ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
müşterinin ateist berbere verdiği tarihi ayar
-
dvd'sine değişik final alternatifleri de koyulmuş olan ayardır.
adam: biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok.
berber: bu nasıl olabilir ki? ben buradayım ve bir berberim.
adam: hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.
berber: hayır, ben buradayım berber olarak, ama tek berber ben değilim, bir sürü berber var, sen nasıl bana geliyorsan başka insanlar başka berberlere gidiyor. bu insanların özgür iradesiyle seçimine bağlı bir şey, isteyen evinde traş olur veya traş olmak istemediği zaman traş olmaz. peki sana "bütün bu sakallıları topla bana getir hepsini traş edeceğim," desem bana ne cevap verirsin? insanları zorla, baskıyla tutup buraya mı toplarsın, yoksa benim traşım bana yeter, benim sorumlu olduğum benim başım, banane elalemin traşından mı dersin?
adam: dur ben biraz daha çalışıp öyle geleyim.
ambulansa yol vermeyen sürücünün yakalanması
-
819 tl çok olmuş. “bir daha olmasın” deyip parmak sallamak yeterdi.
debe'nin adının debbe olarak değiştirilme
haydan gelen huya gider'in ingilizcesi
-
easy come, easy go
yaran kişisel iletiler
-
"hey montaigne, lanet olsun dostum iyi denemeydi"
bir filmin tamamını anlatan tek repliği
-
sevmek de yetmiyormuş, çok eskiden rastlaşacaktık.
(bkz: vesikalı yarim)
1. sezon 1. bölümü en iyi olan dizi
-
(bkz: lost)
living
-
akiro kurosawa'nın 1952 yapımı "ikiru" adlı filminden uyarlandığını yeni öğrendiğim sağlam bir yapım.
1950'lerin londra'sında, mizahtan yoksun son derece ciddi bir memur olan williams karakteri, amansız bir hastalık sonucu hayatı deneyimlemek için kendi çapında bir yolculuğa çıkıyor. film sizi kendi hayatınızın amacına ve hayatta olmanın gerçekte ne anlama geldiğiyle ilgili sorgulamaya zorluyor. sahnelerde inanılmaz bir özen, tertemiz oyunculuklar, şahane müzikler var. filmden sonra işinizi bırakıp gerçekten yaşamaya başlamanız gerektiğini hissediyorsunuz. aktör bill nighy müthiş bir oyunculuk çıkarıyor. williams karakteri özellikle sempatik biri olarak başlamasa bile o soğukluğu yavaş yavaş yerini sıcaklığa bırakıyor ve seyirciyi kazanıyor. sondaki tatlı duygu, ne kadar küçük veya önemsiz görünürse görünsün, hayatının öneminden şüphe duyan herkesi rahatlatacaktır. 8/10
tarihin arka odası
-
aradan dört sene geçmiş, bu gece bir bakayım dedim muhabbet aynı..
murat bardakçı: ıhmhmmo ııhmmmsmamsf ımfmmfms namhımmhmfffssmmıhm
erhan afyoncu: şimdi öyle diyusun da, unu da bir başka kaynakta incelerken çok enteresan bişiye denk geldim yalnız şu var
murat bardakçı: şimdi bi mail gelmiş. okuyorum ıhmhmmıhmhmhm.. sensin o, terbiyesiz!
meyhanedeyiz.biz'in demet evgar'lı 8 mart reklamı
-
reklamı izlerken bu masanın hesabı ne tutar diye hesap etmekten, filme yoğunlaşamadım.
90'ların özel olmasının nedeni
-
90' ların bu denli özel olmasının sebebi, milenyum* yılına denk gelmesinden ibarettir.
milenyum sonrası türkiye' de ve dünyada çok şey değişti. teknoloji gelişti, insanların uğraşları, alışkanlıkları, imkanları, ihtiyaçları farklılaştı. zevkler, renkler bambaşka bir hale büründü.
90' ları belki de en özel yapan eden internetin de bu denli yaygın olmayışıydı. zira, insanlar reel hayat ile daha bütün bir halde idi. iletişim çok kıymetli idi. değer veriliyordu. şimdi ise basit bir araç ve önünde kocaman bir yelpaze var.
90' lı yılları yaşayan neslin belki de en önemli dönüm noktası marmara depremi idi. şahsen bu benim dönüm noktamdı ve bu olaydan sonra hayatım çok değişti. 90' lı yılları hala arar gözlerim, insanlarla iç içe olduğum o dönemler, sevgi, şefkat daha çok demekten ziyade bazı şeyler daha sade, daha yerinde idi ve bir çok kişi bence haddini de biliyordu.
90' lar ne çok iyiydi ne de çok kötü, sadece bazı şeyler yapaylaştı, sanal bir hale geldi.