hesabın var mı? giriş yap

  • her şey dalgınlıkla adamın birine fazladan iki ekmek satmamla başladı. *
    -bakkal osman efendi

  • erkenden kalkmak zorunda kalmışsınız, güneş daha odanıza gelememiş, sarı ampula muhtaç etmiştir sizi. yatağınızda dogrulup bi müddet yatak sıcaklığından kopamamış halde oturursunuz. tek corabınızı giyersiniz ve ikincisi elinizdeyken birden donarsınız. kurtulamazsınız kolay kolay, gözleriniz dalar ve bakar kalırsınız bir noktaya (halıya ya da ötesine). (bkz: uyku katatonisi)

  • laf yine dönüp siyasi çekişmelere gelecek ama;

    rte savunucusu bir mahluk tarafından yapılmış yorumdur.

  • chp bundan secim malzemesi yapmaya kalksa sonucu “cehape islamci teroru besliyor” olur. hatta bu beceriksizlik ile canli canli yakilan askerlerimizin sorumlulugu da ustlerine kalir.

    trump delisinin “obama’nin olume yolladigi askerlerimizi sag salim eve getiriyorum, boklu isleri de baskasina yaptiriyorum” tivitidir.

  • bu kullanımda, manidar kelimesi ile ilişkilendirilen zamanlama tabirinin bir şeylere işaret ettiği, bir şeyleri ima ettiğini görüyoruz. anlam haritası zamanlamanın ardında bir çapanoğlu olduğu gibisinden kıllanmaları da kapsıyor. o bakımdan, söz konusu "zamanlama" niyetimize bağlı olarak ingilizcede farklı sıfatlarla, edatlarla tamlanabilir.

    kastettiğimiz anlama göre elimizin altındaki seçeneklere bir bakalım:

    the timing is...

    suggestive (of something) - şayet söz konusu zamanlama bir şeyler ima ediyorsa,
    significant - bir konuya işaret ediyorsa, yani bir şeyleri "signify" ediyorsa,
    evocative - bazı şeyleri andırıyorsa,
    intriguing - konunun gizemli boyutu vurgulanmak isteniyorsa,
    symptomatic - zamanlama, bazı sıkıntıların ampul gibi baş verdiği bir sivilce olarak görülüyorsa.

    .

    not. başka alternatifler de var. çocuğu gönderip getirtebiliriz depodan.

    .

  • öncelikle pyongyang yönetiminin guam'da bulunan abd askeri üssüne hwasong-12 orta-uzun menzilli balistik füzesiyle saldırı hazırlığı içerisinde olduğuna dair istihbarat alınmıştır.

    sebebi ise guam'dan kalkan abd'ye ait iki b-1b lancer bombardıman uçağının güney kore uçaklarıyla ile birlikte kore yarımadası üzerinde tadbikat uçuşu yapması, hatta kuzey kore hava sahasını ihlal etmesidir.

    trump da "eğer pyongyang yönetimi guam'da bulunan abd askeri üssüne füze saldırısı yaparsa" diye bunları söylemiştir.

    gerek guam gerekse her hangi bir abd üssü veya müttefiki füze savunma sistemleri ile korunmaktadır. kuzey kore'nin her hangibir saldırısının başıraya ulaşma ihtimali çok düşüktür. yapacakları bir saldırı sadece abd'nin karşı saldırı yapması için komuoyu oluşturmasına yarar.

    siz şaka sanıyorsunuz ama ne trump aptal ne de kim jung un aptal. bunlar bilgisayarlarının başında oyun oynayan liseliler değil. etraflarında yüzlerce bürokrat ile iş yapıyorlar. öyle bir düğmeye basarak olmuyor o işler.

  • universiteyi kazanip ilk calculus 1 vizesinde kocaman bir sifir alacak ogrenci yetistirmektedir ayni zamanda.

  • bitmiyor, sessizliği en son ne zaman tattım bilmiyorum. yaz günleri pencere açık, daha kötüye gidiyor. susmuyorlar. devasa ama kulağa hoş gelmeyen bir orkestra gibiler. sabah kuş sesleri yapıyor açılışı. uyandıklarında tüm odak kendilerinde ama saatler ilerledikçe arka plana geçiyorlar. hani huzurlu denir ya bu sesler için, değil işte. sabahtan akşama kadar duyunca değil. yavaştan ikişer üçer sokağa çıkan çocuklar başlıyorlar hayvan gibi bağırmaya. kuşları kıskanmış olacaklar ki bizim onlardan ne eksiğimiz var dercesine enerjileri bitene kadar tepiniyorlar kendi ses tellerinin üzerinde. tabii bu arada sırası gelen her araç repliğini söyleyip çekiliyor ansızın. külüstürden moderne tüm araçların motor sesi geliyor kulağıma. her otuz dakikada bir ise motor sürücüsü motorunun çıkardığı o mide bulandırıcı sesiyle çevredeki gürültüyü yararak gidiyor bir anda. bir ok gibi bulanıklaştırıyor her şeyi ön plana geçmek için ve lütfen bana söv diye yalvarıyor sanki. bazı külüstür araç sürücüleri ise benim aracım yeterince gürültülü değil dermişcesine eline hoparlör alıp bağırarak geçiyor sokaktan. kimisi, dinleyenlerin bu kadar yüksek ve berbat gürültüyü kimin çıkardığını merak ettiğini düşündüğünden kendini tanıtma ihtiyacı hissedip, eskiciyim ben diyor. kimisi ise dolaylı yoldan anlatıyor. dolmalık biberim var diyor. o sırada karşıdan da akrabası geliyor herhalde. o da, benim de çileğim var diyor. hava kararmaya başladıkça annesini sevmeyenler grubu giriş yapıyor lobiye. arabalarımızdan açtığımız bu iğrenç şarkıları hepinize dinleteceğiz sloganıyla birlikte başlıyorlar işe. eskiden bu grubu susturmak için polisi arayan ben ve diğer site üyeleri artık tenezzül bile etmiyor. daha az önce suçluların dışarıda dolaştığı ülke haberlerine bakan site üyeleri bunun bir işe yaramayacağının geç de olsa farkına varıyor. ben ise aşağıdaki hıyarın güzel gönlü ne isterse onu dinliyorum. bazen bağırıyor bazen kalabalık gelip hayvan gibi konuşuyorlar ama ses etmiyorum. allahın belası ülkeden ya şu an kurtulayım ya da geberip gideyim diye iç geçiriyorum sadece. tabii karanlık çöktüğünde zaten var olan, serengeti düzlüklerinde askerlik yapmış olan başıboş köpekler; “belki burada olduğumuzu bilmeyenler vardır” diye düşünmüş olacaklar ki başlıyorlar havlamaya. normalden daha yavaş konuşan caminin imamı ezan okuduğunda, kendilerine ilahi bir gücün seslendiğini düşünüp cevap verme gereği hissettikleri için aniden kurt moduna geçiş yapıp uuuluyorlar. neyse ki saat sabah dört olduğunda sessizliği yakalıyorum. tek tük araba sesleri çok da rahatsız etmiyor artık. kafamı dinliyorum çünkü nadiren o saate kadar uyanık kalıyorum. az sonra günün en pis, en eski ve en iğrenç sesli motorunun geçeceğini bilmeden anın tadını çıkarıyorum. ama istinasız o an geliyor ve motor, tüm kuşları uyandırıp döngüyü tekrar başlatıyor. ben de bundan kurtuluşum yok deyip kafamı yastığa koyuyorum ve uyumaya çalışıyorum.