hesabın var mı? giriş yap

  • semavi dinlerin anlattığı hikayelere göre iblis, allah'ın ademi herhangi bir açıklama yapmadan yaratmasına içerleyip, ona secde etmeyerek dik duruş sergilediği için makamdan kovulmuş. makamdaki diğer melekler:

    ''aman iblisciğim, ne yapıyorsun? kendine gel'' diyerek arabuluculuk etmeye çalışsa da iblis geri dönmemiş yolundan:

    ''kardeşim, biz zaten gerekli donanıma sahip değil miyiz? bir de bizden alt kapasitede yeni bir mahluk çıkarıp ona biat etmemiz niye isteniyor?'' diye çıkışınca melekler de: ''doğru lan'' deyip allah'a ufaktan itiraz sesi yükseltirler: ''yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk yapacak birilerini mi yaratıyorsun?'' (bakara 30.)

    allah yine açıklama yapmaz: ''siz bilmezsiniz, ben bilirim.''

    melekler sus pus...ama bu sayede ödüllerini alırlar, konumlarını korurlar.

    iblis ise bu durumu kabullenmeyen tek varlık olarak pılısını pırtısını toplayıp kendi yoluna gider. dik duruşunun bedelini, allah makamındaki ayrıcalıklı konumunu bırakarak öder. kimse de ''helal olsun be, adamın bir duruşu var. sorguluyor en azından'' deyip tebrik etmez, tam üstüne ''lanet olsun iblise, o şerefsizin önde gidenidir'' diye arkasından konuşulur.

    sorgulamanın, onurlu olup dik durmanın bedeli şeytan olmakmış meğer. dinler de bunu marifet gibi anlatıp durmuş binlerce yıldır.

  • hep bir isyan, hep bir özlü sözle gönderme, hep bir 'adam'lık vurgusu içeren instagram paylaşımları ile kendini gösteren arayıp da bulamama hali.

    ara ara kaybolup yeni sevgilileriyle resim paylaşırlar. bir süre sonra o kişi de 'adam' olmadığından ilişki biter ve yine adamlığa gönderme başlar.

    bu adam gölge adam sanırsam.

  • lan bakın yapmayın, etmeyin, katılmayın dediğim davettir.

    hani eski türk filmlerinde adamı ortaya alıp tokatlaya tokatlaya aralarında çeviriyolar ya.. işte feneri de aynen öyle yaparlar.

    bi bahane bulun; kaynımız öldü diyin, ne bileyim takımdaki bütün futbolcuların ayağı burkuldu deyin, manitayla buluşucaz falan deyin ama gitmeyin.

  • öğrencilik zamanları… izmir'de bir otobüse binersin, otobüste fazla insan yoktur. kentkartı basarsın ve "bakiyeniz yetersiz" diye acı bir ses duyarsın. otobüsten inip de yükleyecek paran yoktur aslında cebinde yada birinden isteyecek yüz de yoktur belki de... ama gitmen gereken bir yer vardır sonuçta. sonra şoför öğrenci olduğunu ve bir şeylerin ters gittiğini üç saniye içinde anlar. "-tamam, tamam geç hadi" der. geçer ve yerine oturursun. ama bu olaydan sonra şimdi bile bakiyesi yetersiz birini görünce o gün aklıma gelir uzatırım kentkartımı insanlara, para falanda almam.

  • annesine sorarsanız şımarık ya da yaramaz değil hiperaktiftir. zaten hiperaktivite bulunalı eşşekler çoğaldı. hanım hanım o çocuk hiperaktif falan değil bildiğin şımarık. ne pis insanlarmışsınız mına koyim.

  • ancak her iki tarafın da benzer duyguları taşıması halinde işe yarayacak bir taktiktir. bak aynı duygular diyorum, aynı derecede duygular değil. diyelim ki kız erkekten hoşlanıyor veya tam tersi. ama birinden birinin hiç mi hiç niyeti yok öyle bi şeylere başlamaya. şimdi diğer hoşlanan kaçsa, hatta usain bolt olsa ne yazar? diğerinin kovalamak için bi nedeni yok ki. bir amaç uğruna yorar insan kendini. eğer karşı tarafın sana zerre duygusu yoksa, varlığın ona konuşurken keyif veriyor ama yokluğun zerre koymuyorsa sen istediğin kadar kaç dur, yıllar sonra arkana bi bakarsın ki kimse seni kovalamamış, sen boşu boşuna kendini yormuşsun.

    bu zihniyetin altında yatan temel felsefe aslında insan ulaşamadığına daha çok bağlanırdır. hani yasaklar insanı cezbeder, ulaşamadığımız şeyi gözümüzde büyütürüz ya, hah işte tam da bu düşünceye dayanıyor bence. ama dediğim nüans burada da önem kazanıyor, karşıdaki seni istiyor mu gerçekten? o yüzden bir tarafın sevip diğer tarafa açıldığı ve onun da yüz vermediği durumlarda açılan kişilere bu laf üzerinde suçlama yapılarak "abi sen hemen yelkenleri suya indirmişsin, biraz geri çekilecektin bak nası tıpış tıpış geliyo" denmesini pek mantıklı bulmuyorum. böyle bi durumda kaçmak tavşanın dağa küsmesinden farksız olur.

