hesabın var mı? giriş yap

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!

  • ege (8) ile telefonda...

    ege: anne ben 150 lira topladim bu bayramda...
    romica: oo super oglum, benim bile o kadar param yok
    ege: kac poundun var senin?
    romica: cebimde 50 pound kaldi.
    ege: yani kac lira?
    romica: 125 lira kadar...
    ege: simdi' ben turkum ya, gidip bir ingilize 200 lira versem bana kac pound verir?
    romica: 80 pound kadar...
    ege:oha amma da az, neden?
    romica: kur farki oglum, ekonomi mi anlatayim sana telefonda simdi?
    ege: peki bir ingiliz gelse de bana 200 pound verse ben ona kac lira veririm?
    romica: 500 lira...
    ege: niye salak miyiz biz, butun insanlar esit degil mi? ben niye daha cok veriyormusum!
    romica: ingilizle para alisverisi yapmayiver be oglum...
    ege: gunahimi vermem zaten de, mesela anne, bir iskoc bana 200 iskoc parasi verse...

  • çocuklarımdan biri, yılda 1000 lirayı ailesi denkleyemeyeceği için çok istediği bir bölümün (normal öğrenim kazanması da muhtemel ama risk var) ikinci öğretimini yazamıyor ve istemediği bir bölümü yazmak zorunda kalıyorken, onun yarısı kadar puan alan bir başka çocuğum "özel yazalım hocam, sorun değil" diyor. öğrencimin başı düşüyor...

    sıçayım böyle adalete.

  • bomboş bir yorum.

    birader o zaman ver 6 bin fazla gitmesin. sanki kârından çalışanına pay veriyomuşsun gibi ömür boyu sana neden mahkum kalsın?

    nasıl ki sen ticaretinde kârına bakıyosun, çalışan da kârına bakıyo.

    edit: imlâ

  • gönderi altına yazılanların çoğu "gavur" "yunan" "ermeni" "kafir"

    dinlerinden çıktılar haberleri yok

  • yer : karakoy/tramvay

    kahramanlarimiz bir kari-koca

    karakoy'den geciyor olmamiz sebebiyle bayan kisimizin aklina karakoy güllüoglu gelir ve olaylar gelisir:

    - off canim acayip baklava cekti tahsin...
    - gel alalim hayatim.
    - hic sevmem ki ben
    - ama canim çekti diyorsun ya...
    - tamam da sevmem biliyorsun tahsin
    - kafam almiyor hayriye... valla almiyor....

  • net söylüyorum bu işin ustası kuyumcudur.

    sene 2011 evlilik teklif edeceğim için antalya'da kuyumcuları dolaşıyorum, bir tanesine girdim bir yüzük beğendik fiyat sordum 3800 tl dedi ama dedi eğer akşama kadar almaya karar verirsen, hesap makinesiyle ilişkisine başladı işte o an. 1,5 dakikalık işlem sırasında nasıl yaptı nasıl etti bilmiyorum ama 3800 tl'yi 1650 tl'ye indirdi.

    işin ustasının kuyumcu olmasının bir sebebi de işin içinde çok parametre var, kar marjı, altın fiyatları, altının döviz karşısındaki durumu, maliyet gider çizgisindeki yeri. türkiye ekonomisi bence bir kuyumcuya teslim edilmeli o hesap makinesiyle altından kalkacağına eminim.

  • anormal psikoloji(abnormal psychology), bir zihinsel bozukluğu tetiklediği anlaşılabilen veya anlaşılmayan olağan dışı davranış, duygu ve düşünce kalıplarını inceleyen psikolojinin dalıdır. pek çok davranış anormal olarak kabul edilebilmesine rağmen, bu psikoloji dalı tipik olarak davranışla klinik bağlamda ilgilenir.

    anormallik kavramı kesin değildir ve tanımlanması zordur. anormallik örnekleri, birçok farklı biçim alabilir ve farklı özellikler içerebilir. bu nedenle, ilk bakışta oldukça makul tanımlamalar gibi görünen şeyler oldukça sorunlu hale gelir. neyin "normal" olduğuna dair fikirlerimizin aksine "anormal" i tanımlamanın mümkün olduğu birkaç farklı yol vardır.

    anormalliğin tanımları;

    istatistiksel sıklık:

    bu anormallik tanımına göre; bir kişinin özelliği, düşüncesi veya davranışı, nadir veya istatistiksel olarak sıradışı ise anormal olarak sınıflandırılır.

    bu tanımla, bir özelliği veya davranışı anormal olarak sınıflandırmadan önce ne kadar nadir olması gerektiği konusunda net olmak gerekir. örneğin, toplumdaki ortalama iq seviyesinin altında veya üstünde bir iq'ya sahip bir kişinin anormal olduğu söylenebilir.

    sosyal normların ihlali:

    bu tanıma göre; bir kişinin düşünmesi veya davranışı, sosyal çevrenin beklentilerini veya yazılı olmayan davranış ile ilgili kuralları ihlal ediyorsa, anormal olarak sınıflandırılır. davranışları başkaları için anlaşılmaz olabilir veya başkalarını tehdit altında veya rahatsız hissettirebilir.

    her kültürün kabul edilebilir davranış için belirli standartları veya sosyal olarak kabul edilebilir normları vardır. normlar, bir toplumda çoğunluğa göre beklenen davranış biçimleridir ve bir toplumun diğer herkes gibi düşünmeyen ve bu normları ihlal eden üyeleri, genellikle anormal olarak tanımlanır.

