hesabın var mı? giriş yap

  • bana can dündar'ın bir çocukluk anısını hatırlatmıştır bu acı söz.

    can dündar matbaada çalışırken, dönemin ünlü bir yazarı (adını hatırlayamadım) küçük can'ın elini sıkmak istemiş. o da ellerinin kirli olduğunu söylemiş. yazar, can'ın ellerini bulup sıkıca toka yaparak "çalışan eller kirlenmez" demiş.

    ben de hep bu şekilde düşünüyorum çalışan eller ve ayaklar kirlenmez. sedyeler fedadır sana.

  • kuran'da nur suresi 2. ayet'te belirttiği gibi:

    “zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, allah'ın dinini uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın. mü'minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.”

    bakmayın bizim ülkedeki tatlı su müslümanlarına. gerçek islam tam olarak bu. kırbaç ve sopa cezası net olarak kuran'da belirtilmiştir. kaynak verdik, inanmayan gitsin evindeki kuran'dan teyit etsin. bu ülkedeki kadın ve erkek her fert yatıp kalkıp atatürk'e dua etmeli. onun sayesinde bu tarzda orta çağ'dan kalma bedevi adetlerine ülkemizde rastlanmıyor.

  • - çözdüğünüz problemlere örnek verebilir misiniz?

    - havuz problemi

    (başvuru formunu bir danışma şirketi hazırlamıştı, arkadaşı işe aldım)

  • kesinlikle (bkz: sabun).

    hadi tesadüfen bir şeyleri karıştırıp kaynatıp deneme yanılmayla sabunu buldun (ki o bile çok acayip), bunun temizliğe yaradığını nasıl fark ettin? ben olsam kesin bir tadına bakar, sonra da "bu ne saçma bir şey oldu ya böyle!?" diye tükürüp atardım.

    edit: 83mxx'in dediğine göre ilk olarak nil nehri'nde keşfedilmiş. hatta şöyle açıklamış: "ölüleri yakıyorlar ve cesetlerden süzülen yağ ve kül nil nehrinin sularına karışıyor ve nehirde çamaşır yıkayan kadınlar nehrin bir bölgesinde yıkanan çamaşırların daha temiz olduğunu farkediyor. ve araştırma sonucu devrin mucitlerinden birisi sabunu (yani yağ+kül) keşfediyor." şahsen benim aklıma yattı*.

  • çok enteresan kodlamalar ile çalıştığım sınav.

    mesela boksit aklıma ''amk '' kısaltmasından geliyor.

    antalya-akseki
    muğla- milas
    konya-seydişehir.

    volkanik set göllerinde, lavlar gölden dışarı taşarken bi bahçıvanın set kurduğunu düşünüyorum.

    balık
    a
    haçlı
    çıldır
    ercek
    van

    bi tane kadının yanına gidiyorlar, diyorlar ki türkiye'nin ilk kadın valisi olur musun ?
    yok, diyor. sonra ısrar ediyorlar. yine olumsuz cevap. lale verip tekrar ısrar ediyorlar, kadın da bıkkınlıkla ay! tamam, diyor.

    türkiye'nin ilk kadın valisi, lale aytaman.

    edit: gülmeyin piçler

  • azerbaycan tv de pokemon izledim, ash pikaçuya, "seni seçtim aybalam ceryan şoku atasan" dedi, hayattan soğudum.

  • korkmayın birim para hesabı yapmaya gelmedim.

    8 ay önce viyana'ya gelen ricky gervais'in armageddon gösterisine viyana'nın en büyük salonlarından biri olan (en büyüğü de olabilir) wien stadhalle'de kategori c'ye denk gelen bir bileti 60 euro'ya almıştım. bilet

    şu an ise 11 ay sonra aynı salonda olacak cem yılmaz'ın gösterisinin aynı kategori bileti 125 euro kategori c, sıra 11.

    yıllık enflasyonu %20 alsan bile neredeyse 1.5 katından fazla pahalı.

    sanırım bir şeylerin türklere pahalı olması için türkiye'de olması gerekmiyor.

    hangi komedyenin daha iyi olduğunu ise takdirinize bırakıyorum.

    edit: klavye hassasları için rick, ricky olarak değiştirildi. ne çok ruh hastası varmış, sanki bunu konuşuyoruz. müptelaları için, başlıkta cmylmz yazdığım da cem yılmaz aslında. sığmadı da, ondan öyle açtım başlığı.

    edit 2: bilet alıp almadığımı yazmamama rağmen “paran yoksa gitme”ciler ile “alma o zaman bak gör nasıl düşüyor fiyatlar”cılar dolmuş başlığa. konu para olup olmamasından ziyade, o gösterinin ederi. 60€’luk herhangi başka bir şeye 125€ ödemeyi sorun etmiyorsanız zengin değilsiniz enayisinizdir. ya da size göre 125€ da ediyordur, ona da söyleyecek bir şey yoktur.

    işbu entarinin amacı yukarıda belirttiğim kıyası tartışmaya açmaktır. ama bayılıyorum cağnım ülkemin fikir yobazlarına. bizde “bence” diye bir şey yok. “ya benim gibi düşünüyorsundur ya da malsındır” var.