    ha işe yaramaz mı diyorum? hayır, ama her ilişki öncesinde işe yaramaz. karşı tarafı ölçüp biçersin, eğer yeşil ışığı aldıysan belki bunu uygularsın. ama böyle bi durumda bile şahsen uygulanması yine saçma geliyor bana. sonuçta ondan hoşlanmışsın, onu sevmişsin, ona aşık olmuşsun, daha neyin taktiği? satranç mı oynuyoruz amk? niye sürekli bi taktik gütme çabasında hissediyoruz kendimizi ki? hoşlanmışsam, kendi açımdan, asla kaçmam, üstüne giderim, zaten iş işten çoktan geçtiği için kaçma süresince onsuz geçecek zamana dayanamam.

    modern zamanlarda aşk işte...

  • pesin edit: justhink'e uyarisindan oturu tesekkurler. bu entry girildiginde 1 euro'nun da 2.95 tl olduğunu belirtmek isterim.

    bilgisizce yapılan bir kıyaslamadır. 1200 euro maaş asgari ücrettir. stajyerler 400-600 euro arasında kazanırlar. ortalama maaş olarak da 2500-3500 arasındadır. çocuğunuz varsa 180 euro'dan, evliyseniz ve eşiniz çalışmıyorsa 300 euro'dan, evcil hayvanınız varsa da 100 euro'dan başlayan ek gelirleriniz olur. böylece maaşınız 4000'i görebilir. şimdi karşılaştırma yapmaya kalkarsak, zaman zaman berlin'de zaman zaman da istanbul'da yaşan birisi olarak şunları söylemeliyim:

    - türkiye'de dışarıda her türlü karnınızı doyurursunuz. lakin almanya'da döner dışında çok ucuz alternatifleriniz yoktur. ortalama öğlen yemeğiniz 12 euro'dur.

    - dışarıda yemek yemenin aksine, alım gücünüz türkiye'ye göre daha yüksektir. 100 euro'ya bir haftalık et, süt, her çeşit peynirinizi, balığınızı alır buzdolabınızı doldurursunuz. türkiye'de 100 euro'ya o dolabı ancak bim'den doldurursunuz. yediğinizin çoğunda da bok gibi katkı maddesi vardır. yani dışarıda bir bonfile yeseniz buna 18 euro civarında para verirsiniz, marketten alırsanız 4-5 parçayı 6 euro civarında alırsınız. 6 euroya türkiyede sadece 1-2 dilimini alırsınız. kangal sucukları 5 euroya 10'ar 10'ar alırsınız. türkiye'de 5 euroya bim'den tavuk sucuk alırsınız.

    - araba almaya kalksanız bmw 2004 bmw 116i'yi 7000 euro civarında alabilirsiniz. türkiye'de ise 40 bin civarına alabilirsiniz. aynı arabayı almanyada 7 ay boyunca kenara 1000 euro koyarak alabilirsiniz, türkiye'de ise 40 ay boyunca kenara 3 bin koyarak 13 ayda alırsınız. ben 4500 euroya 2006 model de bulmuştum bir ara.

    - 600-1000 liraya ev kiralayan arkadaşın nerede ev kiraladığını merak ediyorum. varsa öyle bir muhit söylesin de verelim. velev ki tuttun, türkiye'de emlakçının komisyonunu cebinden ödersin, almanya'da emlakçının komisyonunu ev sahipleri ödemek zorundadır.

    - içki konusuna gelirsek, karaköy'de 7500 tl alıyorum diye düşünerek gidip, bir kız ile tanışıp kendisine bir adet martini ısmarlamayı deneseniz cebinizden 30 tl'yi çıkarmanız gerekir. şisesini 40 liradan alırsınız migrostan. berlin'in en pahalı market zincirinden biri olan galeria'dan 6.99 euroa alabilirsiniz. (https://www.galeria-kaufhof.de/…720387?v=1001731610)

    daha fazla onlarca karşılaştırma yapabilirim size. karşılaştırma yapacaksanız türkiyede 7500tl vs berlinde 3000 euro şeklinde deneyin. o zaman bu kadar eğlenceli olmayacaktır.

  • bir omre yetecek kadar buyuk hayalkirikligi, bir daha asla kimseyi sevemeyecegim korkusu, insani kendinden utandiracak kadar cok "belki bana doner" umudu, donmeyecegini bilmenin agirligi, unutmanin zorlugu, ozlemenin kahri, hatirlamanin yogunlugu, suskunlugun gurultusu, aglamanin hafifligi, gecenin koyulugu, gunduzun anlamsizligi ve yasandikca farkina varilacak bir suru sey..

  • adam 5000 tl kredi karti limitini yüksek bir limitmis gibi anlatmis. yazik la, troll de olsa o da insan lan. fakir diye yüklenmeyin fazla.