ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ahmet kaya şarkılarında geçen acımasız sözler
-
"soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun"
zeynep bastık'ın kocasının tepkilere cevabı
-
giderek büyüyen derken küçük edis'i kastetmediğini umduğum cevap.
18 temmuz 2020 bağcılar'da polise silahlı saldırı
-
devletin korudugu mafyavari kisilerin polislere yaptigi saldiridir.
sen vergisini veren, sabikasi olmayan vatandasi bu alcaklara ezdirirsen, hakimlerin ve savcilarin bu alcaklari surekli serbest birakirsa polise de sikar, doktora da, yarin hakime ve savciya da..
edit: biliyoruz ki yaziyoruz (bkz: polise saldıranların 75 farklı sabıkası olması)
ayhan sicimoğlu
-
annesi ve babasi paris seyahatinde otelde kalacaklar,babasi ucuz bir otel istiyor sadece konaklayacagiz vs, annesi pahali bir otelde israr ediyor ve pahali otelde kaliyorlar.
aksam odada bir findik faresi gorunce babasi soyleniyor gordun mu, simdi nasil anlaticaz bunu diye cunku sadece biraz ingilizceleri var. annesi resepsiyonu ariyor ve:
- do you know tom and jerry diyor.
-yes diyor resepsiyondaki
annesi:
-jerry is here! diyor.
cem yilmazdaki cakmak hikayesinden sonra hakikaten bu da efsane, muthis zeka`::))`
edit: debe de bir numara olmak da varmis,tesekkurler canlar.
edit2: bilmeyen arkadaslar soruyor tek tek yazmak zor oldu, cakmak hikayesini cem yilmaz gosterisinde anlatir: babasinin midesinde yanma vardir ve ingiltere' de doktora giderler ama babasi midesindeki yanmayi anlatamaz. annesi bir cakmak alir ve karin bolgesine tutup yakar, gezdirmeye baslar yanmayi anlatmak icin ve anlatir. hikaye bu.
edit3: altta yazan entry sanirim bir aciklama gerektiriyor. hikayeyi ayhan sicimoglu bostanci gosteri merkezinde bir konser sonrasi aktarmistir. olayin dogrulugu veya baska bir boyutunu bilemem,bizzat ayhan sicimoglu' ndan dinledim.
türkiye'nin 10 yıldır eurovision'a katılmaması
-
ülkeler arası siyaset ağır basıyor denmiş.
bassa ne olacak eurovision’da bu birini kazandırmayı bırak ilk 5’e sokmak için bile yeterli değildi.
bok gibi şarkılarla katılıp “ama falanca bize puan vermedi” demek de yüzsüzlük.
hatta türkiye’nin 2003’ten 2012’ye kadarki derecelerine dönün bakın, hemen hepsinde hak ettiğini aldığını göreceksiniz. 10 yıl içinde neredeyse sürekli 2 ve 4.olmuş türkiye. neredeyse yüzde 70-80 ilk 5’te kalmış. daha ne derecesi alacaksın “shake it up şekerim” falan deyip.
sen gel “düm tek tek” diye bir şarkıyla katıl, sonra bekle ki kazanasın.
sertab’ın şarkısıyla o “düşman” dediğiniz ülkelerin bile türkiye’ye nasıl çatır çatır 10-12 puan verdiğini görmüştük. iyi iş çıkarırsan sonucu da iyi olur.
kaldı ki ingiltere’nin yıllar boyu sıfır çektiğini de cümle alem biliyor. demek ki bu adamların dostu yok, ondan sıfır çekiyor.
türklerin yersiz derecede duygusal olduğunu daha önce yazmıştım. bu saçma sapan duygusallığın içine bürünüp ülke politikasını ona göre belirlemek de neresinden baksan anlamsız.
