hesabın var mı? giriş yap

  • aramak.

    yani bir nevi sevgililik müessesesini tamamıyla yanlış anlamışlıktır sebep.

    yalnız doğdun arkadaşım. annen vardı yanında, baban, belki ağabeyin ya da kardeşin, ablan... bu hayatta ilk ailen ve sen olarak var oldun. daha sonra arkadaşların oldu. kimisini sevdin, kimisiyle itişip kakıştın, takıştın falan. tüm bunlar hep doğal süreç olarak gerçekleşti. hiçbirini sırf olsun diye yapmadın.
    sonra bir gün o arkadaş demeye dilinin, olmaya ise gönlünün varmadığı insanı gördün; hormonlar altüst oldu. sevdin bu işi. sadece sevdin yani. bir şey arayıp bir şey kurcalamadan. dokunmak istedin. nedenini kendin bile anlamadın. sevgililik kavramını böyle tanıdın işte. "lan olsa ya şimdi burada keşke!" diyerek.

    sular aktı köprünün altından, büyüdün falan filan. hayata atıldın. okullar okudun. bir takım bambaşka değerler keşfettin hayata dair. bu esnada ne olduysa oldu, sen sevgililik meselesini sağda solda aranarak bulunan, lan şuraya gidelim belki orada vardır diye kovalanan bir şey sanmaya başladın. olmaması eksiklik, bulunamaması anormal görünmeye başladı. ne boyadı senin gözünü be canım kardeşim? sen neden böyle oldun?

    halbuki senin bir hayatın var ve durmaksızın onu yaşamaya devam etsen, sosyal ortamında, iş ortamında, orada, burada, bir yerde işte, biri çıkacak karşına illa; arkadaş demeye dilinin, olmaya ise gönlünün varmadığı biri. ama aramakla olmaz bu. aramak, ancak aklının yapabileceği bir şey çünkü, oysa senin ihtiyacın olan şey sadece yüreğinin yapabileceği bir iş ile bulunacak.

    bol şans.

    edit: bu entry yazılalı beri geçen uzun yıllar içinde çok mesaj geldi, "kesin mi, bu işe yarıyor mu, bak salacağım bu iş böyle oluyorsa..." minvalinde. tabii lan manyak mısın diye ahkam kestim.

    arkadaşlar kandırıldık. arayın sevgili. entry sahibi 37 yaşında, single. eyyorlamam bu kadar.

  • 7 senedir yaziyorum surada. ilk defa haline uzuluyorum eksi sozluk'un.

    ne cok gerizekali varmis arkadas sagi solu kiskirtmak, bilincli olarak rahatsizlik verip tatmin olmak icin bekleyen...

    sokakta biri ayagina bassa urkerek donup "abi ama ayip olmuyor mu?" diyemeyecek onlarca omuriliksiz gelmis burada milletin umursadigi, oyle ya da boyle inandigi ne kadar deger varsa provokasyon amaciyla itin gotune sokuyor. sebep? milletin rahatsiz oldugunu, sinirlendigini izleyip zevk almak.

    sonra zevkine dovsen bunlari suclu olursun, barbar olursun. kisisel alana mudahele etmis, ilkel olursun.

    ne hastalikli, ne rahatsiz bir zihniyetmis bilader.

    uzuldum, vallahi uzuldum.

  • cok eslilik erkeğin doğasında olduğu kadar kadinin da dogasinda olan bir gercektir ancak sadakat denen kavram karslikli sunulan bir esi benzeri olmayan bir fedakarlık. erkek milleti olarak yetistirilirken bize nakseylenen kodlar her seyi kendimize hak gormeye sebep zaten.
    aga biri de cikip demiyor ki ;
    oğlunun sunnet düğününde oglum artik erkek oldu vur davula davula diye halay ceken anne ne zaman ki; kizi regl oldugunda da halay ceker iste o zaman değişir bu duzen.
    (bkz: oğlunun sünnet düğününde halay başı olan anne)

