hesabın var mı? giriş yap

  • memleketin birinde 3 kere camiye gitmeyenleri idam ediyorlarmış. usulen idam edilmeden önce 3 dileğini yerine getiriyorlarmış. adamın teki 3 kere gitmemiş ve tabi yakalanmış. idam edilmeden önce sormuşlar:
    - ilk dileğin ne ?
    - vezirin karısıyla beraber olmak istiyorum!
    vezir "olmaz" dese de padişah "mecbur" demiş. ve adam vezirin karısıyla beraber olmuş.
    adam ikinci dileği olarak padişahın karısıyla birlikte olmayı seçmiş. bu sefer padişah "hayır" dese de herkes itiraz edince padişah mecbur kalmış.
    - son dileğin ne?
    adam bir vezire, bir padişaha bakmaya başlamış. aradan 5 dakika geçtikten sonra vezir bakmış namus elden gidecek:
    - ben bunu sanki camide gördüm gibi geldi, deyince padişah da:
    -ne gibisi lan! yanımda kılıyordu!

  • mustafa orta halli bir esnaf çocuğu haftalığı 50-100 lira olan kendi halinde bir liseli kardeşimiz. feyza ile dilara aynı mahalleden gözü açık geçinen lisede herkesin ağzının içine baktığı, bunun farkında olan ve erkeklerin nasıl çalıştığını manikürcü ablalarından öğrenmiş genç kızlar. feyza daha akıllı olanı dilara da onun yanında gezen ancak o kadar uyanık olmayan ekürisi. günlerden bir gün haftalığını alan mustafa indirimde olan mağazalara ölücülük için yola çıkar. yürürken geçtiği kafenin önünde okulda hep gördüğü ancak konuşamadığı kızın kapıda sigara içmekte olduğunu görür. kız onu fark ettiğini anlaması için sigarayı atıp etrafı izler. bundan cesaret alan mustafamız naber diyerek hikayeye başlar. kızlar mustafa’dan uyanık olduklarını düşündükleri için gün boyu yediklerini mustafaya uygun bir dille kitlerler. ancak unuttukları bir şey vardır. mustafa bir dh ölücüsüdür. intikamını fazlasıyla alacaktır.
    ımdb: rating 8.7
    mustafa's revenge
    on 8th march...

  • fbi, eleman alımı için duyuru yapar. üç kişi başvurur. fbi binasında adayların hepsiyle tek tek görüşmeler yapılmaktadır. ilk adam içeri alınır ve şu sorular sorulur:

    'karını seviyor musun?'
    'evet, efendim.'
    'ülkeni seviyor musun?'
    'evet, efendim.'
    'pekala, biz karını da getirdik. şu an yan odada.' ve masanın üzerine bir tabanca koyar. 'şimdi odaya gir ve karını öldür!'

    adam silahı alır, yan odaya geçer. 5 dakika hiç ses duyulmaz. adam tekrar ilk odaya geri döner. kravatı gevşemiş, ter içinde kalmıştır.

    'yapamayacağım efendim.' ve orayı terk eder. ikinci adam içeri alınır. aynı sorular, aynı yanıtlar... ve ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. adam da yapamayacağını söyler ve ayrılır.

    son adam temel içeri girer. aynı sorular. aynı cevaplar. ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. temel içeri girer. 5-10 saniye sonra içerden silah sesleri gelmeye başlar. 'bam, bam, bam, bam, bam, bam!' derken kısa bir sessizlik ve ardından gürültülü bir cam kırılması duyulur. adamlar içeri girer, temel biraz terlemiştir. fbi personeli sorar: 'ne oldu?'

    temel cevaplar : 'efendum bana verdiğunuz silah kurusıkı çıktı, o yüzden karıyı camdan aşağıya atmak zorunda kaldım.'

  • dünyanın en mantıklı işi. biri olur da "bu gömlek niye böyle siyah aman ne güzel" derse eğer lapsss diye çıkarıp şaşırtırsın herkesi. normal. evet.

  • tek başına tüm siyasilerden daha fazla faydası olmuştur. ilk günden beri doğru soruları sordu. tüm türkiyenin güvenilecek tek adres olarak gösterdiği bir kuruluşun sizin gibilerin bu kadar zoruna gitmesi bile ne kadar doğru işler yaptığının ispatıdır.

    edit: bir çaylak kardeşimizin tespitini de ekliyorum.

