hesabın var mı? giriş yap

  • çalıştığım yere dünya güzeli bir tekir geliyor. mama verdik, sevdik ettik derken, abarttık içeri aldık. ben zaten dış kapının yakınındayım. hayvancık her sabah beni bekliyor, benimle ofise girip bütün gün yanımda yatıyor. akşam da benimle çıkıp beni yolcu ediyor. iki gıdım mama verdim ama yüzüme öyle bir bakıyor, ellerime yüzünü öyle bir sürüyor ki, içimi acıtıyor. ofisin diğer bölgelerine gitmeyi bile denemiyor, sadece ben gidersem arkamdan geliyor. tuvalete gidiyorum peşimde, mutfağa gidiyorum peşimde, masaya döndüğümde gene kıvrılıp yanıma yatıyor. iki damla su, azıcık mama, arada uzanıp başını okşuyorum, bütün yaptığım bu, ama sevilmekten öleceğim.

    efenim resim isteyenler için buyurun şirin hanım:
    http://i.hizliresim.com/pbrm1q.jpg
    http://i.hizliresim.com/ml6872.jpg

    ayrıca;
    (bkz: güvendik ilk-orta okulu yardım kampanyası)

    not: havalar soğuk pisicikleri de unutmayın yardımlarınızda.

    büdüt: nazar değdi efendim, küçük patron kediyi istemediği için dışarı attık. sebep: çok dolaşıyormuş. başlarda sakin sakin yatıyordu alıştıkça her normal kedi gibi gezmeye başladı. neyse ne diyeyim ki? acı olan ise bana kediyi istemediğini açık açık söylemeyip hayvanı tutup paldır küldür sokağa atması oldu.

  • - en son kiminle çıktınız peki?
    - semra ile efendim, okulda tanışmıştık.
    - ezgi ile çıkmadınız mı?
    - hayır efendim.
    - açıkcası ben en az bir ay ezgi tecrübesi olmayan insana kız verme taraftarı değilim.
    - aslında tam çıkmak üzereydik, araya askerlik girdi malumunuz...
    - peki beş sene sonra kendini nerede görüyorsun delikanlı?
    - sizlerle birlikte yazlıkta okey masasının başında görüyorum efendim, hatta siz okeye dönüyorsunuz.
    - güzeeel, hanım benim kanım kaynadı bu çocuğa.

  • başlığı bir arkadaşım adına açıyorum, uzun hali ve içeriği;

    "6 yaşındaki yeğenimin ve ananesinin ölümüne sebep olan katilin suçuna itirazı

    26 haziran pazar günü saat 15:00 civarında mudanya'da alkollü araç kullanan burak ulga, aracıyla teyzem ve yeğenime çarpıp ikisinin de ölümüne sebep oldu. daha önce alkollü araç kullanımı sebebiyle iki kez ehliyetini kaptırmış olan bu şahıs, kaza sonrası iki kez alkolmetreye üfleyip 0,88 promil alkollü çıkmıştır. kendisi daha sonra alkol testine itiraz edip kan testi yaptırmak istemiş ve kan testi olaydan saatler sonra yapıldığı için temiz çıkmıştır. bu kişi bursa'daki ulga avukatlığın sahibinin oğlu olduğu için kazadaki suçundan bir şekilde sıyrılmaya çalışacağından ve ne yazık ki kurtulacağından endişe duyuyoruz. lütfen sesimizi duyun ve bu caninin alabileceği en ağır cezayı alması için girdiğimiz hukuk yarışında bize destek olun. konuyla ilgili uzmanlığı olan kişilerin yorumlarına ve tavsiyelerine de ihtiyaç duyuyoruz. "

    haber linki
    haber linki
    haber linki

    tweet

    edit: arkadaşlar destekleriniz için teşekkür ederim. aldığım mesajlarda alkol için kan testi kaç saat sonra yapılırsa o saatle orantılı olarak promile ekleme yapıldığını iletti arkadaşlar. bu bilgiyi burada da paylaşmak istedim.

  • sözlükçü kardeşlerimizin belki karı kız düşer umuduyla son çare burada kendilerini afişe etmelerini hayretle izlediğim über bir başlık. profillere de üşenmiyorum bakıyorum ha, hepsi adeta hava ile çalışan özgüven makinaları koçlarım benim yürüyedurun.

