hesabın var mı? giriş yap

  • doğada mahsur kaldığınızda hayatınızı idame ettirmemize yarayacak yapıların her birine barınak denir.

    barınaklar insanı yağmurdan, kardan, rüzgardan ve güneşten korurlar ayriyeten dinlenmenizi, güvende hissetmenizi, doğru kararlar vermenizi( bu çok önemlidir mental olarak kendini kaybetmiş bir insan doğada yaşayamaz) sağlarlar.

    barınaklar gelişi güzel yapılan şeyler değildir, yaparken dikkat etmemiz gereken şeyler vardır. bunun en büyük sebebi ise hem işten ve hem zamandan tasarruf etmektir ki bu doğada çok önemli bir kriterdir.

    şimdi hem barınak tiplerini hem de dikkat edilmesi gereken hususları anlatacağım.

    1-ilk kriter her zaman çevrenizde doğal bir barınak var mı ya da fazla enerji sarf etmeyeceğiniz yapılar var mı buna bakın, bundan kastım mağara, in, ağaçlarda oluşan oyuklar devrilmiş ağaçlar vb gibi..

    2-her zaman barınak tipini çevrenizdeki malzemelere göre belirleyin. kayalık bir yerdeyseniz kayalardan, ormanlık bir yerdeyseniz ağaçlardan, karın yoğun olduğu bölge deyseniz kardan bir barınak yapmak daha mantıklıdır.

    3-doğada mahsur kaldığınızdan dolayı her zaman minimal düşünün çünkü fazla iş fazla enerji kaybı demektir.

    4-barınağın biçimini yani sizi ne kadar örteceği bulunduğunu bölgenin hava koşullarına göre belirleyin. örnek verecek olursa çok soğuk veya yağmur olmayan bir yerdeyseniz sizi çok uğraştıracak şeyler yapamamaya çalışın. yukarıda ne demiştik hep iş, aş haydar baş. şaka şaka iş, enerji ve zamandan tasarruf bütün yaptığınız işleri buna göre yapacaksınız.

    şimdide barınaklara geçelim.

    taş barınaklar: adı üstünde taştan yapılan barınaklardır. kayalık bir arazideyseniz bunun yapabilirsiniz. çok önce bir kampta böyle barınakta kaldım yapması kolay ve konforlu.

    doğal oyukları barınağa çevirme: hani en başta demiştik ya etrafta doğal oyuklara-barınaklar var mı bakın diye bunun gibibunun gibi-2 işte böyle oluşumları bir barınağa çevirmek daha kolaydır. bunun yapmak çevrede bulunan malzeme ve hayal gücünüze kalmıştır. ister taş ve kayalarla bir duvar, ister ağaç dallarıyla veya kar varsa bununla bir duvar örüp korunaklı bir yer yapabilirsiniz.

    eğik çatılı barınak: bu barınak ağaçlık alanlarda kolayca inşa edilebilecek bir barınak türüdür. orta kalınlıkta dalları arası 2-2,5 metreyi geçmeyen ağaca ya da sizin diktiğiniz kolona ağaç dallarını yere 45 derecelik bir açıyla koyularak inşa edilen baraka türüdür.bunun gibibunun gibi-1

    kızılderili barınağı: ormanlık arazide yapılan barınaktır. bu barınakta bir üç aya yapılır veya bir ağaç kolon görevi görür bunun gibi ok başına benzeyen bir yapı yapılır. bir değişik kızılderili barınağı ise bunun gibibunun gibi-1 burada iki kolon dikilir ve üzerine konan mertek üzerinden 45 derecelik açıyla yere bir çatı yapılır.

    kubbe şeklindeki barınak: ormanlık arazide yapılan barınaktır. bu barınak türü kubbeli olduğundan daha çok esnek dallara sahip olan huş, söğüt vb. ağaçların bulunduğu yerlerde yapmak daha kolaydır.bunun gibibunun gibi-1

    kar barınakları: bu barınaklar kar miktarının çok olduğu bölgelerde yapılır. iglo: kar tanelerin sıkıştırarak tuğla benzeri yapıların üst üste kubbe seklinde yerleştirilerek inşa edilen eskimoların kullandığı bir yapı biçimidir.

