hesabın var mı? giriş yap

  • olm kimle yapıyorlar bu anketleri lan? 25 yıldır oy kullanıyorum, daha bir kişi görmedim bu anketlere katılan.

  • bir gun bir daha hic acilmamasina kitlenecek. böyle dügmük olacak. 5 cm ilerleyemicek kimse. herkes kornaya abanicak. oyle bir ses cikacak ki uzaydan duyulacak. komşu illerden yardima kosacaklar ama hicbir sekilde istanbula giris olamayacak. ınsanlar havayoluyla kurtarilacak. trafikte kalanlara helikopterden ekmek ve su atilacak.

  • 16 aylık bebeğimin kahvaltısını hazırlarken aklıma düştü bu başlık. henüz süreci tamamlamadık ama yaklaşık 7 yıl önce başlayan maceramızı evlat edinmek isteyenlere anlatmam gerektiğini düşündüm.

    öncelikle aklınıza bir kere düştüyse hayatınız boyunca hep evlat edinmek isteyeceksiniz. bu düşünce peşinizi hiç bırakmayacak. çok uzun bir bekleme süresi var şartlarınız uyuyorsa gidip başvurun, sıraya girin. sıra yaklaşık 6 yılda geliyor o an istemezseniz dondurabilirsiniz. başvurunuz bir dilekçeyle açılıyor tekrar ve kaldığınız sıradan devam ediyor. yani kendinizi hazır hissettiğiniz an dilekçe verip 15 gün içinde bebeğinizi kucağınıza alabilirsiniz.

    evli, bekar 30 yaşını doldurmuş herkes evlat edinebilir. ama heyet raporu almak, psikolojik testlerden geçmek gerekiyor. maddi durumunuzun iyi olduğunu da kanıtlamanız gerekiyor. yani evi olmayan asgari ücretli bir çiftin ya da kişinin başvurusu çok yüksek ihtimalle kabul edilmeyecek. ev varsa parka, hastaneye yakın olması ve bebeğin odasının güneş alması lazım. her aşamada ev kontrolüne geldiklerini de eklemem gerekiyor. başvurunun kabul edilme süreci yaklaşık bir yıl sürüyor.

    başvurunuz kabul edildi ve sıraya girdiniz. bundan sonra yapacağınız tek şey beklemek. ama beklerken uzmanları arayıp arayıp darlamayın. sürekli sıranızı sormayın. ellerinde bir bebek fabrikası yok gelen bebekleri sırayla veriyorlar işte. bekleme süresi şehirden şehire ve tercihlerinize göre 4-7 yıl arasında değişiyor. mesela sağlıklı bir kız bebek isterseniz 6-7 yıl, erkek isterseniz 5-6 yıl beklersiniz. sokağa terk edilmiş anne, baba bilinmeyen bir bebek isterseniz 15 yıl bile bekleme ihtimaliniz var.

    engelli ya da ensest bebek isterseniz sıranız hemen gelebilir.

    her şey olumlu sonuçlandı, yıllarca beklediniz. o telefon hiç ummadığınız anda geliyor. ben mesela sabah uyuyordum, öğleden sonra anne oldum. o da başka bir entryi hakedecek kadar ilginç bir gündü. yazarım bir ara :))

    bebeği aldıktan sonra evlat edinmeye hak kazanmak için bir yıl bakmanız gerekiyor. tabi bu bir yılda sürekli kontrol altındasınız. bebeğin gelişimini takip ediyorlar.

    veeee işin en zor kısmı başlıyor. biyolojik anne, babaya rıza davası açılıyor. bu süreçle çocuk esirgeme kurumu ilgileniyor. hakim karşısında da evlat edindirmek istediklerini beyan etmeleri gerekiyor. bu süreç onlara ulaşamazlarsa yıllarca sürüyor. tabi vazgeçme ihtimalleri de var. rıza davası bitince geri dönüşü olmadan bebeğin tüm haklarını kayyuma devretmiş oluyorlar. bundan sonra bebek artık onlara ait değil.

    biz tam olarak bu sürecin ortasındayız. rıza davası sorunsuz sonuçlandı. şimdi uzmanımızın arayıp “nüfusa geçirme davası açabilirsiniz” demesini bekliyoruz.

    o dava da genelde tek celsede bitiyor. “tebrikler bebeğiniz artık sizin soyadınızı taşıyor” şimdi bunu duymak için yaşıyorum.

    sonrası iyilik, güzellik.

  • ruh hastası şerefsiz.

    şu anda sinirden elim ayağım titriyor. 39 yaşında kadın hasta çarpıntı ile geldi, çekilen ekg'si svt dediğimiz bir ritm ile uyumluydu. ben de hastaya durumu izah ederek ve ondan izin alarak karotis sinüs masajı yapmaya başladım. o sırada hastanın eşi içeri girdi ve hiddetle şöyle sordu:

    -ne yapıyorsun sen lan?
    -masaj yapıyorum.
    -sen benim karıma nasıl masaj yaparsın it?
    -beyefendi yanlış anladınız.

    adam, durumu anlatmama bile izin vermedi. eşi de anlatmaya çalıştı ama ona da vurdu ama daha çok bana vurdu.

    2 sağlam yumruk yedim ama bir tane de sağlam yumruk geçirdim.