    “80 metrekupluk tırlar yaklaşık 100-120 bin su alabilir (500 ml lik) . 1350 sayısı, komedi.”

  • bu gece evden alkol almak için dışarı çıkar çıkmaz polis çevirmesinde geçen diyolog:

    polis: ehliyet ruhsat.
    cmbkts: tabi buyurun.
    polis: alkol aldık mı?
    cmbkts: yok daha almadım. almak için çıktım.
    polis: (elinde alet olmasına rağmen üfletmeden) al, iç bir tur at gel bekliyorum burada.
    cmbkts: evde içecem ben ya.
    polis: canın sıkılır çıkarsın filan 3' e kadar buradayız biz.
    cmbkts: eyvallah.

  • kesinlikle doğru tespit.

    çocukken okuduğum tek bir öyküsü geceleri rüyalarıma girmeye yetmişti. adını hatırlamıyorum, şu an google dan bile bakmak istemem. şu kocasının kafasını beze sarıp karısına saklatiyorlardi , içinde ne olduğunu bilmeden kadın gözü gibi bakiyordu. böyle çocuk hikayesi mi olur lan?

    yaşadığı dönemin zorluklarını baz alarak bu durumu reddetmeye çalışmayın işte. ortada uzunca bir dönem yapılan ciddi bir hata var. bu kitaplar ilköğretim öğrencilerine okutulamaz. bitti.

    edit: yademeseneoyle uyardı. öykünün adı bomba.

  • ailenin küçük çocuğu yatmadan önce dua okur, babası da seyredemiş.

    bir akşam çocuk yine dua okuyor:
    alah'ım anamı, babamı, kardaşlerimi, dedemi, ninemi, teyzemi vs vs koru

    adam çocuğun dayısını söylemediğini fark etmiş ama üzerinde durmamış. sabah bi, haber dayı ölmüş...

    3-5 gün sonra çocuk yine duada, bu kez de teyzeyi atlamış. sabah ilk haber teyze ölmüş...

    aradan yine zaman geçiyor. baba yine kapığının eşiğinde çocuğu dinliyor. bu sefer adı geçmeyen kendisi. adamı almış bir korku, kimin adı geçmese hakkın rahmetine kavuşuyor. babamın tüm gece gözüne uyku girmemiş. sabah bakmış hala hayatta. "ulan küçük çocuğun duasına mı kaldık. salaklık bende" demiş inmiş kahvaltıya.

    fakat eşinin yüzünden düşen bin parça.

    - hanım oldu?
    - bizim sütçü ölmüş, ona üzüldüm.

  • 1970'ler beşiktaş... yıldız teknik üniversitesi'nin iki öğrencisi, annem ile babam, muhtemelen bir eylemde, aynı çevrenin içinde karşılaşırlar. bölümündeki tek kadın öğrenciymiş annem, istanbullu, hırslı bir kadın. babam bildiğiniz köylü çocuğu, odtü'den kaçmış ytü'ye gelmiş.
    bir gün annem vapurda beşiktaş'tan üsküdar'a geçerken bir olay yaşanır: faşistler annemi vapurun pervanesine atarlar, kurtulur, karaya çıkarılır, orada da üstüne saldırırlar. neyse, eve gelir, dedem geç kaldığı için kızmış, "ne olursa olsun bu sofraya 7'de oturulacak" der, annem ertesi gün evden kaçar. rahat hareket edebilmeleri için evlenmişler, arkadaşları öyle dedi. bir de babamın anneme abbasağa parkı'nda evlenme teklif ettiğini biliyorum. günler geçer; çok kısa bir sürede evlenirler. beşiktaş'ta bir sürü hatıraları var, bazı günlerde, bazı duvarlarda görülebilen... "bak biz burdayız" diye kırmızı kırmızı göz kırparlar bana... hep olay, hep debdebe...
    günlerden bir gün annem çalıştığı fabrikaya gider, gece nöbetçi. trafoda bir yangın çıkar, bir işçi içeride kalmış, annem girip, kurtarır adamı, kendisi yanar... 10 gün yaşar, sonra ölür ankara'da... öldüğünde 25 yaşında...
    bana da bu hikâye kaldı; bazen bir insanı kurtarmak devrim yapmaktır... bazen bir insanı kurtarmak dünyayı kurtarmaktır...
    bir insanı, düşüncesi, ırkı, dili, dini fark etmeksizin sevmek, hiç tanımadığı bir insan için canını verebilmek...