinin yürüyüşe yönelik örgütlenmediğini belirtmektedir. 4 ocak öğleden sonraya kadar, zonguldak'taki birçok evden işçilere battaniye, ayakkabı gibi ihtiyaçlar sağlanır. şemsi denizer, yürüyüşe katılmaya kararlı olan madenci eşlerine zonguldak'ta kalmalarını söyler, ancak kadınlar bu öneriyi dinlemeyecek ve yürüyüşün en önemli aktörlerinden biri haline gelecektir. yürüyüş başlar ve kitle çevre ilçelerden geçtikçe katlanarak büyür. yaklaşık 100 bin kişi ankara'ya yürümektedir...

    1. gün (4 ocak 1991)

    genel maden-iş yöneticileri, kitleyi hızla konvoylara ayırır, her madenci kendi ocağındakilerle yürüyecektir. her konvoya sorumlular atanır ve gruplara, tanınmadığı kişileri aralarına almamaları uyarısı yapılır. bu şekilde yürüyüşte herhangi bir provokasyon olmaması sağlanır ve kortej, hiçbir karışıklık çıkmadan 5 gün boyunca yürür.

    madenciler, şehre 15 km uzaklıktaki karamanlar köyü'nde ilk molasını verir. mola bitip yola devam edilirken ilk barikatla karşılaşırlar ancak bu barikat, madencileri durdurmaya yetmeyecektir. akşam saatlerinde 10 km daha yürüdükten sonra, devrek'e ulaşır ve geceyi burada geçirirler. devrek halkının büyük çoğunluğu evlerini madencilere açarak yürüyüşe büyük destek verir. bu sırada ankara'nın çankaya'sında madencilerin geldiği haberinin ardından, olağanüstü güvenlik önlemleri alınır.

    türk-iş ve başkanı şevket yılmaz, yürüyüşe ilk etapta tepki verir. denizer, "türk işçi hareketinin önündeki en büyük engellerden birisi şevket yılmaz'dır." der. yılmaz'ın cevabı ise yürüyüşün, 3 ocak genel grevi sonrası hükümetle pazarlığa gölge düşürebileceği olur.

    2. gün (5 ocak 1991)

    5 ocak sabahı şemsi denizer, kendi aracıyla başbakan yıldırım akbulut'la görüşmek üzere bolu'ya gider. görüşmede akbulut, madenlerin işçilere devredilmesini önerir. sendikanın devir konusundaki şartları ise şöyledir:

    türkiye kömür işletmeleri'nin bütün borçlarını devlet üstlenecek.
    kıdem tazminatlarını devlet bir hesapta bloke edecek.
    madencilerin koşullarını iyileştirmek için devlet, harcama yapacak.
    madenden çıkan kömürün tonu 30 lira yerine 100 liradan satılacak.
    hükümet şartları kabul etmez ve görüşme tıkanır.

    madencilerse devrek'ten çıkarak yollarına devam eder. birkaç kilometre sonra dorukhan tüneli'ne ulaşan madenciler, bir barikatla daha karşılaşır. vali ve kolluk kuvvetleriyle görüşmeler sonucu bu barikat da aşılır.

    başbakanla görüştükten sonra korteje geri dönen denizer, işçilere toplantıyı şöyle anlatmaktadır:

    “görüşme falan yok... görüşmek için ön şart öne sürdüler... yürüyüşü bitirin gelin dediler... para filan vermeyiz, teklif de sunmuyoruz; yürüyüş sırasında olabilecek her şeyden siz sorumlusunuz dediler."

    yürüyüş mengen'e ulaşmıştır. 5 ocak salı günü 40 km daha kat edilmiştir.

    3. gün (6 ocak 1991)

    madenciler ankara'ya yaklaşmaktadır, gerilerinde 70 km yol bırakırlar; ancak bir gün öncesinde zonguldak'tan gönderilen ilaç, battaniye, gıda gibi ihtiyaçların madencilere ulaşması kolluk kuvvetleri tarafından engellenir.

    hükümetin denizer'e çalışma ve sosyal güvenlik bakanı imret aykut aracılığıyla gönderdiği not nettir: "yürüyüşü bitirmezseniz, sizinle görüşmeyeceğiz." aynı anda turgut özal, denizer'i kast ederek "o zatla görüşülmez" açıklamasını yapar.

    sendika bürokratları toplanır ve yürüyüşün geleceğine dair kısa bir toplantı yapar. saat 10.00 sıralarında eyleme katılan kadınlar mengen'deki bir düğün salonunda toplanır. denizer, kadınlara zonguldak'a dönüp dönmeyeceklerini sorduğunda aldığı cevap "ölmek var, dönmek yok!" sloganıdır.

    aynı anda meclisteki anap sıralarından türk-iş'in 3 ocak grevi'nin toplu iş sözleşmesi kanunlarına aykırı olduğu için sendikanın kapatılması gerektiğine dair sesler yükselmektedir.

