hesabın var mı? giriş yap

  • sene 2007 falan, kartal'daki bir anadolu lisesi müdürü sabahın köründe bağırıyor;

    -ben siz vatana millete hayırlı insanlar olun istiyorum, sizi en iyi şekilde yetiştirmek istiyorum, allah var evladım gibi seviyorum ama kim o paspasa sıçan şerefsizin oğlu? evladım siz evde de mi paspasa sıçıyorsunuz? allah belanızı versin lan, allah ölmüşlerinizin de belasını versin! köpek hayvanları! teröristler! terörist hayvanları! * *

    adam da haklı lan. paspasa sıçmak nedir?

  • herkes gibi ben de buradaki insanların yaptıkları işleri abartmasıyla çok dalga geçiyorum ama bu tür shitpost'lar burada gerçekten işe yarıyor.

    ilk günlerinden beri üyesiyim, son iki yıldır profilimi düzenli güncellemeye, arada bir de sağa sola yorum yazmaya başladım. mesleğe dair deneyimlerimi uzun uzun anlattığım iki üç makale yazdım. kimse iplemedi.

    dün ilk defa bir shitpost yayınladım. çevirdiğim bir oyun yeni yayına girdi, jeneriğinde de türkçe çevirmen olarak adım geçiyor. binden fazla oyun çevirdikten sonra belki 20. defa falan olan bir şey. bunun ekran görüntüsünü koydum, başladım yazmaya. sanki oturup çeviri yapmamışım da bin orkla savaşıp hüküm dağına ulaşmış dibinden çeviri çıkarmışım gibi anlattım durdum.

    birkaç anahtar kelimeyi hashtag yaptım. bana çok destek olan proje yöneticilerime teşekkür ettim, almanya'daki amcam ve kastamonu'da vatani görevini yapmakta olan halaoğluma selam yolladım falan filan. bildiğiniz linkedin abartması işte.

    bugüne kadar aldığım etkileşimin kaç kat fazlasını 24 saat içinde aldım. tam da ağımda istediğim çeşitli oyun ve yazılım firmalarının proje yöneticileri, ik'cıları falan ekledi bazılarıyla sohbet ettik.

    bunlar parasallaşır mı, yani gerçek bir çalışma ilişkisine döner mi orası belli değil elbette. ama yine de mesleğe dair çok daha bilgilendirici yol gösterici yorumlar makaleleler değil de basit bir shitpost sayesinde kurdum bu kadar ilişkiyi, mutluyum.

    sevdim bu shitpost işini. yarın da evde internet kopuyor diye gidip starbucks'ta çalışmamı sekiz paragraflık bir felaket önleme, "think outside the box" hikayesi olarak pazarlamayı planlıyorum. önümüzdeki hafta da kamp alanından laptop fotoğrafı atıp çevirmenin doğayla iç içe olmasının anlam ve önemi üstüne saçmalarsam daha bu kadar bağlantı kurarım gibime geliyor.

  • kendisini cani gonulden tebrik ediyorum turkiye gibi bir ulkede rezil olmayi basardi kendileri.

  • öncelikle bu kadar uzun yaşamanın ne kadar boktan yok oluşlara, o kadar çok kitap okumanın, o kadar çok enstrüman çalmanın ve o kadar çok hayat kurtarmanın ne kadar sıkıcı ve boş olduğunu vurguladığına inandığım film olmuştur.

    kısaca.. bir şeyler üretmeden, tarihteki yeriniz rüzgardaki osuruktan farksızdır. filmdeki 'loki' abimiz de o kadar bunalımdadır ki, ne yaparsa yapsın, ne çalarsa çalsın kendisini tatmin edememiştir. tarihte hep daha güzellerini görmüştür.. sanırım jarmusch abimiz burada balığın karada yürümeye başladığı tarihten bu yana yok olup giden yeteneklere gönderme yapıp selam çakmıştır..

    çok uzun uzadıya irdelenmemesi gereken, yeterince yalın bir filmdir.

    --- spoiler ---

    şimdi de kendi kanlarını kirletmeyi başardılar. sudan hiç bahsetmiyorum.
    --- spoiler ---

    daha ne olsun...

  • zaman veya mekan hakkkında düşüncelere dalınca yaşanabilir.

    dinozorlar günümüzden 65 milyon yıl önce yaşamıştır. ancak yeryüzündeki ilk modern insana sorulsa o da aynı yanıtı verip 65 milyon yıl önce derdi. bütün insanlık tarihi boyunca bu rakamı değiştirecek kadar bile zaman geçmedi. topu topu 160 bin yıldır buralardayız insanlar olarak. dinozorlar bile 158 milyon yıl yaşamışlar dünyada. insan türünün o kadar yaşayacağından şüpheliyim çünkü çevreyle adaptasyonu sıfır. ve çevreye uyum sağlayamayan türler yok olmaya mahkumdur.

    mekan kısmına hiç girmiyorum. bu yeterli sanırım.

  • senin nasıl biri olduğunu kendine göstermen için fırsat yaratır. hırsız mısın, dürüst müsün şıp diye anlarsın.

  • bir akşam vakti tuba büyüküstün'le omuz omuza çarpışmayla girdiğim liste. üstüne üstlük kadını tanımamıştım. yanımdaki annem uyarmıştı beni;

    - oğlum asi'ye çarptın.

    - asi? (sonradan anladım) anne o bana çarptı.

    arkamı dönüp baktığımda kadın bana bakmış gülümsüyordu. selamlaştık devam ettik yolumuza. elimizde defter kitaplarımız olsaydı ve yere düşseydi şimdi büyük bir aşk yaşıyor olurduk. ama kahretsin ki o asi dizisindeki berbat kostümüyle cafe ye ben de annemle sinemaya gidiyordum. kısmet böyle işler.