hesabın var mı? giriş yap

  • yıllardır özel gün ve haftalara mesafeli duruşumuz gün itibariyle değişime uğradı. 22 yıllık sevgilim ve dahi 16 yıllık kocam, bu sabah şaşırttı beni.

    canım benim, sabahın altısında kalkmış, kahvaltı için çayı demlemiş, masayı hazırlamış ve bize kaşarlı sucuklu tost yapmış. masada bir gül eksik. sabah karga bokunu yemeden nerden bulsun adam gülü değil mi ama? laf.

    neyse tost yapmış. yapmış ama; çıkarmış bir kangal sucuk, bir paket kaşar. doldurmuş içine doldurmuş malzemeyi elinin ayarını sevdiğim. basmış tereyağını. yarısını yakmış, yarısını söndürmüş. böyle yıvış yıvış mı desem, çiğ mi desem, yanık mı desem? mutfak desen savaş alanı gibi. bir tost için 20 ayrı mutfak eşyası yağa banıp çıkar mı? çıkmış anacım, çıkmııış. mutfağın ağzına sıçmış mı seninki, afedersin sıçmış bırakmış. yani bi kıçı kırık sucuklu kaşarlı tost için sabah sabah...

    öhöm. evet ne diyordum; bu sevgililer gününde kocam sürpriz yapmış sabahın körü, kedi canını onun. kedi canını da, sanırım 22 yıl çok uzun bir zaman.

    oha 10 yıl geçmiş editi : az önce aradı "turna balığı aldım üf süper, kızartırız akşama ha ne dersin?" diyor. sevgililer günü içinmiş. dev seviyorum ;)

  • yıllarca posterleri odamın duvarlarını süsledi...

    yok yahu dinlediğimden falan değil. aklım sıra dalga geçmek için. ben ağır metalciydim. elimde gitarım, saçlar belime kadar, aman da ne karizmatiktim. ama o öyle miydi? bıyıklı bi kıronun tekiydi gözümde. beni ziyarete gelenler "bu posterler ne lan? hahahah" falan derdi. bakıp bakıp gülerdik o komik resimlere. aykırıydım ya ben, espiri anlayışım da aykırı olmalıydı... eh kendi çapımda çok ekmeğini yedim bu salaklıkların itiraf etmeliyim.

    şimdi şu adamın alçak gönüllülüğüne bakıyorum, belki de o zamanlar odamın halini görse en çok kendi güler, posterleri imzalardı. yorumculuğuna bakıyorum, ulan allahına kadar okuyor. hoşgörüsüne bakıyorum, evliya mübarek...

    kusura bakma müslüm baba. bir cahillik ettik. kusura bakma...

  • bir onbaşının liderliğini görmek.

    adana yüreğir ile karataş arasında yolun herhalde tam ortasında doğankent diye niye var olduğunu sakinlerine sorsak mantıklı bir cevap alamayacağınız bir belde bulunur. 90'lı yılların başında doğankent jandarma karakolu da yolun karataş'a bakan yüzünde tarlalara sırtını dayamış, beyaza boyanmış alçak tuğla duvarlı ve iki üç göz odadan ibaret bir yapıydı. tam bir köy karakolu gibiydi. 20-30 er erbaş ve bir kıdemli bçvş komutanlığında dört astsb ile tesis edilmişti. o bölge çukurovanın tam da coğrafi merkezine denk geldiğinden karakolun etrafı da göz alabildiğine dümdüz bir araziydi. etrafta dağlar ormanlar gibi düşman unsurun saldırı yapmasını kolaylaştıracak bir şey olmayınca oradan da klasik askeri anlayışa göre bir olay beklemiyorsunuz. empati de kurunca lan kim doğankent karakoluna ne yapsın diyorsunuz.

    ama yaptılar. malesef.