    4. gün (7 ocak 1991)

    mengen'den sonraki durak gerede'dir; ancak ilçeye ulaşmadan üçüncü barikatla madencilerin önü kesilir. bu kez çıkan arbede de barikat önünde bekleyen işçilerden 201'i göz altına alınır.

    öte yandan bakanlar kurulu toplantısında imren aykut, başbakan'ın aksine yürüyüş devam etse dahi denizer ile görüşebileceğini beyan eder.

    madenciler mengen'e geri dönerek; sendika, partiler ve hükümet arasındaki görüşmelerin sonucunu beklemeye koyulur.

    5. gün (8 ocak 1991)

    madencilerin mengen'deki bekleyişi, ankara'ya gitmek üzere yola çıkacak olan denizer'in konuşmasıyla son bulur. denizer, karşısında ankara'ya yürümeye kararlı duran kitleyi görür ve belediye binasının balkonuna çıkarak işçilere seslenie. her zaman yaptığı gibi işçilere "canlarım, ciğerlerim" diyerek söze başlar ve devam eder:

    "işçiler hak arama mücadelesinin dışına çıkmazlar. aralarına kışkırtıcı sokulsa da. … işçi-sendika bütünlüğü içinde, disiplin kurarak kenetlendik. … başarı, disiplin, güven, bunu siz yarattınız. türkiye işçi sınıfı, emekçi halkı, sizinle övünüyorum. eylem amaçlıdır. yürüyüş planımız, anlaşma ortamı yaratmaktı. bugün yönetim kurulu ile ankara’ya gidiyorum. üç gün zonguldak’a gelemiyorum.

    denizer: "şimdi biz önceden planladık. işareti ben veririm demiştim. bana inanıyor musunuz?"

    işçiler: "evet."

    denizer: "bana güveniyor musunuz?"

    işçiler: "evet. gemileri yaktık, geri dönüş yok."

    denizer: "yürüyüş eylemi bitmiştir. sizler zonguldak’a dönüyorsunuz."

    bir kadın: "hayır başkan, hayır, geri dönüş yok."

    işçiler: "geri dönüş yok. başkan ne derse onu yaparız."

    denizer: " ben böyle istiyorum. suçlayacaksanız beni suçlayın. genel başkan olarak konuşuyorum. … anlaşma ortamı yarattık. (eliyle geri dönüş yok diyenleri işaret ederek) kışkırtıcılar seslerini kessin. maden işçileri oyuna gelmez."

    işçiler: "başkan ne derse o olur.”
    konuşmanın ardından denizer ankara'ya yola çıkar, madenciler ise zonguldak'a döner. büyük madenci yürüyüşü, kesin kazanımlara ulaşamamıştır; ancak türkiye tarihinin en geniş çaplı işçi yürüyüşü olma özelliğini koruyacaktır."

    yazının tamamı için:

    http://www.hafizakaydi.org/…madenci-yuruyusu/hikaye

    edit: bir ihtimal daha mumkun uyardı, fotoğraf mehmet özer'e değil de birol üzmez'e aitmiş. düzelttim.

  • itü'den fahri doktora ünvanı almış, can dündar'a konuk olmuş. istanbul'a ilk gelişini anlatıyor:
    "cebimde iki buçuk liram vardı. kırşehir'den ankara'ya kadar da otobüs iki buçuk lira, ben istanbul'a gidiyorum. ankara'da otobüsten indim, çığırtkanın birine gittim dedim ki "ben istanbul'a gideceğim, param yok". elimde sazım var ya, "çal" dedi ben başladım çalmaya... sırası gelince çığırmaya gidiyor, geri geldiği zaman çal demesine gerek yok, alıştım çalıyorum. ne zaman vardıysam, ta gece yarısına kadar saz çaldım. en son otobüsün arkasında şöyle bir oyuk yer vardı beni oraya verdi, istanbul'a kadar ayakta geldim."

    - "neşet ertaş ayakta geldi istanbul'a, bugün de ayakta alkışlandı."

  • ulan sırf hüloğcuların kulağına "eski" geliyor diye şurası hakkında külliye demiyorlar mı...

    okullara da medrese deyin anasını satayım.