    kar mağarası:1bölgeye yağmış olan çok miktardaki karı ya da yığılarak oluşturulan kar kütlesini oyarak inşa edilen barınak şeklidir. bu tür barınaklarda tavan kubbe şeklinde olmak zorundadır sebebi ise içeride ısınan hava karı eritmeye başlayacaktır, bunun sizi ıslatmasını istemiyorsanız kubbeli yapı önemli. duvarlar yeterince kalın olmalı ısı yalıtımı için. giriş hattı zeminin alt hizasından olmalı ki soğuk hava içeriye girmesin. bir de küçük bir havalandırma bacası yapılmalıdır.

    birde yoğun kar yağmış bölgelerde ağaç altlarında kar az bulunur ve hazır bir oyuk oluşturur ve bu oyukları bir barınağa çevirebilirsiniz. bunun gibibunun gibi-1

  • göğsümüzü kabartan üniversitedir. öğrencisiyle, hocalarıyla çok yaşasınlar. en son nuri bilge ceylan altın palmiye aldığında yaşadığım bir gururu yaşattılar. birkaç entry yukarıda da bahsettikleri gibi times listesi ve qs listesi üniversitelerin (en azından kuzey amerikadakilerin) kendilerine baz aldığı ve birkaç basamak olsun yükselmek için bir taraflarını yırttıkları ranking listeleridir.

    kıçıkırık bir kuzey amerika üniversitesine hasbelkader yolu düşen bir adam olarak yerinden bildireyim; daha liste açıklanır açıklanmaz, yememiş içmemişler koştur koştur gidip rektörden demeç almışlar, birkaç saat içinde de e-news olarak herkese mail atmışlar: " okulumuz sağlık ve klinik alanlarında iki basamak yükselmiş, genel sıralamada yerimizi koruyoruz.. oley.." şeklinde.

    yani öyle "benim kafam yatmadı yaaaa, odtü şimdi tufts'dan, purdue'den daha mı iyi.." şeklinde mabadından yorum sallamakla olmuyor o işler. listeye girip de üniversitenin hangi parametrelere göre değerlendirildiğine ve odtü'nün hangi parametreye göre nasıl bir performans gösterdiğine bakarsanız, bu güzide okulumuzun nasıl bir başarı ortaya koyduğunu görürsünüz.

    buradan times higher education'ın sıralama yaparken kullandığı metodolojiye bakabilirsiniz: http://www.timeshighereducation.co.uk/…/methodology

    buradan da odtü'nün performansına:
    http://www.timeshighereducation.co.uk/…l-university

    görüldüğü gibi üniversiteyi rakipleri karşısında aşağı çeken iki temel parametre var: international outlook ve research

    bunlardan ilki üniversitenin uluslararası bağlantılarına göre yapılan değerlendirme. yani üniversitedeki uluslararası öğrenci ve akademisyen sayılarının, yerli öğrenci ve akademisyen sayısına oranına göre hesaplanıyor. haliyle bir ortadoğu ülkesinde kurulmuş, ismi de ortadoğu olan bir üniversitenin listedeki rakip üniversiteleri de göz önünde bulundurursak yabancı öğrenciler ve akademisyenler için ilk tercih olmayacağı aşikar.