    yanılmıyorsam 1993 yılında bir yaz gecesi, geceyarısına yakın ve geçkin saatlerde karakol bir anda çapraz ateşe alınıyor. etrafta doğal bir yükseltiyi bırak yüksek bir bina bile olmadığı için ağır silah kurmadan 10 veya daha az sayıda terörist doğu batı istikametinde ellerindeki yalnız kaleşnikoflar ve el bombaları olduğu halde saldırıya geçiyor. gecenin sükuneti sürerken birdenbire çapraz ateşe başlıyorlar. karakolda o güne kadar doğru düzgün silah ateşlemiş tek bir asker bile yok. zaten doğankentteki bütün olay tarlalarda esrar var mı diye bak - yol kes idari arama yap - "kocam beni çok dövüyor söyleyin az dövsün" diye karakol ziyaret eden hanımlardan ifade al ekseninde gerçekleştiği için bu birdenbire gelen silahlı saldırı karakolu paniğe sevkediyor.

    karakolda bir adet mg3 var onun dışında alay komutanının da deyişiyle içerde "bi bok yok". cendermeler can havliyle mg3ü iki şeridiyle beraber çatıya kuşların yuva yaptığı mevziye çıkarmaya çalışıyorlar. silahını kapan dışarı kendini atıp duvar dibine mevzi almaya çalışıyor. herkes don atlet, duvarlara kolonlara camlara habire mermi isabet ediyor ve ilk bir iki dakikada karakol buna hiçbir karşılık veremiyor.

    çapraz ateşe girmek tüm pusu senaryoları arasında kendinizi en bulmak istemeyeceğiniz, yaşama şansınızın karşılık verme / düşmandaki ağır silah sayısı / ne kadar yakın oldukları / hava şartları gece karanlığı gibi bir çok değişkene bağlı olarak en hızlı azaldığı durumdur. çapraz ateşi kırmanın tek yolu da gökten ejderhalarınız yardıma gelmiyorsa üstün ateş gücüdür. pusuya girenler pusu atanlara bunaltıcı bir volümde mermi yağdırmayı başarırlarsa kafayı kaldırıp durum değerlendirmesi yapabilir, insiyatifi ele alabilir, oradan çıkmak için manevraya girişebilir. yapamazsanız oraya yapışır kalırsınız. burnunuzu bile çıkaramazsınız. bu zayıflığı da düşmanlarınız farkederse yaklaştıkça yaklaşırlar ve birden el bombası menziline girersiniz. sonrası felaket.

    doğankent karakol komutanı astsb bçvş karakolda yattığı ve o sırada orada bulunduğu halde odasının delik deşik olması yüzünden can derdine düşüyor. silahı elde yatağının yanına çöküyor ve orada kalakalıyor. karakolu kendi haline bırakıyor. diğer astsubaylar da izinli. erleri yönlendirecek kimse yok ortalarda. böylece karakolda tam bir cehennem senaryosu hüküm sürüyor. ve teröristler bunu da çok geçmeden farkediyor. ateşi yoğunlaştırıp yaklaşmaya başlıyorlar, silah sesleri gitgide yakına geliyor.

    bu sırada en olması beklenmeyen şey vukua geliyor ve erbaş arasında bir çocuk öne çıkıyor, beyaz atleti şortu ile diğerlerinden ayıramayacağınız elinde g3'ü ile duran bir uzun dönem asker. ateş sürerken kaos esnasında kafasını parapetin üzerinden kaldırıp kendince durum değerlendirmesi yapıyor. bir onbaşı bu. 20 yaşında. kafasının üzerinde vızıldayan mermilerden bir gram çekinmiyor. atış ve yaklaşma noktalarına üstünkörü bir bakıp başlıyor emirler yağdırmaya. -"hüseyin sen şu duvara koş", -"selim sen şu noktayı tara", -"kadir sen her otuz saniyede bir aydınlatma mayını at önümüzü görelim", -"mg3 sen şu alanı tara, sırtımızı temin et" diye bağırarak duvarın ardında ayağa kalkıp bizzat kontrollü bir atışa başlıyor. bunu gören erler korkularından silkiniyorlar. o ana kadar ne yapacaklarını bilemeden titreyen er-erbaşlar birden arkadaşlarından gelen kendinden çok emin ve otoriter bir edayla verilen bu emirleri hiç sorgulamadan hemen harfiyen uygulamaya başlıyor ve hayatında 3 mermiden fazlasını atmamış olan başlarında komutanları olmayan bu çocuklar bir anda inanılmaz bir savunma duvarı oluşturuyorlar. kendi başlarına... askerliğin pratiğine dair fikirleri olmayan askerler korkunç bir ateş volümü yakalıyorlar. onbaşı o kadar doğal bir liderlik sergiliyor ki çatışma on oniki dakikayı geçince atış yoğunluğunun azalmaması için koruma ateşi desteğinde malzemeliğe iki arkadaşını gönderip mermi ikmali falan da yaptırıyor. ateş altında kendine komando binbaşı diyenlere taş çıkartırcasına karar veriyor, uyguluyor, sevk ediyor. savaş alanını domine ediyor herif. teröristler de bakıyorlar ki işin rengi değişmeye başlıyor, komando unsurlarının karakolda olduğunu falan düşünüp, aynı zamanda mermileri de azaldığı için çatışarak çekilip kaçıyorlar. sakızlı hacıali istikametinden tarsus tarafına doğru fıyıyorlar. daha bildik bir tabirle "gece karanlığından faydalanarak" gidiyorlar. ama öğlen güneşi altında kaçsalar da kovalayacak kimse yok zaten.

