hesabın var mı? giriş yap

  • o değil de basketbolcularla beraber laylalooooooo diye sıçrayan ntv spikeri* bir şey alamayacak. yazık lan.

  • aslında içerisinde son derece ilginç bir soruyu barındıran bir başlıktır:

    hayvanlar sıkılır mı?

    psikolojide prediction errors denilen bir kavram var (bir eylemin beklenen sonucu ile gerçekte meydana gelen sonuç arasındaki tutarsızlık.) . bir hayvana eğer "beklenmedik" bir ödül verirseniz dopaminerjik sistem öylesine büyük aktivite gösterir ki hayvan, bu beklenmedik ödülün peşinden bir süre daha koşmaya çalışır bununla birlikte prediction error kat sayısı azaldıkça yani bir eylem sonucunda elde edilen ödül "beklenir" oldukça hayvanın o şeye olan ilgisi azalmaya başlar.

    bu söylediğim, evrimsel süreçte beynin hayvanı canlı tutmak için (bkz: foraging) kavramı içerisinde son derece önemlidir. sonuçta doğada yiyecek bulmak son derece zordur ve sürekli rekabet vardır; beyin eğer beklenmedik ödüller sonucu organizmayı yüksek şekilde ödüllendirirse organizma, foraging için çok daha dikkatli bir şekilde "deneysel" araştırmalara girişecektir. bu ödüllendirme mekanizması daha önce literatürde bulgulanmıştır schultz, 2010 ; bromberg-martin et al, 2010. ayrıca, aynı nöronlar, beklenmedik bir ödülün varlığını ve beklenen bir ödülün yokluğunu "ifade etmek" için ateşleme hızlarını farklı yönlerde değiştirir.

    yani, hayvanlara sürekli sabit yiyecekler verme sorusuna psikolojideki prediction error kavramı ile yaklaşırsak, evet; hayvanlar sürekli sabit yoldan verilen yiyeceklerden sıkılır. onlara hiç beklenmedik anlarda, beklenmedik ödüller verirseniz hayvanın dopaminerjik sistemi coşar ve çok daha aktif olamaya başlar.

    gelen sorular üzerine edit: arkadaşlar, elbette bu durum insanlar için de geçerlidir alınmayın ama insan da en nihayetinde neocortexi olan bir hayvandır. insanları da hiç beklenmedik ödüllerle ödüllendirirseniz inanılmaz bir keyif alırlar. bir düşünün bakalım bu psikolojik manipülasyonu en çok kimler kullanır: benim aklıma mesela hemen kumar siteleri geliyor. onlar önce yavaştan az az size kazandırmaya çalışır. sadece bir tuşa basarak biraz para kazanmak sizi öylesine deliye döndürür ki üst üste oynamaya çalışırsınız ve genelde algoritma sizi kazandırmaya çalışır. o tadı aldıktan sonra beyin sizi davranışsal olarak o "kolu çekmeye", "zarı atmaya" oynatmaya devam ettirecektir.

  • 15/1/2012 tarihli milliyet'te can dundar'in onun hakkindaki yazisi http://gundem.milliyet.com.tr/…/1489026/default.htm...

