hesabın var mı? giriş yap

  • oncelikle orhan pamuk'un anlattigi uc ayri donemin diline gosterdigi ozen gercekten cok basarili ve etkileyici. hem ne kendini ne okuyucuyu salak yerine koymadan, bir derdini otekilerin onune koymadan yazmasi, hem de bunu o zaman, o yasta yazmasi onemli geliyor bana. ama edebiyat arastirmacilarina birakiyorum bunu. 2000'lerin ikinci yarisinda ancak 'duyarlilastigimiz' bir suru meseleyi de ta o zaman ta o yasta dile getirilmesi gereken meseleler olarak gormesi, bunlarin uzerine dusunmesi ve bunu yaparken de icinde bulundugu cevreyi ve anlam dunyasini, anlamanin otesinde, asmis ucmus gitmis bir yazar olmasi cok onemli, bunu ilk romaniyla yapmasi cok carpici.

    ama (soz konusu orhan pamuk'sa ama'dan oncesi teferruattir) butun kulliyatini bitirmis bir (sevgili) okuru olarak benim icin onemli iki sey daha soylemek istiyorum. birincisi orhan pamuk romanlarininin icinde tanpinar'in en cok sayfalara sizdigi roman bu bana gore. tanpinar etkisinin en cok goruldugu demedim bilerek. pamuk'un sona dogru torun ahmet'e hissettirdigine benzer birsey benim soylemek istedigim. yaptigi resimlerde goya sevgisinin ortaya cikmasina sevinirken o resimleri goya taklitine donusturmek istememesi gibi. tanpinar'in pamuk'un yazarliginda artik sindirim sistemine karisip bir parcasi olarak yaziya geri donen etkileri benim soyledigim. onun disinda olabilecek her turlu kavgayi ve tartismayi yapmis gibi gorunuyor pamuk zaten. bu roman'nin sahnenin disindakiler ile karsilastirmasi sahane olur gibi geldi bana o yuzden.

    digeri ise su: pamuk cok sevdigim bir romanci olmasina ragmen bir noktada sabrimin sonuna geldim ben, bu kendinden menkul erkek tipinin ic calkantilari, kararsizliklari vs vs cok uzadi ve cok da uzerimize uzerimize gelir oldu. bu meseleyi sevgili yazarimizin kendisine bir soru cevap esnasinda sorulan soruya verdigi acikca 'korkak' ve 'kacamak' cevaptan sonra daha cok dusunur oldum. bir seneden fazla olmus bunu dusunmeye baslayali, demek ki iyice evirip cevirmisim ben bunu, o nedenle de yazmakta beis gormuyorum.

    pamuk'a masumiyet muzesi ile ilgili "neden hic fusun'un dusuncelerini ogrenemiyoruz, neden hic onun aklindan gecenleri, hissettiklerini yazmadiniz" diye bir soru soruldu. bu soru daha onceden de dile gelmisti ve o dile gelislerde yazarimiz orada bulunmadigindan ben kendi kendime sorup bu soruyu, cevap aramistim. ve bence cok da guzel bir cevabi vardi bu sorunun, ustelik pamuk'a yarasir bir bicimde romanin da icine gizlenmisti. bunu sozluge de yazmistim:
    "butun bunlar olurken fusun'un ne dusundugunu bizim dusunmemiz onemli ama anlatilmamasi daha da onemli benim icin. cunku bu bir adamin bir kadina delice asik olusunun, onun her hareketini bir kamera gibi kaydetip kendi kendine oynatmasinin hikayesi. daha da onemlisi romancinin her iki tarafin da aklindan gecenleri bildigi, "o herseyi goren ve bilendir" konumundan feragat edisi. ve yine kemal'in dustugu ve hikayenin sonunu da hazirlayan bir bencillik hikayesinin dile dokulusu:
    "cunku benim dunyamda yasayan ve benim durumuma dusen turk erkeklerinin cogu gibi ben de, delice asik oldugum kadinin aklindan neler gectigini, onun hayallerinin ne oldugunu anlamak yerine, onun hakkinda hayaller kuruyordum yalnizca" (s.280)"