    sonra ertesi gün oluyor.

    raporda doğankent bütün gece çatışmış ölü yaralı yok diyorlar. başçavuş silah sesleri kesilince odasından çıkıp telsizle yardım istemiş. yardım gelince de erlerin ifadeleri doğrultusunda hemen göz altına alınıyor. bilahare bir buçuk yıl kadar süren bir mahkeme süresince "korktum" diye kendini savunuyor. askeri hakim heyeti de korkmanın insani bir duygu olduğu yönünde emsal bir karar alıyor. bçvş ceza almıyor ama meslekten de ilişiğini kesiyorlar.

    il j. alay komutanı karakoldaki kurşun deliklerine bakıyor. yaklaşık 1000-1200 mermi isabeti var. karakolun her yeri isviçre peyniri gibi olmuş. 45 dakika bir saat boyunca erlerin neler yaptıklarını dinliyor. tüm erler tek bir onbaşıyı işaret ediyorlar. bizi o sevk ve idare etti komutanım diyorlar.

    jandarma albay onbaşıyı karşısına alıyor. hikayeyi bir de ondan dinliyor. zira o onbaşı olmasaydı bir ihtimal o gün gazeteler 30 şehit haberi yazacaklardı. şans. albay da biliyor ki o gün herkes şansa kurtuldu karakolda. ve oraya zorunlu askerlikle getirilmiş, aslında o işi kariyeri olarak yapmayan, yapmak istemeyen bir güruh içinde tam da ihtiyaç anında bir doğal lider çıkması ne büyük bir şans.

    - nerelisin sen onbaşı?
    - izmirliyim komutanım.
    - ne iş yapıyorsun?
    - kunduracı kalfasıyım komutanım.
    - karakolu bütün gece savunmuşsunuz evladım, bizzat sevk ve idare etmişsin. hiç korkmadın mı?
    - korktum komutanım.
    - ee? nasıl başladın ya emir vermeye?
    - kendimi sorumlu hissettim komutanım. en rütbeli bendim.

    onbaşı teröristlerin nerelerden geldiklerini, ne tip silahları olduğunu, malzemeliğin kapısını nasıl kırmak zorunda kaldıklarını anlatır. o anlattıkça zabitan heyeti dinler. adana'nın ne kadar rütbelisi varsa bu kunduracı onbaşının sözünü kesmez. karşısında da oturmazlar. lider yetiştirilenlerin lider doğana bir yerde saygılı olması da böyle insanın içine çok işleyen bir manzaradır. sanki bütün o üniformaların, maskelerin ardında askerliğin daha antik koduna şahit olmak gibidir bu. nihayetinde askerlik kahramanlık mesleğidir. arada gerçek kahraman da görürsünüz. bu onbaşı gibi.

    bilahare doğankent karakolu hemen tadilata girer, dört makineli tüfek bir zırhlı araç ile takviye edilir. astsb yerine bir de üsteğmen atanır ve kahraman onbaşı önünde kalan 90 günlük askerliğini yapmaz. hemen o gün terhise hak kazanır. kendisine verildiğini çok nadir gördüğüm kırmızı tezkere yazılır ve bunu 6. kolordu komutanı korgeneral bizzat eliyle takdirnamesiyle beraber imzalar.

    bu onbaşıların çoğunlukta olduğu bir ordu yaratmak yerine onları kırmızı tezkerelerle eve erken gönderip yola katırlarla devam etmek de sanırsam bize has bir ironidir.