    research kısmındaki puanlama ise üç temel kıstasa göre yapılıyor. tanınırlılık (reputation), üniversitedeki öğretim üyelerine araştırmaları için sağlanan ödenek ve fonlar, son olarak da üniversitedeki öğretim üyelerinin ortalama yayın sayısı. değerlendirme puanının %30'u da bu kriterler üzerinden hesaplanıyor. evvela türkiyede kurulmuş bir üniversite tanınırlık açısından bir amerikan yahut avrupa üniversitesine göre zaten mücadeleye 1-0 geriden başlıyor. yine başta kuzey amerikan üniversitelerinde olmak üzere batı üniversitelerinde hem devletten hem de özel kaynaklardan sağlanan araştırma fonları bizin gariban odtü'müzün fersah fersah üzerinde. sanırım tayyip'in odtü'ye örtülü ödenekten para aktardığını düşünmüyor hiçbirimiz. son olarak yayın sayısı ise yine kuzey amerika üniversitelerinin olmazsa olmazlarından. yani üniversitedeki hocalardan yayın yapmaları bekleniyor, hatta zorunlu kılınıyor. üniversiteye kabul ettikleri akademisyen eğer yayın üretmede performans gösteremiyorsa aynen şutlanıyor. (bkz: publish or perish) gerçi bizde de 5 yılda 270 makale yazan akademisyenler var ama bu numunelerden odtü'de olmadığını varsayıyoruz. dolayısıyla yök benzer bir yayın yapma zorunluluğu da getirmediği için, yayın ortalamalarının düşük çıkması çok anormal değil.

    kısacası puanlamanın %37.5 luk kısmında çok da elde olmayan sebeplerle yarıştığı üniversiteler karşısında epey düşük performans gösteren odtü, citation yani akademik dünyada yarattığı etkiden 100 üzerinden 92 puan çekmiş, canlar. eldeki imkanlarla daha iyisini yapabilen varsa buyursun çıksın ortaya.

    demem o ki, şu güzel müessese tayyib'in yönettiği ülkeden, ışid çatışmalarının yaşandığı bölgenin sadece 800 km kuzeyinde melih gökçek'in 25 yıldır belediye başkanlığı yaptığı kentten kaldırılıp, aynı hocalar ve öğrencilerle amerika'nın doğu yakasında bir şehre taşınsa bugün o listede çok rahat ilk 20'ye hadi bilemedin 30'a girer.

    ben de bu vesileyle başta odtü olmak üzere o listeye giren boğaziçi, itü, sabancı, bilkent ve koç üniversitesilerinde öğrenci-akademisyen-idareci olarak kim varsa gözlerinden öperim. gururumuzsunuz.

    bir de islamcı bir dangalak vardı geçenlerde, odtü, boğaziçi, bilkent yıkılmalı diyordu. hah işte o dallamalar da biliyor ki bu kurumlar ayakta kaldığı sürece bu ülkeyi teslim alamayacaklar. o sebeple:

    diren odtü
    diren boğaziçi
    diren bilkent

  • genel itibariyle parayla edinilecek özelliklerdir.

    para bu konudaki tüm eksikleri giderecek en güzel kusur örtücüdür. parası olan şişmansa sevimli tontiş olur, öküzse doğal ve sempatik olur, sürpriz yapan bir tip değilse içinden geldiği gibi yaşayan olur, yalan söyleyen ve aldatansa "zor erkek" olur.

    yeter ki paradan haber ver sen.

  • 2001'de bulunan enkazı ingilizler'de inanılmaz bir hayal kırıklığı yaratmıştır. şöyle ki, kurtulan 3 kişiden biri olan ted briggs'in anlattığına göre geminin 3. taret cephaneliği bismarck'ın 5. salvosundan gelen tek bir zırh delici top mermisiyle havaya uçtuğunda gemi ortadan kırılıp batmış ve dolayısıyla da yıllarca herkesin aklında gemi enkazının tıpkı titanic gibi 2 parça halinde deniz dibinde yatmakta düşüncesi ve beklentisi vardı.

    oysa ki enkaz keşfedilince gerçek oldukça vahim çıktı. gemiden geriye büyük parça olarak sadece gözetim kulesinin olduğu orta kısım kalmış, o da yüzüstü yatıyor. patlama o kadar şiddetli olmuş ki o büyük parçanın patlama tarafındaki kamaralarin hepsi içten dışa doğru katlanmış(ınside out). burun ve kıç güvertelerinin sadece uçları var, gerisi yok. kıç güvertesinde dümenlerin sola 20 derece dönüşe kilitli olduğu, dolayısıyla geminin tam da dönüş manevrasını yaparken vurulduğu ortaya çıkmış. debris alanı muazzam derecede geniş, binlerce küçük parçadan oluşuyor; parçaların hemen hiç biri tanımlanabilecek halde değil. enkazı keşfedenlerde bu şok ile karışık şaşkınlık yaşanırken bir soru herkesin aklında belirmiş: geminin ön tarafı nerde? burun var, tamam. ama ya devamı?