  • sınava girenin kazandığı denilen bölüme, 15bin doktorun aylarca çalışarak girdiği bir sınavda taş çatlasa 1500. girebiliyor.

    tus öyle devlet kadrolarına, kpsslere benzemiyor canlar, tüm uzmanlık dalları toplamında 400-500 kadro olursa öpüp başımıza koyuyor ve türkiyenin en inek popülasyonuyla birlikte sınava giriyoruz.

    tus'a yönelik özel olarak en az 1 ay sıkı çalışmadan, okul birincisi olsa barajı geçemez hiçbir tıbbiyeli. çünkü hekimlik sorulmuyor, ayrıntı bilgi soruluyor. istediğin bölümü kazanabilmen için de hayatının en az 6-7 ayını tamamen vermen ve 10-15 bin tl arası da dersaneye bayılman gerekiyor.

    tus puanına göre iyi doktor kötü doktor ayrımı yapmamamız gerektiğini öğrendiysek; konu doktorluk değil bilim adamlığı ile ilgili hale geliyor. okumayı en çok sevenler ve başarabilenler, ilgileri olan ve çok başarılı olabilecekleri alanı değil, rahat ve parası iyi branşı seçmek zorunda kalıyor. çünkü saçma politikalar neticesinde temel bilimler para kazanmıyor, cerrahi bilimler davalarla ve hayati tehlikelerle boğuşuyor, dahili branşlar ise hasta ve iş yoğunluğundan başını kaldıramıyor.

    doktor bulamayacaksınız derken ne dediğimizi sanıyordunuz kuzum? kritik alanlarda, kritik anlarda doktor bulamayacaksınız. çünkü kimse elini taşın altına koymacak kendinden vazgeçip.

    dövdüğünüz doktorlar, öldürdüğünüz sağlık çalışanları, saygınlığını yok ettiğiniz bu meslek, gözünüzü boyadıkları bu sağlık sistemi en çok halka zarar verecek, en başından bağırdığımız gibi.

    fakat siz hiç dinlemediniz.
    kendi düşen ağlamaz umarım.

  • uzun zamandır açmak istiyordum bu başlığı ama bir türlü fırsat bulamadım. bugüne kısmetmiş.

    yemeksepeti malum açıldığı günden beri online yemek siparişinde 1 numara. ara ara rakipleri çıksa da bugüne kadar kimse karşısında durabilmiş değil. piyasada tekel yani.

    son birkaç yılda farketmişsinizdir joker indirim diye birşey getirdiler. bilmeyenler için; yemeksepeti size bir veya birkaç restorant öneriyor ve siz bu restorantlardan yaptığınız 40 tl lik siparişe 25, 70 tl lik siparişe 45, 120 tl lik siparişe ise 70 tl ödüyorsunuz. ilk bakışta çok avantajlı bir kampanya gibi duruyor. her çıktığı vakit insan değerlendirmek istiyor. biz de tabii öyle yapıyoruz.

    sonrasında normalde sipariş verdiğimiz restoranların joker indirim verdikleri zaman ürünlerinde ciddi bir değişiklik olduğunu farkettik. yani firma normalde aldığını dönere 200 gram ekliyorsa joker indirim esnasında porsiyonu büyütmenize rağmen 100 gram döner gönderiyor size. aynı durum pizza için de geçerli. adamlar normalde hazırladıkları pizzaya ekledikleri malzeme ile joker indirim halinde verdikleri pizzaya ekledikleri malzeme arasında yarı yarıya fark oluyor.

    bu durumu ara ara farkettim ama önemsemedim. en son 2 porsiyon döner istediğim bir restoranttan yarım porsiyona yakın döner gelince eh dedim. artık yeter.

    yemeksepeti ne bu şikayetimi birkaç defa ilettim ama normalde müşteri ilişkileri oldukça iyi olan yemeksepeti joker indirim konusundaki şikayetleri sallamadığını farkettim. müşteri temsilcisine mail olarak dönerin resmini atıyorum ama nafile.

    bu şark kurnazlığını ortaya koymak lazım. yemeksepeti indirim yapıyorum kisvesi altında açıkça müşterilerinin kazıklanmasına göz yumuyor.

    edit: imla ve ay-yıl olayı.