  • bir oksimorondur. laptop gibi bir sıkışık ve minik bir kasa tipinde güçlü bir grafik kartı ve işlemcinin ısı çıkışını yeterince hızlı ve daimi olarak sağlayabilmek mümkün değildir. yani evet mümkündür ama fanları ve beraberinde kasayı büyütmeniz ve deli gibi gürültü çıkarmayı göze almanız gerekir. bu sefer laptop'ı anlamlı yapan taşınabilirlik ve sessizlik gibi unsurları kaybedersiniz. elinizdeki yaratık bir laptop olmaktan çıkar ve ucube bir masaüstü olur.

    masaüstü form faktöründeki gaming pc'lerin ısrarla var olma sebebi bir kitlenin masasını elektrikçi vitrini gibi zevksiz renklendirme tutkusu değil, büyük kasaların termodinamik mucizeler olmasıdır. eskisi gibi pc'lere 3 tane hard disk, dvd sürücü, 5.25" floppy takmalık bir durum da yok ki genişleme yuvaları falan gerektiğinden büyük kasa isteyelim. ekran kartını ve anakarta ssd'yi takıp geçiyoruz, geri kalan her şey usb'den. bugün gaming pc kasalarının hacminin önemli bir kısmı soğutmaya adanmıştır: fanlar, heatsinkler, su soğutma boruları, pompalar, hava akım boşlukları vesaire. dana gibi ekran kartınızın da çoğu fanlardan ve heatsink'lerden oluşuyor fark ettiyseniz.

    laptop'lar gerekli soğutma gücünü sağlayamadıklarından yüksek güç gerektiren işlerin yol açtığı ısınmalarda thermal throttling yapmak zorunda kalırlar. yapmazlarsa yanıp kül olurlar çünkü. bu sıradan uygulamaları kullanırken sizi rahatsız etmez ama bir oyunu keyifle oynamayı imkansız hale getirir. takılmanın en çok rahatsız ettiği tecrübelerden biri oyun (diğerleri film izlemek ve müzik dinlemek). en ufak takılma tüm keyfinizin içine eder.

    lakin gaming laptop'ın başaramadığını başarmış başka bir form faktörü var: elde tutulan portatif oyun konsolları; mesela steam deck. bunu nasıl başarmışlar? ısı üretimini azaltarak: ekran ufacık, o yüzden çözünürlüğü düşük tutup grafik ayarlarını da o çözünürlüğe göre ayarlayıp toplam ısı oluşumunu tutarlı şekilde konforlu tahliye edebilecekleri seviyede tutabiliyorlar. siz ufak ekranda gözünüz görmediğinden grafikler güzelmiş gibi geliyor. bunu laptop gibi bir form faktörde gözlerinizi kanatmadan yapmak mümkün değil.

    o yüzden gaming laptop olmaz. o size yutturulmuş bir kazık olur. ha, bir gün olur belki, ne bileyim bir işlemci devrimi, teknolojik bir sıçrayış gerçekleştiririz, onu da başarırız. ama bugün maalesef.

    gaming laptop almayı bırakın. siz aldıkça adamlar da "aha kerizler alıyo biz de üretelim" deyip basıyorlar. lütfen bırakın almayı da bitsin şu saçmalık. hazır saçmalıkları bırakıyorken şu "madem rgb ledli kasam var, o zaman paramın tam karşılığını almak için hem red, hem green, hem blue'ya %100 abanayım" denen estetik yoksunu göz kanatan çirkin aydınlatmalardan da kendinizi kurtarın. bunu beceremiyorsanız gerekirse ışık falan basmayın. napacaksınız kasanın içini görüp. niye dikkatinizi dağıtıyorsunuz, retinanıza boşuna foton basıyorsunuz, beyninizi yoruyorsunuz?

  • önyargıyla yoğrulmuş tiplerin beğenmediği durum.

    evlendiğimizde ikimiz de 26 yaşımızı az geçmiştik. yani ne evde kaldık, ne de birbirimizin ilk tanıdığı kişilerdik. iki mezun birlikte atıldık hayata, birlikte çıktık, birlikte battık, ev aldık, ev sattık, evlat kaybettik, iki evlat sahibi olduk.. 14 yıldır birlikteyiz, ilk günkü aşkla seviyoruz birbirimizi..

    demem o ki, işin içinde sevgi varsa gerisi boş.. yeter ki temeliniz sağlam olsun. temel sağlamsa "deneme süresi"ne gerek kalmaz. işyerine adam mı alıyorsunuz da sgk'yı 3 aydan evvel başlatmam diyeceksiniz..

    seviyorsanız evlenin, temeldeki sevgiyi iyi ektiyseniz evlenin; emin olmayı beklerseniz ömrünüzü heba edersiniz..

    bu dediklerim tanışarak, severek ve zorlanmayan kişiler için geçerlidir..