    16. yy. daki osmanlı'yı özlüyorsunuz anladık da, o iş böyle olmaz. millet 21. yy'da, uyanın artık. (uyanamadı)

  • antalya- frankfurt seferi yas 11
    en onde tek basina uncompanied minor pozisyonu. hostesin gelip "sizi pilot bey kabine cagiriyor" demesi. gidince pilotun "sen x in kizi misin bakayim" diyerek babamla anilarini anlatmaya baslamasi.
    ardindan "yapmak istedigin bisey var mi bakalim" diye sorup "sarki soylemek isterim" cevabini almasi. yolcularin kafa ustundeki ses zimbirtilarini acarak almanca ingilizce turkce beni anons etmesiyle- mikrofonu kapmam. ilk once egil salkim sogut egil, sonra sevdigine sozu olan bir kilim dokur, ardindan beni hor gorme gardasim icra edilmesi. ucuncuden sonra pilotun "sen istersen yerine gec artik" diyerek beni kibarca yallahlamasi.

    gelen mesajlara yonelik edit: babam unlu munlu degil. pilot beyle ayni kahveye takiliyorlarmis.

  • komik kararlardır. her ayrılık bir milattır, önemsenen bir ilişki olduğunu varsayarsak tabi.
    1. artık kolay kolay "seni seviyorum" denilmiycek
    2. hisler ne derse desin akılla hareket edilecek
    3. hiç bir klasik taktik küçünmeyecek hepsi uygulanacak (kaçan kovalanır vs)
    4. her içinden geldiğinde aranmayacak sevgili yada adayı
    5. düzelir diye beklenmeyecek, düzgün değilse en karizmatik şekilde baybay denecek
    6. yeni stajyerle yüz göz olunmayacak, herkesle hanım bey diye konuşması sağlanacak
    7. kimseye, yeni stajyere de acınmayacak, en ağır işler sınavı olsa bile ona yüklenecek
    8. gülümseyerek uyanılacak, sevgili olsa da olmasa da
    9. anne iki günde bir aranacak
    10. her zaman hoş ve bakımlı görünülecek
    11. eski dostlar aranacak, onlara zaman ayrılacak, sonra niye kimse beni aramıyo diye hayıflanılmayacak
    12. az içilecek, ortamlardan ve mekanlardan mümkün olduğunca uzak durulacak
    13. öküz olma sanatı öğrenilecek
    14. bencil olma sanatı öğrenilecek
    15. dört aydan önce bağlanılmayacak

    editle devam ediyoruz:
    16. eski sevgiliye geri dönülmeyecek, her dilde, kültürde ve durumda asla! (gülmeyin len)

    2011/17. karaoke yapılacak

    2013/oylandıkça karşıma çıkıyor, gülüyorum da bu sefer en çok 15. madde güldürdü. 4 ay: ) stajyerle yine yüz göz olup sıçtığımı da eklemeliyim. neyse hadi bakalım, büyüyoruz, değişiyoruz ama silmiyoruz geçmişimizi.. ayrılık konusunda bunu yazdığım zamandan beri çok şey öğrendim, madem bu kadar sık okunuyor onları da burada söyliyim.
    müptela olmayın sevgilinize. kendinize de müptela olmayın. müptelalık kötü değil, bilakis, en tepesinde "hayat"ın kendisi yazan bir "müptela olunacaklar listesi" yazabilirim buraya. mutluluğunuzun kaynağını tek bir insana indirmeyin. düşününce ne acı değil mi: o varken mutlusun, yokken mutsuz. saçmalık bu. ha, böyle bir gerçeği hepimiz yaşıyoruz, bir bacak entrisiydi: hayatlarımız o kadar boktan ki piyango çıkınca düzelecek sanıyoruz. gibi birşey. söylenecek çok şey var ve ayrılık acısı çekene gerçekten üzülürüm ondan yazıyorum. şunu da diyip kaçiyim şimdilik: zamanında kendimi biri için duvardan duvara vurmuştum. sonra biri için kendimi yerden yere attım. 3-4 ay önce de, yatakta tek başıma yatıyorum, birini seviyorum, çok severek yüzünü düşünüyorum, şöyle bir düşünce geldi: öncekiler iyi ki olmamış. şükür ki olmamış. ne şanslıyım ki olmamış. şimdi, bundan sonrası ne olur hiç belli olmaz ama ne olursa olsun, öncekiler iyi ki olmamış. bunun niyelerini nedenlerini yazamam, kendimden bahsetmek konusunda epey gerilediğim için şimdi bile kendimce fazla gitmiş olabilirim ama sizler için değerli ayrılanlar kendimi zorladım bak. üzülmeyin. üzülmeyince geri geliyorlar zaten: ) hadi çav şimdilik.