  • tam 5 sene evvel, 2008 yılında, anadolu parsı (genellikle "panter" diye nitelemişim) ile ilgili şöyle bir yazı yazmışım ve bazı kaynaklardan alıntılar yapmışım:

    öncelikle bu eski dostumuzun ilk pati izleri, tam 400 yıl öncesine kadar dayanıyormuş. yani 400 yıldır anadolu’da yaşamını sürdürüyormuş bu hayvanlar. ta ki 1970'li yılların ortalarına kadar. evet, henüz son parsa gelmeden, onların acı hikayelerine biraz daha yakından bakalım.

    belirttiğim gibi, ilk anadolu parsı bundan 250 ile 400 yıl arası öncesinde anadolu’ya afrika üzerinden geçiş yapmış. bir şekilde anadolu’ya uyum sağlamış. bu arada uyum sağlayanlar sadece pars değil; aslan, çita ve leopar gibi hayvanlar da 100 yıl öncesine kadar anadolu’nun dağlarında yaşıyormuş, “-muş” eki ile bir cümle bitirdim dikkat ederseniz; artık yoklar. olsalarmış, şimdilerde kapıyı açınca karşımıza çıkan sokak köpekleri yerine, sokak aslanlarına filan rastlayabilirdik. biraz abarttım sanırım. neyse.

    aşağıdaki fotoğraflar 1900'lü yılların ortalarına doğru çekilmiş. birçok avcı, bu hayvanları katletmiş, onlarla fotoğraflar çekilebilmiş.
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    mesela, aşağıdaki resimde göreceğiniz mantolu hasan, tam 15 parsın katiliymiş. zaten anadolu parsına onun zarar verdiği kadar başka kimse zarar vermemiş.
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    ve yavaş yavaş son panterlere/parslara doğru gelelim. önce 1967'de katledilen panterden bahsedelim. bildiğimiz bolu dağı’nda bir panter, avcılar tarafından vuruluyor, daha sonra leşi samanla doldurulup, para karşılığı insanlara gösteriliyor. o gün yaşanılan bu katlediliş, gazetelere şöyle yansıyor:
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/…=181

    ve geldik son panterimiz benekli’yi anlatmaya. hala hayatta olan ve son parsımız benekli’nin saldırısına uğrayan havva köksal’ın hikayesi, aynı zamanda benekli’mizin de hikayesi:

    "17 ocak 1974 sabahı, havva köksal dere yatağı boyunca aşağıdaki bahçelere, yer elması toplamaya gidiyordu. önden yürüyen kocası ve kayınbabası gözden kaybolmuşlardı. şimdi dozerle doldurulmuş olan, o zamanki dere yatağında kocaman, benekli bir kedi yatıyordu. havva hayatında ilk defa böyle bir hayvan görürken, belki benekli de hayatında ilk defa bir insan görüyordu. benekli, anadolu’da görülen son anadolu panteri’nden başkası değildi. havva köksal, benekli ile olan buluşmasını şöyle anlatıyordu:

    - şöyle uzun kuyruklu upuzun “bir şey”, orada yolun kıyısında yatıyordu. onu görünce geri geri gitmemle şak deyip kuş gibi üstüme konması bir oldu. kolumdan tuttu silkeledi; gözlerimi açtığımda yanımda köpek oturağı gibi oturuyordu. yine gitmişim kendimden. o sırada odundan süleyman geliyormuş, onu görünce kaçmış.

    benekli, dört beş metre uçup havva’nın kolunu kaptığında, o silkelemede kol kırılmıştı. ama bir gerçek daha vardı, benekli’nin öldürme amacı yoktu, baygın havva’nın yanıbaşına oturup beklemeye başlamıştı. (leoparlar yalnız yaşayan, gece hayvanlarıdır; iki yılda bir, genellikle de ocak ve şubat aylarında çiftleşirler. avlarını boynuzluysa boğazından, boynuzsuzsa ensesinden ısırarak öldürürler. 17 ocak’ta, gündüz vakti, yerini yurdunu terkedip dolaşıyor ve dibinde savunmasız yatan insanı öldürmüyor olması, kendisine aştan ziyade eş aradığını düşündürmektedir).

    havva köksal, sohbet sırasında;

    - çok müthiş, temiz, yani o kadar güzeldi ki, üzerinde kir yoktu. halı gibiydi, onun canlı hali bambaşkaydı…

    ya da:

    - belki de kendim tepinirken kırmışımdır kolumu.

    gibi sevgi, koruma ifadelerini bolca kullanıyordu. yani benekli, onun kolunu kırmış ancak onu öldürmemişti; bu durum havva köksal’ın benekli’ye dost gözüyle bakmasına sebep olmuştu."