    düşünün: 17 yaşındasınız. bir gün çevrenizdeki akrabalara birer ikişer anormal vergi cezaları bindirildiğini görüyorsunuz. ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderiliyor. orada taş ocaklarında çalıştırılıyor.
    ne yaparsınız?
    lefter bunu yaşamıştı 17 yaşında...
    ne mi yaptı?
    gönüllü olarak askere yazıldı.
    * * *
    içinde bir eziklik duygusu kalmış mıdır?
    ölümünden bir yıl önce onun belgeselini yapan nebil özgentürk’e sordum bunu...
    kamera arkasından bir anı anlattı.
    bu bahis açılınca 87 yaşındaki lefter, “şu kamerayı kapat hele evlat” demiş.
    kameranın kapalı olduğundan emin olunca da nebil’in kulağına eğilip, “babama da çok çektirdiler. o, yoksulluğu sayesinde sürgüne gitmekten kurtuldu, ama bütün akrabalarım türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı” demiş.
    asıl acı olan, lefter gibi bir efsanenin, varlık vergisi faciasından 70 yıl sonra, 87 yaşındayken bile, bu kadarcık bir serzenişi kamera karşısında söyleyememesiydi.
    * * *
    onu ve türkiye’yi anlamak için bir başka anekdot:
    50’li yıllar...
    lefter artık sadece türkiye’de değil, dünyada “futbolun ordinaryüsü” haline gelmiş.
    “ver lefter’e/yaz deftere” tekerlemesi dillere yerleşmiş.
    dünya karması florentina’da oynarken tribünleri “türko türko” diye inletmiş.
    milli formayı giyip yunanistan’a gol atmış...
    işte o lefter’e 1955’te hayatının en büyük acısını yaşattık.
    6-7 eylül’de büyükada’daki evini basan çapulcular taşlayıp “vurun şu gâvura” diye bağırdılar.
    lefter sabaha dek elde silah kapıda bekledi.
    siz olsanız ne yapardınız?
    * * *
    “ne yapmış” diye sordum nebil’e...
    yine kapattırmış kamerayı...
    sadece “günlerce ağladım” demiş. ayrıntılara girmeye çekinmiş.
    ama türkiye, o gaddar çapulculardan ibaret değil tabii...
    bir de güzel yüzü var bu ülkenin...
    lefter’in evinin basıldığını duyan fenerbahçeliler hemen kartal’dan motorlara binip ada’ya koşturmuşlar. lefter’in evinin önüne barikat kurmuşlar.
    “sana bunu kim yaptıysa söyle, haddini bildirelim” diye isim sormuşlar.
    hepsini isim isim tanıdığı halde kimseyi ihbar etmemiş lefter...
    şikâyetçi de olmamış.
    fenerbahçelilerin verdiği o destekten güç bulmuş.
    “her toplumda olur böyle şeyler” demiş, susmuş.
    * * *
    şimdi onun ardından sıralanan cömert övgüleri dinledikçe bunlar geliyor aklıma...
    dün onu statta alkışlayanlar, bugün ardından iltifat yağdıranlar arasında ailesini sürgüne yollayanların, evini taşa tutanların çocuklarının, torunlarının da olduğunu düşünüyorum.
    bunca özrün gündeme geldiği çağımızda, türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusundan bir özrü bile esirgemiş olmamızdan dolayı üzülüyorum.
    onun 87 yaşındayken ve ölüm döşeğindeyken bile başına gelenleri anlatırken -belki korkudan, belki memlekete zarar vermemek için- kamera kapattırmasından, eleştirmeyip yutkunmasından dersler çıkarıyorum.
    onu saygıyla anıyorum.

  • bu sabah anneme gittim kahvaltıya. ali ismail'den bahsetmeye başladı. "son görüntüleri gördün mü? ali'yi dovdukleri." başladı hüngür hüngür ağlamaya. sesi titreyerek "bunlar nasıl insanlar? kafasına nasıl vurdular? " dedi zar zor. bir ara durdu "ali'nin annesi.." dedi, tekrar ağlamaya başladı. banyodan mutfak bezini alıp etrafın tozunu almaya başladı. "yine başlayacak eylemler anne" dedim. "oğlum bunların ne yapacağı belli değil, gitme sen." dedi. "ama, ne olacak bunca ölen çocuk, ne olacak bu devletin pislikleri?" deyince ben, 12 eylül'de vurulan dedemi hatırlattı, "babam, karanlık sokaklardan kuytu köşelerden sakın, asla yalnız mücadele etme, derdi." dedi. "merak etme anne" dedim, "ya hep birlikte ya hiçbirimiz! "

    annelerin gozbebeklerini onlardan ayirdiniz ya, dünyanın en haklı direnisine dünyanın en çirkin en sert mudahelesini yaptınız, tek bir özür dilemediginiz gibi yaptıklarınızı saklayip, aşağılık argümanlarla kendinizi savundunuz, halkı medyanizla kandirdiniz, alay ettiniz ve en önemlisi anneleri aglattiniz ya, bunların hiçbiri yanınıza kalmayacak. ant içeriz.

  • teknik olarak abiyi değil oyunu izliyorsunuz tabi. yani şimdi yaşınız küçük 7-8 falan. bilgisyardan ve oyunlardan pek bi bok anlamıyorsunuz, anlasanız bile abiden dolayı size sıra gelmiyor. siz de yanına usulcana sandalye çekip izlemeye koyuluyorsunuz. böyle zor yerlerde heyecanlanmalar, gerektiği vakit co-pilotluk yapıp abiyi oyundaki olası tehlikelere karşı uyarmalar.. sağdan adam geliyor dikkat et tarzında efendime söyliyim.. işte böyle yani..