hesabın var mı? giriş yap

  • bugün itibarıyla artık hayatta olmayan kız...

    herhangi bir haber bültenindeki herhangi bir olay kişisi olarak unutulacak olan, bu topraklarda doğmuş ve ölmüş olan kız..
    "tecavüze uğradığı" gerekçesiyle, herkesin birbirinin cenazesine katıldığı küçük köyünde bile cenazesine sadece onu gömen belediye görevlilerinin katıldığı kız..
    ölü getirildiği hastaneye kimler tarafından getirildiği bile bilinmeyen, ölüm nedeni bir doktorun 'zatüreden' demesiyle otopsi yapılmaya bile gerek görülmeden gömülen kız..

    aklımın almadığı şekilde; bir kurbanken nasıl da kültür, toplum, bürokrasi, hukuk ve de bütün çarpık işleyen mekanizmaların aracılığıyla suçlu durumuna düşürülerek, milyonlarca kez beter bir şekilde ölmelerini temenni ettiğim o 28 kişinin elindeki kanı suyun altında yıkayıp "hiçbirşey olmamış gibi" hayatlarına devam edeceklerini hatırlatarak, nasıl da kangrenli.. hastalıklı.. araz.. çürük.. kokuşmuş bir yaşamsal değerler dizgesi içinde yaşadığımı bana tekrar farkettirmiş.. beni tekrardan kahretmiş olan kız..

    onu koruyup yardım etmesi gereken, devletin alt birimlerinden biri olan koruma merkezinden 2 ay önce kaçmış - nasıl, niye, kim? lerin cevaplarının alınabileceğini de üzülerek hiç sanmıyorum- cesedi bir hastaneye gelene kadar kim bilir neler yaşamış olan kız.. bir enkaz.. yaşadığımız coğrafyanın "ahlaksal çöküntüsü"yle oluşmuş somut bir enkaz.. baktıkça utanmak için..insanlıktan..

    ölene kadar geçirdiği süreçte, o tecavüzcülerden hiç bir farkı olmadığını düşündüğüm her hastalıklı bakışa maruz kalışında, o tecavüzcüler kadar; aynı dili, sınırları, coğrafyayı vs. paylaşan herkesin de suçluluğunu bana hatırlatmış olan kız..

    "16 yaşındaki.." diyor kimi bültenler... çocuk daha.. 28 kişi.. üst düzey devlet görevlisi.. bir çocuk cesedi.. bilinmeyen bir ölüm nedeni.. sahipsiz bir mezar taşı.. en önemli tanığını; kurbanını yitirmiş bir dava..

    öfkem hiçbir yere sığmıyor.. biliyorum unutulacak.. biliyorum ne ilk ne de son..

  • yanında börek falan da yapabiliyorsa iyidir, gün teyzesi olabilir. sadece kısır yetmeyebilir.

  • öyle bir ülke düşünün ki adalet anlayışı; karşı tarafın ayağından asılmak olsun. yoksa kimsenin hak hukuk falan tınladığı yok. mesela şu mantık var "yahu ben çalınca hapse giriyorum ama onlar çalınca bir şey olmuyor". baştaki insanların hırsızlığını bile kendi yapamadığı için eleştiriyor yani. kendisi de çalabilse o zaman o insanların yaptığını görmezden gelecek. %50 gibi yani. kendileri de fırsat buldukları zaman çalmaktan çekinmedikleri için bazılarının hırsızlığını "çalıyor ama çalışıyor" diye savunuyor.

    evet bu örnekler ters ve konu ile pek alakasız gibi ama aynı durum olumlu şeyler için de geçerli. bir takım insana uygulanan pozitif ayrımcılık sırf kendisine uygulanmadığı için "bu nasıl adalet ben işe giderken onlar yatmasın evde" şeklinde feryat ediliyor. evet haklısın ortada bir haksızlık var ama bu haksızlık o insanların evde yatması değil senin bu olumsuz hava şartlarında işine zorla çağrılıyor olman. yani örneği ters veriyorsun. şu şekilde söylesen anlarım; "ben de insanım ve insanca muamele görüp insan gibi çalışma şartları istiyorum. nasıl ki öğretmenler olumsuz hava şartlarında evde yatıyorsa ben de bu olumsuz havada canım pahasına dışarı çıkmayı istemiyorum. adalet istiyorum ve insanca muamele görmek istiyorum."

    ama çıkıp "herkes benim gibi hayvan muamelesi görürse adalet sağlanır" diyorsan bu işte bir terslik vardır.

    not: öğretmenim. şu an okuldayım(teneffüs) evim çalıştığım okuldan tam 70 km uzaklıkta. toplu ulaşım gibi bir şansım yok ve arabamla gidip geliyorum. ayda 650 tl yakıyor. bakım ve diğer masraflar hariç. saygılar.