    ve benekli’yi öldürmek isteyenler harekete geçmişti bile. ahmet çalışkan müthiş bir avcıydı. “kapı” denilen, vahşi hayvanların geçiş yapacağı yolakları iyi bilirdi. benekli’nin geçebileceği kapıyı tahmin edip, kargaların da telaşlı iniş çıkışını gözleyip, köyün yukarılarındaki kızıl meşe mevkii’nde pusuya yatmıştı. ve yanılmamıştı.benekli can havliyle kapıdan geçerken ahmet çalışkan 1980 sonrası devlete teslim edeceği mavzerini (mauser) doğrultup atışını yapıyor, yüz elli metreden benekli’yi vuruyordu. artık yaralı panter kaçmaktan,izini kaybettirmekten vazgeçmiş, can havliyle kuru meşeleri söke söke ahmet çalışkan’a doğru koşmaya başlamıştı.

    birisi sağ kalacaktı; ahmet çalışkan üzerine koşan yaralı pantere dokuz defa ateş ediyor, yedisinde vuruyor, panter ise hala koşarak geliyordu. artık iki metre kalmıştı, çalışkan son atışını yaptı ve çene altından giren kurşun benekli’ye takla attırarak döş üstü yere yatırdı.

    benekli can çekişirken, yanına oturup onu sevmeye başlamıştı. hala bilemiyordu; neyin nesiydi bu alacalı hayvan? ahmet çalışkan 1994’te astımdan ölmeden önce şimdi bağözü köyü’nün muhtarı olan oğlu zekeriya çalışkan’a o anki tarifsiz hüznünü anlatacaktı. ahmet avcı ile benekli’nin resmi de budur efendim:
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    işte böyle bizim anadolu panteri, parsı ya da leoparının hikayesi. her ne kadar son panter bundan 34 yıl önce görülmüş olsa da hala anadolu’nun bazı ıssız dağlarında çok az sayıda da olsa bu hayvanların yaşadığı söyleniyor. ancak bu sadece tahmin, elde herhangi bir resim ya da video şimdilik yok. aslında açıkca söylemek gerekirse, belki de resim vb. kanıtlar var ancak halka açıklanmıyor. çünkü hala anadolu’da bu hayvanları öldürmek kahramanlık sanılıyor ve o “kahramanlar” da anadolu parsının yıllar önce bu topraklara veda ettiğini sanıyor. eğer yeniden onların varlığını öğrenirlerse elde silah, yeni beneklilerin peşine düşecekler.

  • uc bolumden olusmaktadir. her bolumde iki evre bulunur.

    ahlaki yargilarda temel etkenler evrelere gore soyledir:

    a. gelecek oncesi donem:

    1. evre: itaat ve ceza egilimi

    temel etken ceza almamaktir. ornegin, birey kirmizi isikta polis varsa durur. yoksa gecer.

    2. evre: saf cikarci egilim

    temel etken menfaat duygusudur. ornegin, birey kirmizi isikta kaza yapmasin diye durur. isine yetismek icin gecer.

    b. geleneksel donem:

    3. evre: kisilerarasi uyum (iyi cocuk)* donemi

    temel etken sosyal onay almak ya da dislanamamaktir. ornegin, birey kirmizi isikta insanlar ayiplamasin ya da takdir etsin diye durur. yanindaki kisilere yaranmak icin gecer.

    4. evre: yasa ve duzen egilimi

    temel etken toplumsal duzeni korumaktir. ornegin, birey kirmizi isikta her durumda durur.

    c. gelenek sonrasi donem:

    5. evre: sosyal sozlesme egilimi

    temel etken toplumsal huzur, uyum ve demokrasinin genel ilkeleridir. ornegin, birey kirmizi isikta durur. ancak, bekleyen yaya yoksa gecmek ister.

    6. evre: evrensel ahlak ilkeleri egilimi

    evrensel ahlak ilkeleri evresi. temel etken insan haklari, ozgurluk, esitlik ve adalet gibi soyut kavramlar insani temel degerlerdir. kisi ahlak ilkelerini secip kendi olusturur. ornegin, birey kirmizi isikta zarar vermemek, diger suruculere ve yayalara saygisi nedeniyle durur. insan hayatinin tehlikede oldugu veya cok acil durumlarda zorunlu gecer.