  • şimdi aslında ne oldu ?

    dünyanın tanıdığı ve saygı duyduğu, muhammed ali vefat edince, bizimki bunu muazzam bir seçim malzemesi olacağını düşünerek, yancılarını da alıp amerika'ya gitti.

    oradaki cenaze protokolünü delip,

    cenazede kuran okumak istedi, imam kabul etmedi.
    konuşma yapmak istedi, aile reddetti.
    tabutun üzerine kabe'nin bir örtüsünü koymak istedi, imam kabul etmedi.

    bunun üzerine 2 günlük cenaze programını daha ilk günkü törenin henüz 3-4 saatinde iptal etti.

    hani cenazeye gidiyodun ? hani allah rızası içindi ? neden dönüyosun ?

    senin gibilere yedir bunları.

    düşünsene bunları yaptığını ? nasıl servis edilecekti dünyaya ve anadoluya.

    muazzam bir seçim malzemesi.

    la olm sen oradaki elin amerikalı müslümanını türk'le ya da arap'la mı karıştırdın ?

    sana böyle posta koyarlar.

    sen burada esip gürler, hakaret eder, sürdürür, azarlarsın ama, elin amerikalı imamı senin zincirin ötesine bile geçmene izin vermez.

    bu oyunu kendi çöplüğünde oynarsın sen anca.

    hadi bakiyim, başka kapıya.

  • yaklasin yaklasin.
    yine cok guzel seyler anlatacagim size.

    önsöz ve peşin özet: bu entryde size avrupa'nin gizli bahcesi, iki gozumun cicegi, guzel memleketim hamburg'dan bahsedecegim biraz. (işbu entrynin taslak sureci yaklasik iki yildir. baktim ki kimse bu sehri adam gibi anlatamamis. iki gunlugune gelip tespit kasanlara meze olmus. ben ele alayim o zaman dedim. listeyi olusturmak, hepsi icin bizzat fotograf cekip koymak vs derken, uzadi biraz. yarisi bile bitmedi aslinda ama bu kadar da kafi.)

    simdi de konuya gireyim.
    ehm ehm...

    efendim, hamburg'u reklama ihtiyaci olmayan, kaliteli bir marka gibi dusunebilirsiniz. citroen'in reklamlari boy boy gorulebilir televizyonlarda mesela; ama bentley'inki sayilidir, cunku gerek yok. bilen biliyor bizi diyorlar. kalitenin, reklama ihtiyaci yoktur. memnunum da acikcasi bu durumdan. herkes bilmesin, hep boyle turist kalabaligi olmadan yasayalim.

    - gelin, microsoft'un o meshur arkaplan ovasina benzeyen guzellikteki stadtpark'ta baska genclerle birlikte uzanalim, muhabbet edelim, dans edelim, insanlarla tanisalim.
    * http://i.hizliresim.com/8mdpl1.jpg

    - gelin, amsterdam'in gece hayatindan asagi kalir bir yani olmadigini st.pauli'de beraber gorelim. avrupa'nin en renkli gece hayati amsterdam ve hamburg'dadir. amsterdam'i, reklam yaptigi icin herkes bilir sadece. amsterdam'a giden sekilci, hamburg'a gelen keyifcidir.
    * http://i.hizliresim.com/v0mq0n.jpg

    - gelin, venedik'in artik yolgecen hani olmus kanallarinda gondolla gezmektense, hamburg'un sehrin gobeginde bile dogayla ic ice agaclarin tunel yaparak kapattigi amazonvari "dogal" su kanallarinda kugular esliginde kureklerimize sarilip kano yaparak mest olalim.
    * http://i.hizliresim.com/01b9my.jpg
    * http://i.hizliresim.com/4pmxb7.jpg
    * http://i.hizliresim.com/zzeb1g.jpg