    bismarck'tan kurtulan 4 subaydan biri olan 4. topçu subayı burkard von müllenheim, "bismarck, a survivor's story" adlı kitabında hms hood'un patlaması ve batışı anındaki yaşadığı şoku anlatırken net bir şekilde şunu belirtmişti: "bu ünlü geminin böyle acı ve korkunç bir sonla suya gömülmesini şok ile karışık izlerken o an hayatımda asla unutamayacağım bir şey gördüm. geminin 90 derece havaya dikilmiş ve hızla suya gömülmekte olan ön güvertesinden yükselen simsiyah dumanların arasından 2 adet turuncu ışık belirdi. bunlar top mermisiydi ve hood, kanının sonuna kadar mücadele ediyordu." yine ted briggs de bunu röportajlarında hep belirtmişti çünkü geminin ön güvertesi 90 derece havaya dikilmiş batarken o da tam yanında ve o anda birden su yüzüne çıkmıştı.

    enkazda yapılan incelemede ön güvertenin burun ile a taretinin arkasına denk gelen nokta arasındaki yapının tamamen yok olduğu ortaya çıktı. yani ön güvertede bulunan a tareti havaya uçmuştu. bu da hood'un sadece 1 değil, 2 volkanik patlama yaşadığını, 3. taret cephaneliğinde meydana gelen ilk volkanik patlamanın ardından büyük ihtimalle o ünlü son top atışının yapıldığı ön tarette cephanelik kapısı açık kaldığından su altında barınç ve ters dönme etkisiyle ön cephaneliğin de havaya uçmuş olduğu anlaşıldı.

    hms hood'un askeri olarak tek başarısı 3 temmuz 1940'ta o zamanki fransız cezayiri'nde üslenmiş olan ve dunqerque ile richelieu gibi birkaç güçlü gemisi bulunan, ingilizlerin kendilerine gördüğü tek rakip olan fransız donanmasını demirlendiği yerde top atışları ile etkisiz hale getirmek oldu. ömrünün geri kalanı tamamen ingiliz devlet erkanı için uluslararası diplomatik taksi olarak geçti. üretildiği 1919 tarihi için bile teknoloji olmasa da tasarım olarak antika kalmış olan bu gemi, tarihin en şanslı mermisine kurban gitmesiyle kalmamış, tuz buz olmuştur.

    belki o 20 derecelik dönüşü biraz daha geç yapsa, bismarck'ın mermilerine karşı koyabilecek zırhlı yan panelleri sayesinde böyle vahim bir son ile yüzleşmeyecek ve en azından gerçek bir mücadele verebilecekti.

  • ailesinde "dindar", "sofu", "hacı"; annanneleri, babanneleri olanlar bilirler. bu güzel ninelerimiz yılın üçte ikisini oruçlu geçirirler. haberimiz bile olmaz oruçlu olduklarından. o gün öğle çayı için muhteşem şeyler hazırlamışızdır.

    "nene gel hadi, zeytinyağlı kuru patlıcan dolması yaptık", deriz.

    "oruçluyum ben evladım, siz yiyin. kalırsa akşama yerim ben" der.

    "valla kalmaz akşama" deriz. nafile oruç sonuçta. bozsa yerine 1 oruç tutacak sonraki gün. yine de kıyamaz orucuna. "olsun evladım, sonra yine yaparsınız" der.

    o tespihini çeker biz de zıkkımlanırız bi güzel. ne gizli saklı yeriz, ne de o başka bir yere gider.

    "akşama kalmaz" dendiğine de bakmayın, illa ki ayrılır ona bir tabak, akşam iftar ettiğinde yesin diye.

    anlayan anladı. anlamayana da... babannemin bi lafı var da... kalsın.