hesabın var mı? giriş yap

  • yaşanmış hayatlar, yaşamakta olan evren ve güya var olan manevi ruhumuz aslında nihilizme göre hiçlikten var olduğu için bir hiçtir. hiç olması gözünüzü korkutmamalı, aksine hayatın bu hiçliğine olması gereken anlamı kendinizin yüklemesi gereklidir. optimistik nihilizmin savunduğu şey tam olarak budur.

    aslına bakarsanız * un varoluşçuluğunun tam tersi olarak da görebiliriz bence. çünkü camus, bu hayatta yapılabilecek en mantıklı şeyin bu hayata son vermek olduğunu savunur. oysaki yaşanacak güzel şeylerden hayatın anlamsızlığından dolayı vazgeçmek acizliktir. anlamı kendi yüklemeli, anlamını kendi bulmalı insan..

    sonuçta biz insanoğluyuz. anlamı olmayan her şeye abartılı anlamlar yükleyip duygularımızı oluştururuz.
    yazılmış ama bir de ben yazayım zararı olmaz, optimistic nihilism- kurzgesagt oldukça iyi özetleyen bir videodur. nihilizm meraklılarına bu video ile fikir edinmelerini tavsiye ederim.

    edit: paragraf boşluğu.

  • sabahın köründe kalkılır, integraller türevler kalın kalın kitaplar bitirilir. sınavlar sınavlar geçilir. çok okullar bitirilir.

    dayısı şirketin sahibi diye ortaokul terk eleman üç kuruş maaşa çalıştığınız yerde başınıza müdür verilir.

    işte o andır...

  • şampiyonlar ligi'nde güçlü ekiplerin türk takımları karşısına yedek ağırlıklı kadroyla çıktığında akla gelmeyen kural. iki yüzlülük bunu gerektirir çünkü.

  • gençlerin anlayacağı dilde yazmaya çalışacağım.

    dedem, babamı ağaca bağlayıp, kemerle dövermiş.
    babam bunu bize yapmadı. (ama 360 derece döne döne temiz dayağını yemişliğim vardır. her aklıma geldiğinde yeşilçam figüranlarına benzetirim kendimi. slow motion dönerek yere düşüyordum.)
    evet, babam bizi ağaca bağlayıp dövmedi, çünkü kişisel işletim sistemi bunun yanlış olduğunu anlamış ancak dayağın kötü olduğunu anlayacak kadar güncelleme almamıştı.

    babamlar yemek yerken, tabağa et sayılı konurmuş. mesela 2 şiş kebap yapılırsa, adam başı bir tike... babam bunu da bize yapmadı. bol bol verdi ama her yediğimiz yemek için, "beleş ekmek var yer misin?" dedi. yine aynı mesele, işletim sistemi aç yatmanın kötü olmasını anlamış ancak boğaza dizmenin yanlış olduğunu anlamamıştı.

    doğuda çok çocuklu ailelere horanta denir. birey değil, aile değil, insan değil... horanta... kelimenin sertliğine dikkat lütfen. zorunlu ihtiyaçların karşılanması yeterli bir ahır ismi gibi... bu yüzden özel ihtiyaçların için para, aile içinde paylaşılan bir şey değil, şahsen kazanılması gereken, özgürlük anahtarı bir şeymiş. babam da genç yaşta çok çalışmış, çok çalışmış, çok çalışmış. öyle bokunu çıkarmış ki, saat 09:00-21:00 arası bir iş yapmış, 21:00 - 02:00 arası ek iş... geceli gündüzlü çalışmak özgürlük getirmiyor. peki ne getiriyor?
    sinir,
    hakkının yenildiği hissi,
    dünyanın ağzına sıçma arzusu.

    babamın işletim sistemi bu tempoya 15 yıl kadar dayanmış. sonra?

    işte tam burası, bu başlığın tanımına geliyor. eğer, ortadoğu bataklığında ve cahilce büyüdüysen, eğer ninen, dedene göre, nazım'ın dediği gibi, öküzden sonra değerli geliyorsa, eğer lokman sayılırsa, çok genç yaşta insani şartların çok üzerinde çalışırsan çöküyorsun. bu çökme(fiziki değişimleri kapsadığı kadar) karakteri, aile değerlerini, sevginin önemini de kapsıyor.

    çöküyorsun! su veren itfaiye'ye, işine yaramayan papazın kilisesine, gogen'e sana ve bana... her şeye çöküyorsun.

    ben babama kızgın değilim ama benim versiyonum da ona karşı sevgi duymamayı bana öğretti. hayatımda huzurla uyuduğum ilk gece, evlendiğim gündür. gram'ı bile değerli bir şeymiş evdeki huzur. varsa kıymetini bilin dostlar.

  • cok kotu, gercekten cok kotu. bunun irkcilikla ya da dusmanlikla ilgisi yok. malesef biz daha kendine yetemeyen bir ulkeyiz, bir baska ulkenin insanina kol kanat gerecek gucumuz yok. demokrasimiz ciddi darbe almis, yarali bir demokrasi, insan haklarini dogru duzgun savunan, uygulayan bir millet de degiliz. o yuzden bu insanlar kacak gocek isler yapmaya devam edecek, turkler de bunlara iyiden iyiye dis bileyecek. suriyelilerin simdilik sesi cikmiyor turklere karsi (bildigim kadariyla), biraz daha palazlansinlar, artik gocmenlik, siginmacilik bitti, biz de burda yasiyoruz, calisiyoruz demeye baslasinlar, onlar da olay cikartacaklar, kendilerine haksizlik yapildigini iddia edecekler ve karsilikli saldirilar baslayacak. milleti birbirine kirdiracaklar.

  • yakın zamanda teo da bahsetmişti. aborjinlerin dilinde sol sağ ön arka diye yönler yok. kuzey güney doğu batı diye yönler var. yani "önündeki tuzluğu uzatır mısın?" demek yerine karşındaki doğuya doğru oturuyorsa "doğundaki tuızluğu uzatır mısın?" demen gerekiyor. bu ilginç bir probleme yol açıyor. aborjinlerin daimi olarak hangi yönün neresi olduğunu bilmesi gerekiyor. yapılan çalışmalarla adamların bir süre sonra içsel pusula geliştirdiklerini fark ediyorlar. adamlar "nerem hangi yöndü" diye düşünmüyorlar. bizim için ön arka kadar doğal. bu hipotezin en çarpıcı örneklerinden biri bence bu.

  • "bence japonlar gözleri kısık olduğu için uzun yaşıyor olabilir. ekran parlaklığı gibi, şarj uzun gidiyo."

  • dekanla telefonda konuştuktan sonra kapatırken "öptüm" demek. şu an hislerimi anlatmak için hazır hissetmiyorum.