kuaför
-
büyük büyük halam derdi ki, depresyon kapıdan girince asalet bacadan kaçarmış. can sıkıntısından girilen her kuaför salonuna yazılmalı bence bu. ben bi gün lepiska saçlarımla gittim kuaföre, nasıl olacak sorusuna "valla bilmiyorum ya o arayacak ya da bu iş burda biter!" diye cevap vermişim düşün. "hanfendi onu sormuyorum, saçınız nasıl olacak?" sorusuna ise, "biraz kısa." diyebiliyorum sadece. ağlarken yol bile tarif edemem de. dünya umrumda değilken kısalığın karşılığı üç günlük dünya iken "katlı küt olsun bari..." diyorum. kesim işlemi başlıyor: bi terslik hissediyorum hafiften ama yarısında da çıkamam. gözlerim geride bıraktıklarıma sabitlenmişken salma hayek gibi girdiğim kuaförden ibrahim toraman olarak çıkmanın acısı taa yüreğime saplanıyor... (bkz: entry'e ara vermek)
bu olay, arkadaşlar arasında o kadar alay konusu olmuştur ki, şanlı tarihime birinci toraman vakası olarak geçmiştir. evet bildiniz, ikincisi de olmuştur. hala arada bir hava topuna çıkma hissiyatım bundandır.
arabayı nereye park ettiğini hatırlayamamak
-
değil arabayı nereye park ettiğimi, işe arabayla geldiğimi unutup, vapurla dönmüşlüğüm var!!
birlikte rakı içmek istenen türk ünlüler
-
ali ağaoğlu... sarhoşken senet imzalatırım belki.
kumkapı cinayeti
-
şu günlerde üçüncü sayfaya ancak kutudan girebilecek bir cinayetken, 90'lı yıllarda gündemi aylarca meşgul etmiştir.
şimdi düşünüyorum da, ne güzel günlermiş be. ülkenin en büyük derdi, kumkapı'da yarı sarhoş kafayla kendilerini taciz eden adamı öldüren bir kızmış. manşetler saat başı yıkılıp yeni baştan yapılmıyormuş, gündem haberleri her saniye ayrı bir skandal başlığı taşımıyormuş...
2000'lere girmeden fişi çekecekmişiz aslında.
almanya'ya kaçak giden kişinin açıklamaları
-
(bkz: insan kaçakçılığı)
akp denen siyasal oluşumun her birimiyle çıkar amaçlı suç örgütüne dönüştüğünün resmidir.
erdoğan'ı bize ödünç verin
-
isterseniz tapusuyla verelim diyerek destek olduğum fikir.
yaran fıkralar
-
new york'tan los angeles'e giden ucakta cingoz bir avukat ile sarisin aptal gorunuslu bir hanim yanyana oturuyorlar. avukat hem hanimla yakinlasmak hem de hosca vakit gecirmek icin bir oyun teklif ediyor. kabul gorunce oyunu anlatiyor:
-size bir soru soracagim, cevabi bilemezseniz bana 5 dolar vereceksiniz, sonra siz soracaksiniz bilemezsem ben size 50 dolar verecegim.
ve ilk soruyu soruyor:
-ay ile dunya arasindaki uzaklik ne kadardir?
kadin tek soz soylemeden cantasindan 5 dolar cikarip adama uzatmis.
soru sorma sirasi sarisina gelmis:
-tepeye 3 ayakla tirmanip 4 ayakla asagi inen sey nedir?
adam dakikalarca dusunmus... yaniti bulamamis... cuzdanindan 50 dolar cikarip kadina uzatmis. kadin parayi kibarca alip cantasina koyarken avukat merakla sormus:
-cevap ne?
kadin tek kelime etmeden cantasini acmis ve 5 dolar cikarip adama uzatmis...
yaran fıkralar
-
bir amerikali, bir ingiliz ve bir iraklı barda oturmuş içki
içiyorlarmış.
amerikali içkisini bitirince bardağı havaya firlatmiş, silahını çıkarıp
bardağa ateş edip parçalamış:
"bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz amerika'da aynı bardakla iki
kere içki içmeyiz" demiş.
ingiliz de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve
ateş ederek bardağı parçalamış:
"bizim ingiliz kumsallarında bardak yapacak cam için o kadar çok kum
vardır ki, aynı bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş.
bunun üzerine iraklı da buz gibi soğukkanlı bir şekilde içkisini
bitirmiş, bardağı havaya fırlatmış, silahını çekip amerikali ve ingilizi
vurup öldürmüş:
"bağdat'ta bu ingiliz ve amerikalılardan o kadar çok var ki, biz aynı
adamlarla iki kere içki içmeyiz"