hesabın var mı? giriş yap

  • ksantofobi, sarı renk korkusudur. bu ender fobiye sahip kişiler sarı renkli herhangi bir nesneden de korkarlar. ksantofobisi olan kişiler ne pahasına olursa olsun sarı renkten kaçınabilir ve hatta sarı yiyecekleri rahatsız edici bulabilirler. bu fobi, her yerde sarı şeyler bulunabileceğinden, günlük yaşamı olumsuz etkileyebilmektedir.

  • adana demirspor'un şampiyonluğunu kutlamaya gidiyorum deseydi ceza almayacak bir vatandaşın aldığı cezadır.

  • evinde bir kediyle yaşayanların sıklıkla şahit olduğu bir tür kedi davranışı.

    efendime söyleyim kedi evin herhangi bir köşesinde kendini unutturmuşken, bir tıkırtı, şangırtı, patırtı olur. hani böyle siz bir an böyle irkilmiş kırık döküğe bakarken, kedi içeriye koşar adım gelir, durur, olay mahaline, size benlik bi şey var mı der gibi bakar sonra ki sessizliğin akabinde kafasını çevirir sanki hiç bi şey yokmuş gibi karizmatik, soğuk kanlı adımlarla yine bilinmez bir köşeye doğru kendi döktü kendi toplasın dercesine çeker gider.

  • umarım yıllar önce show tv' de izlediğim ve aklıma geldikçe hala güldüğüm karadenizli mucidin kendi imkanlarıyla yaptğı helikoptere benzemez.

    efendim, haberimiz yaklaşık 1, 1,5 dakika kadar sürmüştü. haber bülteninin sonuna doğru çıkan gereksiz haberlerden biriydi. habere göre karadenizli mucit, kendi imkanlarıyla helikopter yapmıştı ve haberin bandı girdi;

    orta yaşlı bir adamla röportaj yapan muhabir ve hemen arkalarında da 2 metreye yakın, şekli helikopetere oldukça benzeyen, pervanesi süratle dönen bir araç. röportaj boyunca adamımız küçüklüğünden beri böyle şeylere meraklı olduğunu filan anlattı. peki ilginçlik nerede? ilginçlik haberin son diyaloğunda;

    muhabir: bundan sonraki hedefin nedir?
    mucit: uçanını yapmak.

    işte bunun gibi olmasından korkuyorum.

  • her defasında hesabı ödemek için elinizi cüzdanınıza attığınızda öğrenci misiniz diye soran, komik bi miktar da olsa öğrenci indirimimiz var diyerek bütçenizi sizden çok düşünen bi işletmecisinin bulunduğu, acaip güsel pastaların yapıldığı izmirin köklü pastanelerinden biri.

  • - benden önce kaç kişiyle yattın?
    - 4!
    - e sorun değil 4 kişi de ne bağırıyon?
    - yok bağırma değil o, faktöriyel.
    - oha!

  • otostopçunun galaksi rehberi'nde bir bilgisayara hayatın/evrenin/yaşamın anlamını sorarlar. o da epey uzun bir işlem yapıp sonunda 42 cevabını verir. 42 bu manada kullanılır.

    420 de 4.20 yani amerikan tarih sisteminde (ay.gün.yıl) 20 nisan'ı simgeliyor.

    20 nisan da marijuana'nın legalleşmesini isteyenlerin sebebini bilmediğim bir sebepten ötürü legalize it çığlıklarını daha güçlü attıkları gün.

    marihuana'nın legalleşmesinin hayatın anlamından 10 kat daha önemli olduğunu söylemek istemiş. arada da gerçek matematiksel değeri sıkıştırıp zeki esprisi yapmış.

    edit:

    mesajlar yağdı sağolsunlar. teşekkürler.

    4.20 konusunda iki farklı görüş varmış.

    birisi şu; weed'in abd yasak kodu 420 imiş. bu yüzden 420 ayrı bir anlam taşıyormuş.

    diğeri de şu; bir grup öğrenci sürekli saat 4:20'de buluşup dumanlanıyormuşlar. bu zamanla aralarında bir şifreye dönmüş, ordan da 4.20 şenliklerine evrilmiş.

    katkılar için teşekkürler.

  • 5 6 yaşlarındayım, kız kardeşim yeni doğmuş, hasta ve güçsüz. istanbul'un yeni yerleşim yerlerinden birinde, çamurdan sokakları olan bir semtte yaşıyoruz. daha duvarlarındaki beton kururmamış bir kooparatif dairesinde kiradayız. duvarlar yeşil ve sürekli küflü. kardeşim sürekli hasta.

    ben de muz seviyorum. 1 kere mi ne yedim ama olmaz böyle bir lezzet abicim. kokusu, kabuklarını yana doğru açarak yeme durumu falan. böyle bir şeyin ağaçta kendiliğinden yetişmesi ibretlik yani. işte hatırlarım kardeşime güç bela muz alırlardı, annem bi parça verirdi sonra da tembihlerdi beni, "oğlum kardeşin hasta diye bunları yemesi lazım, çok pahalı alamıyoruz" diye. o evde o muz dururdu da ben gidip bir tanesini yemezdim, arada sırada kese kağıdını koklardım ama yemezdim.

    kız kardeşim evlendi şimdi, geçen gün onlara gittim, bir tabakta meyve getirmiş. dilimlenmiş muzlar... onlar öyle yenmez ki.

  • sınıfta anıl var. anıl'ın cyborg olduğunu düşünüyoruz. anıl bir anadolu lisesinden bizim okula bizim bilmediğimiz bir puanı yükseltmek için gelmiş. anıl odasının duvarına güneş saati çizmiş.

    sınıfta gülcan var. matematik hocası gülcan'ı seviyor. bu dünyada belki de bir tek gülcan'ı seviyor. hatta gülcan'ın karnesine "unutma unutulanlar unutanları asla unutmaz" yazmış. (bkz: ibrahim erkal)

    hocanın sorduğu bütün sorulara ya anıl parmak kaldırıyor ya gülcan. biz de not tutmak zorunlu olduğu için deftere çizdiğimiz şekillere not süsü vermeye çalışıyoruz. figüranız biz.

    bir gün hoca tahtaya bir soru yazdı. yabancı bir ses "30 derece" dedi.

    hoca sınıfı bakışlarıyla taradıktan sonra sordu "kim dedi onu?"

    alper, anıl ve gülcan'ın sultasını kırmanın verdiği sevinçle "ben" dedi.

    hoca alper'in sırasına doğru ilerledi. hoca yaklaştıkça alper'in suratındaki zafer ifadesi yerini endişeye bıraktı. gelen bir aferinse şimdiye kadar gelmiş olmalıydı...

    hoca kendisinden beklenmedik bir çeviklikle alper'e dalıverdi. hem de ne dalmak... sağlı sollu. duvar tarafında oturan alper'in kafa lambrilerden sekip tekrar tekrar hocanın yumruklarıyla buluştu.

    alper büyük bir şok ve küçük bir beyin sarsıntısı yaşarken hocanın soluk soluğa sesini duyduk:

    "parmak kaldırmadan konuşma!"