ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
japonlar ölüyor diye üzülen laikçi
-
insandır. bazılarının aksine "allaha şükür ölenler arasında türk yokmuş" deyip sevinmez.
edit: başlık kalmış başıma.
türkiye'nin girişine yazılması gereken söz
nikah dairesine fotoğraf makinesi sokamamak
-
bundan tam 9 ay evvel, benim de başıma kadıköy evlendirme dairesi'nde gelen şey..
hem de nasıl biliyor musunuz?
nikah başlayacak, salon tıklım tıklım, abim elinde kamerayla içeri girip beni çekecek.. ağzı 5 karış mutluluktan, kardeşinin nikahını izleyip kaydedecek diye..
haber geliyor bana, "içerde biri var kameralı sokmayız" diyorlar..
"nasıl sokmazsınız abimi" diyorum, "kamerayla giremez" diyorlar..
bakın bu muhabbet, ben evet demeden 5 dakika önce arka odada nikah memuru önünde gerçekleşiyor.
adamlar "sokamazsın kardeşim! ya parasını verirsin ya da çektirmeyiz" diye üstüme yürüyor.
"ulan ben sizden böyle bir bilgi aldım mı sokamayız diye? para vermek zorundamıyım şu halimde size" diye diretiyorum..
adamlar bağırarak "çektirmeyiz" diyerek merdivenlerden yukarı çıkıyor ve ben bu esnada arkalarından laf atıyorum.. durduğum yer, nikah masasının arkasındaki kapı.. yani kapı açıldığı anda tüm davetlilerin karşısına çıkacağım.
sinirden yüzüm kıpkırmızı, elim ayağım titreyerek kapıdan çıkıyorum.
masaya oturuyorum.
"evet" derken yüzüm o kadar eblekleşmiş ki, eşim bile "neden bu kadar üzgün evet" dedin diye üzülüyor..
bağırış çağırış en mutlu anlarımdan birini sktiler.
sizin rantınıza da paranıza da yazıklar olsun.
yıllar sonra ekleme: nikahımıza dair düzgün video kaydımız yok.
yerli otomobil üç lirayla 100 km gidecek
-
yerli otomobil 500t'ye binecek heralde.
arabayı 5. viteste kaldırabilen kız
-
güçlü kızdır.
zira normal şartlarda uzun vites oranına sahip 5. viteste araba hareket geçmez. kızın arabayı tutup havaya kaldırması gerekir.
bu kadar güçlüyse ve seninle evlenmek istiyorsa ya o'nunsundur, ya da kara toprağın*
muharrem ince'nin anıtkabir'de fatiha okuması
-
allah'ı kendi tekellerinde sananlara dert olmuştur.
hastası olunan sözler
-
“hayattan ve tetristen şunu öğrendik. eninde sonunda uyan bir parça gelir. önemli olan, geldiğinde telaşa kapılmamak.”
lisede yapılan hayvanlıklar
-
yandan asılan çantamın (ne deniyorsa artık) askısına ibrişim kuşak adını verip o kuşakla dayanabildiğimiz kadar boğazımızı sıkıp "death time" adı altında bir oyun icat etmek, sonra işi geliştirip bu işi düello haline getirmek (iki kişi karşılıklı sıkıyor birbirinin boğazını, karşıdaki bırak işareti verene kadar devam ediyor, bırakan eleniyor), sınıfta turnuva düzenlemek, bunun okula yayılması, tüm bunların derslerde yapılması, oyunun dövüş kulübü gibi kuralları olması, hocaların manyak bunlar elleşmeyelim hiç bakışları.
çocuğuma pantolon alamıyorsam niye yaşıyorum
-
dostoyevski'nin dediği gibi;
"bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. kendisine bir ülkü edinen çok az. umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: 'yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?' öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor."
yaran fıkralar
-
köyün birinde bir çukur varmış ve herkes bu çukura düşerek yaralanıyormuş. köyün ileri gelenlerinden üç kişi toplanmış.
birincisi:
-çukurun yanında bir ambulans beklesin hastaneye çabuk yetiştiririz, demiş.
ikincisi:
-çukurun yanına bir hastane yaptıralım, düşenlerin hastaneye yetişmesi zaman almaz; demiş.
sıra temel'e gelmiş:
-sizde hiç akıl yok; bu çukuru kapatalım, hastanenin yanına bir çukur açalım.
debe editi: teşekkürler.
yabancıymış gibi duran türk markaları
-
alfemo (ali-feyzullah-mobilya)
kenan imirzalıoğlu
-
serbest bırakıldıktan sonra
"adına 'özgürlük' diyorlar.
hayatımızı inceleyip, özelimizi dinleyip, ardından 'pardon, yanlış anladık' deyip, adaleti de kendileri tayin edip, sonra da 'özgürsün' diyorlar.
bence bunun adı özgürlük değil - tutsaklıktır!"
şeklinde bir açıklama yapmış güzide oyuncu.