    iste bu son cumle, kemal'in fusun'un aklindan neler gectigini hic dusunmeden kendi hayallerinin buyusune kapilmasi, bu erkek bencilligi, bu tuhaf ruh hali... buydu sebebi. bunun tuhafligi butun roman boyunca dert de oluyordu zaten okura. fusun 'o kadar da modern' olmamasina ragmen gozunu karartiyordu da kemal gordugu dort basi mamur hayale zeval gelmemesinden baska birsey istemiyordu. pamuk'un buna benzer bir cevap vermesini bekledim ben. bu denli ayrintili aciklamadan buraya dogru iteklemesini soruyu sorani. ama ne dedi pamuk?
    "ben bir erkegim, bir erkegin bir kadina asik oldugunda aklindan gecenleri iyi biliyorum, onunda ozdeslesebiliyorum ama bir kadinin aklindan gecenleri bilemem".

    sessiz ev (ki pamuk'un en sevdigim romanlarindan biri) geldi aklima. orda o yasli kadinin aklindan gecen butun huzursuzluklari nasil da anlatiyordu? ya benim adim kirmizi? nasil bir para'nin, bir rengin, daha bir cok seyin dilinden, ruhundan konusuyordu da bir kadinin dilinden konsumayi denemiyordu bile? ama iste aslinda kadinin dilinden, agzindan yazmisti daha once. sorun kadinin dilinden yazmak degil arzu nesnesi kadinin dilinden yazmakti. onun arzularini kendi arzularinin yaninda seslendirebilmekti. basaramadigi, yapamadigi da bu pamuk'un. ve tabii ki yapamamasinin nedeni de hayal edememesi. hayal dunyasi bu kadar kuvvetli bir yazarin, kendisinden yuzyillar once yasanmis seyleri bile hayal edip o kisilerin sozcukleriyle, hisleriyle yazabilen bir yazarin asik olan kadinin agzindan yazamamasi da benim icin bu kendinden menkul erkeklik halinin gostergesi. asik olan degil, asik olunan kadini yazar pamuk. ayni tanpinar'in sahnenin disindakiler'de sabiha'nin agzindan igneyi kendine batirmasi gibi 'siz o sarkilardaki gibi aci cekmek icin seviyorsunuz, mutlu olmak icin degil' diyordu sabiha.

    bu iste pamuk'un kulliyatini okuyup bitirince cok dayanilmaz bir yere geliyor. bu kadar tekrarlanan bu kendinden menkul erkek halini bir 'hal' olarak anlatip anlamasi... bir tane daha boyle pamuk karakterine dayanabilecegimi sanmiyorum. refik'in bencilligine, omeri'in bencilligine, muhittin'in bencilligine dayanabilecegimi sanmiyorum. anlamak zaten istemiyorum.

  • ilk defa bugün duyduğum ve hayran kaldığım bir tane var ki;
    '' alt geçitte indiriyorsun''

    bu nasıl bir özgüvendir allahım. bunu söyleyen adam indikten sonra, yol boyunca defalarca içimden provasını yaptım. kendimi dışardan bunu söylerken düşlediğimde ise gördüklerimden hiç hoşlanmadım. yakışmadı hiç.

    zaten bütün o içimden geçenlerden bir tanesini dışarı yansıtabilsem, ancak şöyle olurdu herhal;
    - ışıklarda indiriyorsun...mu?
    - ışıklarda indiri.. iniyim mi?
    - ışıklarda indiriyorsunmiyim?

    yok abi ben ezik ve asosyalim. bu fobiyi aşmak kolay değil.

  • çekya ile çok da önemli bir ilişkimiz olmadığını düşününce şu çıkarımı yapıyorum; adamı resmen devletin imkanlarıyla tatile göndermişler.