hesabın var mı? giriş yap

  • 7 yaşındaki kızımla alerji testi için hastanede sıranın bize gelmesi beklenmektedir:
    - ne o kızım? mırıl mırıl ne konuşuyorsun?
    - dua ediyorum baba?
    - ne duası?
    - alerji duası.
    - nasılmış o dua?
    - allaam n'olur brokoliye alerjim olsun, çikolotaya olmasın.

  • osmanlı nın son dönemlerinde yaşadığı büyük hezimet.
    ilk balkan savasında bulgaristan, sırbistan, karabağ, yunanistan paktı osmanlı ile savaşmıştır. 17 ekim 1912 de sırplar ve yunanlılar makedonya ya bulgarlar da trakya ya yürüyerek savaşı başlatırlar. yunanlılar selaniki alır ve bulgarlar luleburgaz da osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğratır. 1912 nin sonları ile 1913 başlarında yapılan barış görüşmeleri sonuç vermez. fakat bu sırada enver paşa liderliğindeki jöntürkler darbe yapar. ve barış ister. bunun üzerine kuşatma altındaki, edirne, yanya kaybedilir. savaş lonra konfernası ile sona erer:

    -osmanlı gelibolu ve catalca haricindeki tüm balkan topraklarını kaybeder.
    -karabağ ın işgal ettiği işkodra da arnavutluk devleti kurulur.
    -bulgaristan, yunanistan ve sırbistan makedonya nın durumuna kendi aralarında karar verecekler.
    ilk savaşta verilen kayıplar;
    sırbistan: 15.000
    yunanistan: 5.000
    bulgaristan: 32.000
    türkiye: 30.000

    ilk balkan savaşı tarafları memnun etmeyince savaşın ikinci perdesi başlar. fakat bu sefer taraflar yer değiştirmiştir. bulgaristan ın karşısında osmanlı, sırbistan, yunanistan, romanya(ilkinde tarafsızdı) almıştır. bulgaristan haziran da sırbistan ve yunanistan a yürür. zaten aralarında gizli anlaşma yapan ve bu saldırı bekleyen sırp ve yunanlılar 15 temmuz 1913 te romanya ile birlikte bulgaristan a savaş açar. ve neredeyse hiç savaşmadan sofya ya yürürler. bu arada osmanlı da edirne yi geri alır. bulgaristan anlaşma ister ve 10 ağustos 1913 te bükreş antlaşması yapılır.
    -bulgaristan ilk savaşta kazandığı tüm toprakları kaybeder.
    -osmanlı edirne yi geri alır.
    kayıplar şöyledir;
    sırbistan: 18.500
    yunanistan: 2.500
    rumanya: 1.500
    türkiye: 20.000
    bulgaristan: 18.000

  • gerizekalı mallar twitter'da tebrik yarışına girmişler, türk bayrağı emojisi falan atan olmuş. allahın embesilleri, bu karı ermeni soykırımı iddiacısı, pkk destekçisi birisi. bir bok bilmiyorsunuz hadi, en azından 2 dk açın da bakın kimmiş bu yahu diye.

    ulan türk'ün, türkiye'nin hayrına birinin avrupa'da başbakan olma ihtimali var mı hiç, bu kadar mı akıl engellisiniz?

    edit: olamamış zaten. beter olsun.

  • avrupa'nın yükselen değeri, büyüyen ekonomisi, üretim ve ticaret hacmi, dev istihdam rakamları, sarsılmaz milli iradesi ve demokratik açılımları ile milletler cemiyetinin yeni prensi, orta doğu ve balkan halklarının ezeli hamisi, afrika kabilelerinden amerika yerlilerine kadar tüm dünya ezilenlerinin umudu.

    evet. o bir dünya lideri. o, yeni türkiye.

    yalnız iç ve dış mihraklara uyarı olması bakımından ülkenin adını bu şekilde değiştirmekte fayda görüyorum. anayasanın ilk maddesi de "ülke sınırları içinde kimse kusura bakamaz" şeklinde acilen yeniden düzenlenmeli bence.

    nasıl ki memleketimin en ücra köşesindeki kahvehanede bile "kapalı mekanda sigara içmek yasaktır" uyarıları yazılmışsa, "2013/5107 sayılı bakanlar kurulu kararı ile kusura bakmak yasaktır" temalı afiş ve görsellerin kamuya açık tüm alanlara asılması tez elden sağlanmalı, vatandaş bu konuda aydınlatılmalıdır.

    kusura bakmak isteyen olursa da, onun yeri tabi ki sandıktır. yiyosa gelir efendi gibi kusuruna bakarsın orada. işte demokrasi budur.

  • dün gece ingiliz bir adamla (edebiyatçı/tarihçi bir akademisyen) bira içerken laf lafı açtı ve newton'un color theory'sine geldi. meğer adam newton'un ingilizce notlarını, mektuplarını (latince olmayan yazılmış eserlerini yani) bir hayli incelemiş, dil kullanımı açısından öğrencilerine örnek olarak kullanıyormuş.

    ne alaka color theory ve dil diyeceksiniz ama, newton kendi notlarında mavi rengi "blue" yerine sürekli "blew" olarak yazmış. üstelik tek noktada değil, tutarlı olarak sürekli.

    sabah ayılıp gece neler konuştuğumuzu hatırlayınca, şurada bir düzine örneğine denk geldim: http://www.newtonproject.ox.ac.uk/…alized/natp00006

    "for, a mixture of yellow and blew makes green"
    "as it happens in the blew flame of brimstone; the yellow flame of a candle; and the various colours of the fixed stars."
    "the original or primary colours are, red, yellow, green, blew, and a violet-purple, together with orange, indico, and an indefinite variety of ıntermediate gradations."

    blue'nun etimolojisine bakarsanız "blew" ile akrabalığı görülüyor (anlam olarak değil, yazım olarak) ancak bu yıllarda ingilizce standardizasyonuna dair somut adımlar atılmamıştı, dictionary ile sözcüklerin yazım ve sesletimlerinin ilişkilendirilerek standartlaştırılması 1750'lere denk geliyor. newton'un çağdaşlarının da hiçbirisi blue'yu blew olarak yazmamış, ama kimse de "ne diyon kardeş sen" dememiş. örneğin newton'un rival'ı robert hooke'un newton'a eleştiri mektubuna bakıyoruz:

    "namely that which is most refracted, gives a blue, and that which is least a red"

    dilde standardizasyon için gerçekten güzel ve garip bir örnek.

  • durağan bir film olabilir ama bir o kadar da gerçek. iki adam.. farklı kültürler... farklı yaşam standartları.. ama temelde aynı sorun; yalnızlık ve bunun yarattığı bunalımlar... diyaloglar o kadar gerçekçi ki sanki evinde oturup konuşan iki insanın özel alanına girmişsiniz de gizlice izliyormuşsunuz duygusunu yaşatıyor. kimse rol yapmamış, filmin güzelliği buradan geliyor olabilir.