    - gelin, 1000'den fazla bira cesidi olan ulkede bira tadimi yaptiran bir mahzene gidelim. mesela taze mevsim meyveli bira deneyelim, kraft icelim, dunkel, weiß, pils, hepsini tadalim.
    * http://i.hizliresim.com/ojkdlb.jpg
    * http://i.hizliresim.com/4pm6mg.jpg

    - gelin, "cilegini kendin topla" etkinligine gidelim. devasa tarlalara girip, karnimiz agriyana kadar cilek yedikten sonra sadece doldurdugumuz sepet kadar cilegin bedelini odeyip cikalim. ustelik bunun bir cakallik degil, tatli bir satis stratejisi oldugunu gorelim.
    * http://i.hizliresim.com/brapom.jpg

    - gelin, ara ara gittigim bahce evine ugrayalim. uzanip cicekler icinde sohbet edelim. sincaplar elimizden findik yesin, odun atesi yakip cay demleyelim. mangal yapalim, kuslarla beraber turku soyleyelim.
    * http://i.hizliresim.com/alkrgb.jpg
    * http://i.hizliresim.com/5gqbm5.jpg

    - gelin, yuz yillik tarihi denizalti tunelimiz elbe'den karsiya gecip yüzeye cikarak hamburg'u izleye izleye buz gibi biralarimizi tokusturalim.
    * http://i.hizliresim.com/4pm6ra.jpg

    - gelin, hangisine gireceginizi sasiracaginiz kadar cok muze icin "ooo piti piti" yaparak secip gezelim.

    - gelin, yapimi yillar suren, iki ay once acilan ve tam 800 milyon euro'ya mal olup su an dunyanin en modern ve en kaliteli kultur/sanat merkezi elbphilharmonie'ye girelim. tarihler uyarsa konser dinleyelim yahut terasina cikip sehri kirmiziya boyayan gunesin batisini izlerken sarabimizi icelim.
    * http://i.hizliresim.com/lynm1z.jpg
    * http://i.hizliresim.com/ldwadx.jpg
    * http://i.hizliresim.com/01bo2z.jpg

    - gelin, avrupa'nin en renkli muzik festivali olan schlagermove'a katilalim. (bu yil 14-15 temmuz'da)
    * http://i.hizliresim.com/nrw8r0.jpg

    - gelin, gordugunuz gorebileceginiz en kozmopolit sehirlerden biri olan hamburg'da, istedigimiz mutfagin yemegini yiyelim. her milletten insan oldugu icin, moğol restaurantini da bulmak mumkun, portekiz'i de. sri lanka bile. hatta yeni seylere aciksaniz kanguru, zebra, zurafa, timsah, kopek baligi ve diger ekstrem seyleri de denemeye gidebiliriz.

    - gelin, yunan tavernasi'na gidelim. bize de yakin kultur zaten. gelsin uzo'lar, gitsin baliklar. gelsin mezeler, gitsin muhabbetler. sabaha kadar demlenelim.
    * http://i.hizliresim.com/ldwaoj.jpg

    - gelin, evin 3-4 dk mesafe arkasindaki cennetten kopmus göl bolgesine gidip ordeklerle konusalim. millet delirmis bunlar desin.
    * http://i.hizliresim.com/01bmry.jpg
    * http://i.hizliresim.com/brgmjm.jpg
    * http://i.hizliresim.com/algo3o.jpg

    - gelin, hamburg'un, en yesil 5 avrupa sehrinden biri oldugunu, buradaki koprulerin, amsterdam ve venedik'teki kopru toplamindan daha fazla oldugunu uzerlerinden gece gece kesfedelim.

    - gelin, merkez istasyonunda yillardir hicbir zaman susmayan ve her koseye yerlestirilmis hoperlorler ile dinletilen klasik muzigi beraber tadalim.

    - gelin, almanya'nin sanayisi en gelismis, en zengin sehri oldugunu gorun. avrupa'nin en gelismis 6. buyuk sehriyle tanisin. avrupa'nin en buyuk 2. limaniyla buyulenin.