  • kanadada doktoraya gitmiş bir kız çocuğuna sorulur:

    -sizin ülkede kızlar okuyabiliyor mu?
    -yok ben türkiyede okuyabilen ilk türk kızıyım!

  • on edit : elmira'ya selamlar

    sanki çoğu kişi erenin asıl amacını ve ymir muhabbetini kaçırmış, anlayamamış gibi geldi.
    oradaki önemli detayı yazayım:

    önedit: son sayının türkçe çevirisi çıkınca daha bir oturdu, haliyle aşağıda yazdığım final teorisinde ufak bir değişikliğe gitme kararı aldım. onunda ne olduğunu bu entrynin en sonundaki "edit 1:" isimli editte yazdım. iyi okumalar.

    manga finali spoiler
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .

    erenin ilk sezon ilk bölümden beri tek bir hedefi var: o da (bkz: tüm devleri yok etmek)..

    devlerin kaynağı ne?

    2000 yıldır, paths isimli bomboş sonsuz bir çölde (orası bir tür araf gibi) devleri yaratmaya devam eden ymir.

    paths'deki zaman kavramı tamamen farklı. geçmiş, şimdi ve gelecek, tüm her şey paths'de zaten orada aynı anda oluyor.
    olmuş olan, oluşmakta olan ve oluşacak olan her türlü dev, zaman kavramının farklı olduğu paths'deki ymir tarafından kumlar ile oluşturuluyor aslında.

    peki bu ymir neden 2000 yıldır path'de ha bire dev oluşturuyor.
    çünkü kız hala kral fritz'in emirlerine sadık.
    neden sadık,
    çünkü kral fritze aşık olmuş.

    o halde bu kızın devleri yaratmayı bırakması ve böylece (bkz: tüm devlerin yok olması) için ne olması lazım?
    yimirin kral fritze olan aşkının sonlanması lazım.

    eren ymirin, fritze olan aşkını nasıl sonlandırıyor?

    şöyle : eren düşünüyor: öyle bir şey yapmalıyım ki, mikasa bana karşı çıkmalı hatta beni öldürmeli. buna tanık olan ymirde, kendi aşkı olan 2000 yıl önceki kral fritzin emrine karşı gelmeyi akıl edebilmeli ve böylece devleri yaratmayı bırakmayı düşünebilmeli. dev yaratmazsa tüm devler yok olur.

    ne yapıyor peki? planı ne: tüm dünyayı yok etmeye çalışmak.
    mikasa ereni hala sevmesine rağmen erenin tüm dünyayı yok edeceğini düşünerek onu öldürmek zorunda kalıyor,
    buna tanık olan ymir de,
    "aaa, şuan mikasanın yaptığı gibi, bir insan sevdiğine karşı çıkıp onu öldürebilir ama onu hala sevmeye devam edebilir "
    diye düşünüyor ve fritzin 2000 yıl önce vermiş olduğu emre karşı çıkarak dev yaratmayı bırakıyor.

    böylece, eren ana amacına ulaşıyor,
    (bkz: tüm devler yok oluyor.)
    final...

    ha tabi ymirin krala olan aşkı devam ediyor mu, emre karşı çıktığı gibi bir de aşkı da mı sonlandı bilemiyoruz.
    sonuçta kralın isteğine karşı gelerek dev yaratmayı bırakmış oldu.
    tabi çevirim yetmediği için, aşkı sonlandı mı o kısmı anlamamış olabilir. fakat dev yaratmayı bırakıyor. bunu anlıyoruz.