    şu anda sinirden gülüyorum.

    bu arada masaj dediysek: https://m.youtube.com/watch?v=493z2_kacoq

  • pipisini yara bandıyla bantlayan 3,5 yaşındaki yeğenimi binbir zorlukla bu durumdan kurtardıktan sonra soruyorum:
    -neden yaptın yavrum bunu?
    -artık işemek istemiyorum.*

  • hayata çaylak kalmak, sevgililerin yanındaki üçüncü kişi olmak, sevgilisi olanları kıskanmak, ilişki nasıl bir şeydir merak etmek ve de en önemlisi gerçekten yalnız olmak gibi sonuçları vardır..

  • resistif ve kapasitif olmak üzere iki genel başlıkta toplayabiliriz bunları.

    resistifler genelde daha eski cihazlarda görülüp basınç mantığıyla çalışırlar. yani parmağınızı ekrana bastırınca hafif içe çöküyorsa resistiftir.

    çalışma mekanizmasını biraz daha açarsak, ekranın altında birbirine çok yakın ama temas etmeyen iki plaka bulunur ve bunlardan sürekli bir elektrik akımı geçer. siz üstteki ekrana parmağınızı bastırınca iki katman birbirine değer ve o noktadaki elektrik akımında değişiklik meydana gelir. cihazdaki yazılım değişikliğin oluştuğu noktayı tespit edip o noktada işlevini gerçekleştirir.

    bu tip cihazlar basıncı neyin uyguladığına aldırış etmez ve nefes alsın yeterci bir tavır güder. o yüzden de cebinize falan koyunca kendi kendine çalışır, birilerini arar, art arda gelme olasılığı trilyonda bir bile olmayan harf kombinasyonlarını denk getirip hoşlandığınız kişiye ilan-ı aşk mesajı atar falan. bir de çoklu katman olduğu için ışığı daha fazla yansıtır, göz yorarlar.
    evlerden ırak.*

    ikinci dokunmatik türümüz olan kapasitifler de kendi içinde yüzey* ve projeksiyon* olarak ikiye ayrılır ama uykusuzluktan bayılmak üzere oldugumdan teferruatına girmeyeceğim.*

    kapasitifler basınçla değil de elektrikle çalıştığı için elektriği ileten ya da tutan herhangi bir nesneyle de iş görürler. dokunmatik ekran kalemleri gibi. zaten laf aramızda, ben de bunca zımbırtıyı evde dokunmatik ekran kalemi yapabilmek için araştırmıştım.* bu ekranların altında bakır ya da indiyum kalay oksit gibi saç telinden daha ince tellerle döşeli ızgara vardır. biz ekrana dokununca devre tamamlanır ve o noktada voltaj düşer. gerisi zaten yazılımın işi.

    bu arada bu evde dokunmatik ekran kalemi yapanların en genel hatası kalemi ince yapmaktır. kapasitif ekranlar belirli büyüklükten daha az yer kaplayan temasları görmezden gelirler. dolayısıyla kaleminizin ekrana temas ettiği kısım insan parmağına yakın bir kalınlıkta olmalıdır. hatta orijinal kalemlerin çoğu da bu yüzden kalındır. tabi ince olanları da var ama tuzlu fiyatlarından da anlayacağınız üzere onları evde yapmanız pek mümkün değil.

    not: entry'nin başında genel olarak iki çeşit ekran var demiştim. şimdi aklıma bir tane daha geldi ama yukarı çıkıp düzeltmeye üşeniyorum asdfghjkl.

    üçüncü tür ekranlar frustrated total internal reflection şeklinde muazzam havalı bir isme sahip dokunmatik ekranlar oluyor. diğerlerinden farkları ebatlarının çok büyük olması. belirli bir ebattan sonra kapasitifler çalışmaz olur çünkü ekran büyüdükçe oluşan elektrik alan dokunma hassasiyetini ortadan kaldırır. o nedenle büyük ekranlarda ışık değişimine dayalı bir sistem bulunur. ekranın ortasında kameralar vardır ve parmak ekrana dokununca ışıkta oluşan değişimi algılayıp ona göre yanıt verir.

  • bir kere de ekmek için endişelenin be, bi bitmedi mağdurluğunuz. size akp müstehak, açlıktan ölene kadar oy verin.

  • http://i.hizliresim.com/9g8298.jpg

    edirne-merkez, kocasinan mahallesinde samsung k zoom ile çekmiş oldugum bir resmi.

    benim önerim bunu dinlemeniz. üstelik ay ışığı ile ilgili çok anlamlı bir hikayesi de var:

    bir gün beethoven, bir arkadaşı ile birlikte viyana sokaklarında dolaşmaktadır. tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve ses oradan gelmektedir. arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler. ikisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. kapıyı açan kadın, beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. beethoven, piyano sesine geldiğini ve mutlaka çalan kişiyi görmek istediğini söyler. kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek onları içeri alır.
    beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. annesi kıza, beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız kördür. bunu gören beethoven, “lütfen benden birşey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?”
    bunun üzerine beethoven piyanonun başına geçerek, ayışığı sonatını, doğaçlama olarak besteler.

  • çok net olarak özlediğimiz modern türkiye çocuklarını içeren kliptir. bu klipte emeği geçen herkesin gözlerinden öpüyorum. bu kötü günlerde bize bu güzel görüntülerle bir nebze olsun nefes aldıran deniz kuvvetlerine teşekkürler.

    edit: modern türkiye çocukları lafını kullanmam birilerinin zoruna gitmiş. anlamadığı şey şu ki modern demek sadece görüntü demek değil, tabi günahsız sabilere hallenen arkadaşların bunu anlamasını beklemiyorum.