    not 2: tüplü

  • haftada bir arızalanıyor, gün aşırı sefer sırasında yavaşlıyor, bazen iki durak atasında dur kalk gidiyor. arada elektrik kesildiği için denizin altında yolcularını indiriyor, denizin altındaki tüneli size yürüyerek geçirtiyor. zaten normalde bile 10 dk'da bir çalışıyor. bütün bunlar olurken, kalabalıkta, omuz omuza trenleri beklerken mesela biraz şikayet edin, hemen bir tane gürbüz sesli savunucu peydah oluyor:

    - beğenmeyen binmesin kardeşim.

    lan geri zekalı iyi de mümkün mü bu ?

    marmaray seferleri başladığında ido sabah 8'deki bostancı-yenikapı deniz otobüsü seferini kaldırdı. istanbul'un iki yakasının en önemli ulaşım merkezlerinden ikisi arasında sabah trafiğinin en yoğun olduğu saatler olan 7.30-9.30 arası çalışan bir tane bile gemi yok.

    ben bostancı iskelesine kadar sakin sakin 10 dakika yürüyüp gemiye biniyordum, yolculuk sırasında (uyuyup / kahvemi içip / kitap okuyup) 30 dakika sonra yenikapı'da inip yine sadece yürüyerek işime gidiyordum. şimdi önce 20 dakika yürüyüp (ya da yağmurda çamurda arabayla) e-5 üzerindeki metroya gidiyorum, oradan ayrılıkçeşmesi'nde aktarma yapıp marmaray ile yenikapı'ya geçiyorum. deniz otobüsü ile oturarak yaptığım ve yürüme dahil 45 dakika süren yol, hem koşturmaca, hem aktarma hem de ayakta sıkış tıkış metro-marmaray ile 1 saatten fazla alıyor.

    benim alternatifim yok ki. anadolu yakasında minibüs yolu ve civarındaki birçok kişinin karşıya geçmek için metro-marmaray'dan başka alternatifi mi var? bostancı-yenikapı deniz otobüsüm vardı sabah 8'de, artık yok. yine deniz otobüsü ile bostancı-kabataş yapıyordum arada, oradan tramvay ile geçiyordum, hatta hava güzelse yürüyordum, martı projesi sebebiyle o ihtimal de uzun bir süre yok. yahu hatta eskiden trenle haydarpaşa'ya gider, vapurla sirkeci'ye geçerdim arada, mis gibi deniz havası için. ama artık tren de yok, ne zaman açılacağı da belli değil. ondan sonra;

    - "biyinmiyin binmisin"

    deniz otobüsü çalışsa yanına yanaşmayacağım bunun da işte. neyse.

  • - 5 kisi kalenin kapisini acabilecek misiniz? yardim ister misiniz?
    - gerek yok, biz kendi yagimizda kavruluruz..
    - yapmayin soyle espriler arkadasim, geriliyorum ya..

  • futbolcular yardim etmez.
    inşaat zenginleri ihale zenginleri etmez.
    milletvekilleri adaylar aday adayları siyasi partiler etmez.
    ulkenin sosyal kurumlari yardim etmez.
    yine biz sozlugun fakirleri ustuste para koyariz toplariz o parayi.
    tanim: zengin ve fakir kavramlarini tekrar sorgulatan kampanyadir

  • 12 numaraorg'un uefa'ya şikayet edeceği, beşiktaşlıların da savcılığa taşıyabileceği vahim olay.

  • dışavurumculuk ve gerçeküstücülük akımlarının, birer terim olarak bile kumsenin aklının kıyıcığından geçmediği bir çağda (seneler senelerce evvel, 400 yıl kadar önce), resimlerinde baştan çıkarma, şeytani ayartmalar, cadıca tezahürler ve sybelvari öngörüler gibi temel izlekler üzerine giden hollandalı ressam. çağdaşı jan van eyck'in yapıtlarını incelerseniz, bosch'un hangi algı kapısını açarak içine daldığına aklınızın ermediği hayal gücünü ve adeta her resminde bir "soytarılıklar karnavalı"na dönüştürdüğü imgesel çeşitliliğini yakalayabilirsiniz. resimlerine, bir anlamda imgesel psikanaliz ya da postkanonik varyasyonlar etiketi yapıştırmak da olası...

  • son derece akıcı bir dille yazılmış, içinde geçen olayların katlanılmazlığı dışında okuru sıkmayan müthiş bir bir paul auster distopyası. olaylar ve dünya orwell' in 1984 ündeki kadar açık ve net olmasa da distopik romanın mottosunu yeterince sağlayacak kadar karanlık. bir nevi beterin beteri. roman karakteri anna'nın acı çekmekten kurtulmak için güçlü ve yüce bir kayıtsızlığa ulaşma, çevreden soyutlanarak ve acı çekmeyeceği bir yerde yaşama çaba ve düşünceleri son derece güzel ve düşündürücü. bu noktada acılardan kurtulmak için günümüz dünyası insanına bir tavsiye niteliği taşıyor. olay mekan ve zamandaki boşluk romanın bir rüya olduğu izlenimini veriyor. ya da romanı bir rüya olarak görmek tüm boşlukları kapatıyor.
    özeti:
    en kötüsüyle karşılaşmak, imkansızı yaşamak ve direnmek için güçlü yüce bir kayıtsızlığa ulaşmak.