    bunun kanıtı olarak zaten bir önceki bölüm 138'in son karesinde, mikasa erenin kafasını kesip onu öldürdükten sonra erenin kesik kafasını öperken , arkada ymir tüm bu olan olaya gülümseyerek bakıyordu.
    herkes 138'in sonunda,
    lan bu ymir ne arıyor orada,
    mikasa erenin kopuk kafasını öperken neden arkada ymir gülümsüyor,
    ne alaka diye sorup durmuştu reddite ve sözlükte.
    ahanda işte şimdi sebebini anladınız:

    o an anlıyor ki, insan sevdiğine karşı çıkabilir, hatta onu öldürebilir ama hala onu sevebilir.
    yimir bunun farkına varıp yaptığı işi, dev yaratmayı bırakıyor ve haliyle tüm devlerde yok oluyor, olay bundan ibaret.

    zaten o kareden hemen sonra final bölümünde görüyoruz ki hooop devler buharlaşmaya başlamış.
    mikasanın erenin kafasını kesip öptüğü sahne ile devlerin buharlaşmaya başlayarak yok olduğu sahne hemen birbirinin devamı.
    sadece manga da araya arminle erenin konuşmasını eklemiş isayama.

    ayrıca erenin planın yan amaçları da var: kendisini yok etmeye çalışan eldialıların ve marleylerin omuz omuza çarpışması ve böylece dünyaya barış gelmesi,
    eldialıların kahraman olarak görülmesine sebebiylet vererek ve tüm devleri yok ederek böylece eldianın şeytan olarak görülmeye devam edilmemesi,
    yani yaptığı plan bir çok işe yarıyor aslında.
    falan filan...

    ha akılda çeşitli sorular var tabi
    -mesela şu 40 ayaklı devlerin kaynağı olan canlı da mi buharlaştı?
    -buharlaşırken görmedik o şeyi ??
    -insan onu bir gösterir aga ne oldu o canlıya?
    -şuan ymir nerede? hala pathsde mi?
    -yoksa ruhu paths'den çıkıp özgürü mü kaldı?
    -ymirin içine düştüğü içi su dolu ağaç neyin nesiydi?
    -tüm ağaçların atasıymıydı, viking mitolojisindeki gibi ygdrasil agacı gibi bir şey miydi?
    -neden o kadar uzun ince farklı bir ağaçtı o?
    -neden içi su doluydu?
    -o agacın gövdesi neden yukarı doğru kollarını uzatmış ve birbirlerine dayanmış kadın ve erkek gibi görünüyordu?
    neydi onlar adem ve havva mı?
    -insanlar deve dönüşürken gökten düşen yıldırım nereden geliyordu? paths'den mi?
    -deve dönüşürken oluşan yıldırım niyeydi?
    -devlerin kaynağı olan 40 ayaklı canlı nereden geldi o ağaca, ne işi vardı o ağacta, şimdiye kadar hiç bir canlı hayvan o ağacın içine düşmemiş mi yanlışlıkla yani?
    vs vs vs.
    sorular da sorular...
    edit: 4üncü sezonun sonunda falconun sersemken "ben az önce elimde kılıçlar ile uçmuyor muydum ya" demesi mesela hala soru işareti...
    elinde kılıçla uçmak paradise adasındaki 3 boyutlu manevra techizatı kullananlara yönelik bir olay.
    falco neden böyle bir şey gördüğünü sandı veya gördü sersemken?
    serinin bir tür spin-offu yapılsa ne iyi olur.

    ne diyelim, 2012 yılında başladım bu seriye.
    o zaman 22 yaşındaydım, şuan 31.
    9 yılım bu hikaye ile geçti.
    çantası, cüzdanı, kolyesi, t-shirtü... her bir haltı var bende.
    şarkı listemde müzikleri...
    e.m.a isimli şarkısını 9 yıldır hala açar dinlerim mesela.
    insan 9 yıllık sevgilisinden ayrılmış gibi hissediyor.

    cevapsız bıraktığı sorular sebebiyle biraz beklentinin altında bir final gerçekleştirdi.
    özellikle aşırı merak konusu olan, canlıların kaynağı olan 40 ayak nereden geldi, tam olarak neydi sorusu cevaplanmadığı için çok kursağımızda kaldı.
    gerçi zekenin öğretmeni olan beyzbol toplu gözlükle eleman, ismini hatırlayamadım, devlerin kaynağı, tüm organik maddelerin kaynağı olan bir şey olabilir, demişti gözümüze soka soka.
    sanırım isayama, 40 ayaklı canlının tüm organik bileşenlerin atası ve ilk formu olduğunu düşünmemizi istedi.

    kuş teorisi doğru çıktı ya ona çok şaşırdım.
    çeşitli sahnelerde sürekli gözümüze sokularak gösterilen kuş, ciddi ciddi eren veya erenin bir tür avatarı çıktı. vay arkadaş...