    - gelin, stadyumda biralarimizi alip buyuk bir keyifle mac izleyelim. gol oldugunu milletin bagirmasindan anlayip "anaa gol olmus ya la" diye sonradan fark edelim, ortamin atmosferine daldigimiz icin.
    * http://i.hizliresim.com/w0qm62.png

    - gelin, avrupa'nin en buyuk acik hava botanik bahcesini gezelim.

    - gelin, hala eskitmedigimiz acik hava sinemasina gidip nostalji yapalim.
    * http://i.hizliresim.com/69xdl7.jpg

    - gelin, havalar isininca uzun bistro masayi bir ayak havuzu icine koyan ve serinlemek icin ayaklarimizi o havuza koyarak bir seyler ictigimiz mekanlara gidelim.
    * http://i.hizliresim.com/alkw5b.jpg

    - gelin, sehrin kendine ozgun delileriyle tanisin. bir bakiyorsunuz karsinizda oturmus ve gomlek+boxer gibicilgin bir tarz ile karsinizda kulaklikla muzik dinliyor.
    * http://i.hizliresim.com/ye3gny.jpg

    - gelin, beatles'in ingiliz bir grup olmasina ragmen hamburg'da meshur olup dunyaya yayilmalarini birlikte ogrenip insanlara anlatalim. sahne aldiklari ilk mekanlara gidip canli muzik dinleyelim. onlarin tuttugu mikrofonlari tutalim.
    * http://i.hizliresim.com/ydnxkz.jpg

    - gelin, 1800'lerden kalma, icerde hala cok eski muzik calma aletlerinin oldugu ve o nostaljik atmosferi bozmamak icin mekanin oturma duzeni gibi pek cok detaya hic karismadiklari eski pub mekanlara oturup bir seyler icelim.

    - gelin, "himbirg için bir gin bili çik fizli" diyenlerin gezme namina hicbir sey bilmedigi gorun.

    hamburg bambaskadir.
    sakli hazinedir.

    ha unutmadan, hamburg'da basinizi koyacak bir yastiginiz, sizi gezdirecek bir arkadasiniz var.

  • sene başında arsenal ile kafa kafaya oynadı şampiyonlarlar ligini tek golle kıl payı kaçırdı arsenal bitmiş dediler. tottenham geldi üst düzey iki maç sonunda tottenham'ın üzerinde grup birincisi oldundu "abi tottenham bitmiş" dediler. liverpool ile eşleşildi premier ligde son dokuz haftada tek mağlubiyeti yoktu ancak son dakika tartışmalı bir penaltıyla anfield road'da mağlup olundu suarez'den sonra liverpool bitti dediler ..

    diğer yakada dordmund gerçekten bitmiş bundesliga'nın dibine kazık çakmıştı. 2 maçta dörder tane yuvarladı, "abi dordmund avrupada başka oynuyor" dediler.. haa bu arada bitmiş arsenal u-17 kadrosuyla dört tane çaktı "abi adamlarda altyapı var" dediler.

    neyse bizim kadromuz yetersiz beyler, siz kendi kadronuzun hayrını görün..

  • anlık güldüren yorumlardır. for example :

    " "bugün ne giysem?" programı erkekler için olsa 10 dakika sürmezdi.
    -kokmuyor hacı bu tişört. giy gitsin amk. "

  • 1. dere kenarında çamaşır vs yıkamak tek başına yapılan bir eylem değildi. kızlar küçük yaşlardan itibaren çalıştırılırdı.

    2. erkekler tarlalara giderdi yine küçük yaştan itibaren.

    3. çocuk yetiştirmek öyle çok da önemli bir şey değildi. o nedenle 8-10 çocuk yapılırdı zaten. önemli olan gerekli iş gücüydü.

    4. bu çocuklar verilen bu işler dışında genellikle orada burada rahat bir şekilde takılarak büyürdü. karakterlerine göre yönelimleri olurdu. kötüyse kötü, iyiyse iyi. özellikle erkek çocuklara aile gece nerede kaldın demezdi.

    5. eski insanların karnını doyurmaktan başka derdi yoktu. şimdiki insanlar yani bizler kapitalist sistemlerin kölesiyiz. her şeye sahip olmak istiyoruz. o nedenle çok yorgunuz. eski insanların bildiği tek şey kendi köyleriydi ötesini pek bilmezlerdi.