hesabın var mı? giriş yap

  • bu gün dışarı çıktım, birkaç işim vardı. kalabalık bir sokakta 4-5 yaşlarında bir çocuk denk geldi, annesi birkaç metre ötedeki büfenin akbil sırasındaydı sanırım. çocuk yere çömelmişti, elindeki bir parça koli şeridini yere uzatıp sokaktaki diğer insanlara "atla" diye sesleniyordu. kimse üstünden atlamadı, sıra bana gelince ben atladım. arkamı dönünce gülümsedi, annesinin yanına koşup "abi atladı" dedi.

    siz de atlasaydınız ya ibneler, neyiniz eksilirdi?

  • tenisle hiçbir alakam olmadığı halde sol dirseğimdeki ağrı sebebiyle doktora gittiğimde varlığını öğrendiğim tendom rahatsızlığı. 2 yıl önce tanıştım kendisiyle. dirseğimden bileğime kadar uzayan ağrıya, karıncalanmaya, elimde hareket kısıtlılığına ve kahve fincanı gibi en hafif şeyleri kaldırırken bile canımın acımasına sebep oluyordu. uzun süren özenli kullanım ve jel tedavisinden sonra, kısa süreliğine de olsa geçti ve kahramanlık yapıp, misafirimin çantalarını taşıma ısrarım ve nedense bunu inatla sol kolumla yapmam üzerine, şu sıralar kendisiyle yeniden haşır neşirim. klavyeye dokunurken parmaklarım, sol taraftan karıncalanmaya başlıyor ve tabi ki sürekli devam eden, kolumu açıp kapamayı engelleyen bir ağrı. kısacası, dikkat edilmediği sürece, hortlamaya hazır bekliyor bu saçma rahatsızlık.

  • işten çıkmış, minibüse binmişim ve burnumdan soluyorum. minibüs kalabalık, ayakta ve ön taraftayım. cebimden bir milyon çıkarıp şoföre bir kişi alır mısın deyip para üstü olan 250 binlirayı bekliyorum. bu arada para uzatanlara kıl kıl bakıp, verilen paraları hiç konuşmadan şoförün önüne atıyorum.

    bu sırada soför 10 milyonun üstü deyip elime paraları tutuşturuyor. tüm kıllığımla “on milyonun üstü” diye ünleyerek ve kafamı bile çevirmeden parayı arkaya uzatıyorum. parayı kimse elimden almıyor. biraz daha yüksek bir tonla “on milyonun üstü” diye bağırıyorum, yanıt yok. “hey allam ya” deyip şoföre parayı geri uzatıyorum ve “al abicim, istemiyorlar demek ki para üstünü” diyorum. soför parayı şaşkınca alıyor ve aynadan yolculara göz gezdirip bir kez de o soruyor "on milyonu kim vermişti” diye.

    bu sırada gözümün önüne dört beş görüntü aniden flashback ler halinde çakıyor. işten çıkış, bakkalda 10 milyonu bozmayan amca, bu yüzden dergi alamayış, başka paranın olmadığını hatırlama...
    evet, o 10 milyonu ben vermiştim.. ben...ben...en.nn...

    o kıl sert halimden nasıl yavşak moduna geçtiğimi de anlatmıyor, sözlükçülerin hayal gücüne bırakıyorum. oy oy oy oyy...

  • normalde eylülde yapılan programı hemen nisana çekerek seçimlere meze yapan akp'li damadın zırvalarıdır.

  • ya ben eski sevgilimi önünü kestiğim düğün arabasının içinde gelinlikle gördüm, bana gündelik acılarınızdan bahsetmeyin. üstelik zarf da boştu..

  • küçüklüğümde babamın sorumsuzluğu yüzünden yaşadığım onca şeyin hepsini hatırlıyorum. hiç birisine üzülmüyorum. içimi burkanlar sadece annemin yaşadıkları. ilkokula başladığımda kalemtraş alacak parası olmayan annemin, ağlamaklı ağlamaklı bıçakla kalemi açmaya çalışması. portakal istediğimde onu da alamadığı için iş yerinde tatlı olarak portakal çıktığı gibi tüm arkadaşlarının hakkını da alıp eve bana getirmesi, babamın kumar borçları yüzünden gelen hacizler sonunda sırf ben üzülüp sıkılmayayım diye, mahalledeki beyaz eşyacı salih amca'ya maaş aldığı gün peşinatı ödeme sözü vererek bir yıl içerisinde eve 7 televizyon alıp, hiç çamaşır makinesi almaması ve koca bir yıl tüm çamaşırları elinde yıkaması.
    canım annem seni o kadar çok seviyorum ki... iyi ki de boşadın onu. artık biraz da sen mutlu ol.

    dipnot: bu arada bugün acayip melankoliğim. her an ağlayabilirim. bunun entrylerime yansımasını affeyleyin.

  • çocuk ilerde dünyada adana kebap diye bir şey olduğunu öğrenecek ve belki de ailesini affetmeyecek.

  • mimarı stanford white'ın, çatısında vurularak öldürüldüğü yer. 1900'lerin başında, kendi döneminin bir ikonu haline gelen model ve müzikal yıldızı evelyn nesbit'in, 16 yaşında iken "ilk erkeği" olan stanford white, olaydan üç sene sonrası, nesbit'in daha sonradan kocası olan milyoner harry thaw tarafından, kıskançlık nedeni ile vurularak öldürülmüştür. bu olay, 1955'te "the girl in the red velvet swing" filmine, 1970'lerde e. l. doctorow'un "ragtime" kitabı ve 1970'lerde bu kitabın film versiyonu ile 1990'lardaki müzikal versiyonuna ilham kaynağı olmuştur.

  • ahahha milletçe ruhumuz fakir lan. adam şehirlerarası otobüsle gidiyor zengin de olsa. bir yerine iki bilet alıyor sadece, zarar gelmez bu insanlardan.

    zengin olmaya programlanmadığımız için error verdiğimiz konu başlığı.