  • yalnız olmasan ne olacak. çocuğun torunun ölse de mirası bölüşsek bakışları arasında yaşamak çok mu güzel. hele sağlığın yerinde değilse

  • tüm dünyada oluyor diye normal olmayacak durumdur. bugün aynı şekilde bir ekmek kuyruğu bile olsa garipsenecek iken, bu durumun kanıksanması tüketim çılgınlığının ne kadar felaket boyutlarda olduğunu gösterir sadece.

  • 26 nisanda tutanak tutulmuş. 27 nisan'da görevlendirme adı altında sürgüne gönderilmiştir. bir de adliyeler yavaş çalışıyor diyorlar.

  • adamın birisi bir gün, trabzon'a gitmiş, bir meyhanede oranın yerlisi bir adamla kafa demlemeye başlamışlar.

    bir ara, karadenizli'nin belinde, kabzası havalı, elde oyulmuş bıçağını görmesin mi???

    -bıçağına bayıldım, demiş adama, masaya bir 50 lik banknot basarak, aldım gitti!

    -pen piçaumi vermem!!! demiş karadenizli....

    -al, sana 100 o zaman!! diye vurmuş 100 lük banknotu masaya!!

    -vermem! demiş kararlı bir şekilde karadenizli!

    -oooo amma uzattın ha, demiş bizimki. bak bu son teklifim! al sana 300 tl. daha da param kalmadı!!!

    -haçan sen anlamiymisun, vermeyeceğum dedum piçağumi!!!

    adam takmış bi kere bıçağa!! çıkarmış bileğindeki rolex saati...

    -bak arkadaş, bu var ya bu, hayatında göremeyeceğin kadar para eder. bak son teklifim, veriyon mu bıçağı?

    -haçan arkadaşum, ne istersen iste, piçagumi isteme penden!!!

    -sen ne kaçırdığının farkında değilsin galiba!! bak, bu saat var ya, som altındır, kadranı sedef, düğmesi de yakut.

    -haydaa, sen penu anlamaysun kaliba!!! vermeyceum daaaa!!! .. hele bak....diyelum ki aldum saatinu, verdum piçagimuuu ... yarin celdum kahveye, ha burda bir kahve içeceum...kalkti pirisu dedu baa "-ananu s..eyum.!!ha pen ne diyeceum ona, "altiyi çeyrek geçiii ???"

  • acaba “çok çocuk yetiştirmemiz lazım!” diye kaloriferli odalarda, kristal yazı masalarının başında “laf ile dünyaya nizamat” verenler, bu “çok çocuk”ların halini bir gördüler mi? hayır, rızkını vermediğimiz, veremediğimiz müddetçe ne çocuk, ne nüfus istemeyiz. karnını doyuramadığımız, sıhhatini koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, “bu memlekete yüz milyon lazım!” diyenlerin gözüne, onları gaflet uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır. bize yarının hastanelerini, darülacezelerini, cezaevlerini dolduracak, cahil mesleksiz, serseri yüz milyonun lüzumu yok!

    tan, 9 şubat 1944

    sabahattin ali – “markopaşa yazıları ve ötekiler”

  • çöpe gitmesinden iyidir. bu tarz girişimler sadece türkiye'de değil avrupa'nın bir çok yerinde de mevcuttur. örneğin aldi, lidl gibi market zincirlerinde akşama doğru meyve ve sebze reyonlarında indirim olur. buruşan ürünler daha hesaplı satılır.

    siteminiz ülkenin ekonomik durumuna farkındayım. hepimiz şikayetçiyiz ama gıda israfı ülkemizde hat safhalarda. bu kadar fakir bir ülke olup da kaynaklarını hunharca savuran başka bir ülke örneği yoktur herhalde dünyada.

    edit. siteminizi indirimli fiyatlar üzerine yapmanız daha iyi olur kanaatimce. en az %60 indirimli sayılmalıdır.