    vay be, 2012 yılında seriyi ilk izlediğimde hiç bir serideki kadar merak etmemiştim acaba devler nedir, kaynağı nedir, neden deve dönüşürken yıldırım düşüyor oraya kırmızı şekilde diye. aşırı meraklı heyecanlıydım bir an önce finali gelsin her şeyi öğrenelim istiyordum.
    9 yıl geçti aradan ve bugün geldi...

    elbette sonuçta bu bir hikaye.
    gerçek değil.
    bir yazar oturuyor ve nasıl bir şey üretsem diye düşünüyor.
    ortaya hikaye çıkıyor.
    ben de roman ve hikayeler yazan biriyim, her ne kadar henüz hiç biri bitmemiş ve kitap olarak çıkmamış olsa da, kendimi bir yazar bir hikaye anlatıcısı olarak görüyorum.

    bu kadar üzerine düşmeye ve bir başkasının yarattğı masalı merak etmeye gerek var mı diye sorabilirsiniz?
    ama bizi biz yapan, hayatı heyecanlı ve zevkli yapan, varoluşumuzun bir gün son bulacağı bilgisini bize unutturan hikayeler değil mi?
    herkes kendini bir hikayeye, ülküye veya ideolojiye veya hayale adamıyor mu?
    varolma durumunu çekilir kılan şey hikayeler ve masallar değilde nedir?

    saygılarımla

    edit 1 : entry'nin başında da söylediğim gibi, teoriyi düzeltiyorum evet, şöyle ki:

    eren, en baştan beri mikasanın kendisini öldürmesini,
    ve bunun sonucunda ymirin bu anı görüp 2000 yıldır aşık olduğu kralın emrine karşı çıkmayı akıl edip devleri yaratmayı durdurmasını hiç planlamamış olabilir. hatta muhtemelen planlamadı ve ben yanılıyorum.
    çünkü eren, armin ile gemide yaptığı konuşmada ymir ve mikasadan bahsediyor, konuşma şöyle:

    eren: ymir, 2000 yıl boyunca kendisini çektiği aşkın acısından kurtaracak birini aradı ve o kişiyi buldu, o kişi mikasaydı.
    armin: mikasa mı? neden?
    eren: ben de bilmiyorum, bunu yalnızca ymir bilebilir. ben bile mikasanın ne yapacağını bilmiyorum. kesin olarak bildiğim tek şey mikasanın seçtiği son. her şey bu sona ulaşmak içindi. bu yüzden ilerlemeye devam ettim.
    armin: bu, senin madalya töreni esnasında historanin elini öperken gördüğün gelecekti. o zamandan beri yalnızdın. çok acı çekmiş olmalısın.
    eren: kafam tamamen altüst oldu, kurucu devin güçleri yüzünden benim için ne geçmiş ne gelecek vardı, hepsini aynı anda yaşıyordum.
    bunu yapmak zorundaydım.

    açıkcası bu konuşmadan çıkan sonuç şu.
    eren gelecekte olan her şeyi görmüş ve biliyor. yaptığı her şeyi gelecekte ne gördüyse gerçekleşssin diye yapmış. yaparkende pek kendinde değilmiş, zaman algısını yitirmiş aklı allak bullak olmuş. fakat mikasanın ne yapacağını görememiş, bilmiyorum diyor.

    bu konuşma daha henüz armin, erenin devasa devine ulaşıp kavga etmeye başlamadan önce armin gemideyken gerçekleşiyor.
    dolayısı ile eren, mikasanın kendisini öldüreceğini bilmiyor. belli ki o sonu görememiş. yani adam geleceği görüyor ama parça parça görüyor gibi.
    o halde mikasanın erenin kafasını kesmesi, bu kesme olayına ymir'in şahit olması ve şahit olduğu için 2000 yıldır aşık olduğu kralın emrine karşı gelmeyi akıl edip devleri üretmeyi bırakması ve bunun sonucunda da tüm devlerin yok olması, erenin farkında olmadan spontene gelişen, tesadüfü olarak oluşan bir olay olabilir. kısacası dur mikasayı kendimi öldürteyim de yimir buna şahit olup 2000 yıllık aşkından vazgeçsin diye düşünmemiş olabilir.

    yukarıda yazdığım konuşmadan, erenin "mikasanın ne yapacağını ben bile henüz bilmiyorum" diyişinden çıkan tek sonuç bu bana göre.
    zaman mekan konuları bir hikayeye girince karma karışık oluyor işin açıkcası.
    hikayenin yaratıcısı burada büyük risk almış bana göre.

    aklıma yeni şeyler gelirse bu entry'i editlerim.