    yeterli olamama:

    bu tanıma göre; bir kişi günlük hayatın talepleriyle baş edemiyorsa anormal kabul edilir. örneğin; öz bakım, bir işi bırakma, başkalarıyla anlamlı bir şekilde etkileşime girme, kendilerini anlamalarını sağlama vb.

    rosenhan ve seligman (1989), yeterince işlev görememeyi tanımlayan aşağıdaki özellikleri belirtir:

    - sürekli acı çekme,
    - uyumsuzluk,
    - kendini kontrol edememe,
    - mantıksızlık / anlaşılmazlık,
    - ahlaki / sosyal standartları ihlal etme gibi.

    ideal ruh sağlığından sapma:

    anormallik, ideal ruh sağlığından sapma olarak tanımlanabilir. bu, psikologların neyin anormal olduğunu tanımlamak yerine normal/ideal akıl sağlığını tanımladıkları ve bundan sapan her şeyin anormal olarak kabul edildiği anlamına gelir.

    bu, ruh sağlığı için gerekli olduğunu düşündüğümüz özelliklere karar vermemizi gerektirir. jahoda (1958), akıl sağlığının ölçülebileceği kriterleri şöyle tanımladı:

    - kendine olumlu bakış
    - büyüme ve gelişme yeteneği
    - özerklik ve bağımsızlık
    - gerçekliğin doğru algılanması
    - olumlu arkadaşlıklar ve ilişkiler
    - çevresel uzmanlık/günlük durumların değişen taleplerini karşılayabilme

    bu yaklaşıma göre, bu kriterlerden ne kadar fazlası karşılanırsa, birey o kadar sağlıklıdır.

    anormal psikolojinin perspektifleri;

    davranışsal perspektifi

    davranışçılar, eylemlerimizin bilinçsiz güçlerin altında yatan patolojiden ziyade, büyük ölçüde hayatta sahip olduğumuz deneyimler tarafından belirlendiğine inanırlar. bu nedenle anormallik, birey için uyumsuz (yani zararlı) kabul edilen davranış kalıplarının gelişimi olarak görülür.

    davranışçılık, tüm davranışların (anormal de dahil olmak üzere) çevreden öğrenildiğini (yetiştirme) ve öğrenilen tüm davranışların da 'belirsiz' olabileceğini belirtir (anormal davranış bu şekilde tedavi edilir).

    davranışsal yaklaşımın vurgusu, çevre ve klasik koşullanma, edimsel koşullanma ve sosyal öğrenme yoluyla anormal davranışın nasıl elde edildiği üzerinedir.

    klasik koşullanmanın fobilerin gelişimini açıkladığı söylenir. korkulan nesne (ör. örümcek veya sıçan) geçmişte bir zaman bir korku veya endişe ile ilişkilidir. koşullu uyaran daha sonra, korkulan nesneden kaçınma ve nesneyle her karşılaşıldığında korku duygusu ile karakterize edilen güçlü bir korku tepkisi uyandırır.

    öğrenme ortamları, problemli davranışları (edimsel koşullanma) güçlendirebilir. örneğin; bir birey, panik atak geçirdiği için ailesinden ve arkadaşlarından ilgi görerek istenmeden ödüllendirilebilir. bu, davranışının daha sonraki yaşamda güçlenmesine ve artmasına yol açar.

    toplumumuz ayrıca çocukların özdeşleşip taklit edeceği sapkın uyumsuz modeller de sağlayabilir (sosyal öğrenme teorisi).

    bilişsel perspektifi

    bilişsel yaklaşım, bir şahsın düşündüğü davranışlarından dolayı sorumlu olduklarını varsayar. model, bilginin beyinde nasıl işlendiğini ve bunun davranış üzerindeki etkisini ele alır.

    temel varsayımlar şunlardır:

    *uyumsuz davranış, hatalı ve mantıksız bilişlerden kaynaklanır.
    *zihinsel bozukluklara neden olan, sorunun kendisinden ziyade; bir sorun hakkında düşünme şeklinizdir.
    *bireyler, daha uygun bilişleri kullanmayı öğrenerek ruhsal bozuklukların üstesinden gelebilir.

    birey, aktif bir bilgi işlemcisidir. davranış üzerinde etkisi olan şey, olayların kendisinden ziyade kişinin olayları nasıl algıladığı, öngördüğü ve değerlendirdiğidir.

    psikolojik sorunları olan kişilerde bu düşünce süreçleri olumsuz olma eğilimindedir ve yapılan bilişler (yani atıflar, bilişsel hatalar) yanlış olacaktır. bu bilişler de, kişinin olayları görme şeklinde çarpıklıklara neden olur.

    tıbbi / biyolojik perspektifi

    tıbbi model psikopatoloji bozuklukları organik veya fiziksel nedenlere inanmaktadır. bu yaklaşımın odak noktası genetik, nörotransmiterler, nörofizyoloji, nöroanatomi, biyokimya vb. şeylerdir.

    örneğin; biyokimya açısından, yüksek dopamin seviyelerinin şizofreni semptomlarıyla ilişkili olduğunu savunuyor.

    bu yaklaşım ayrıca zihinsel bozuklukların beynin fiziksel yapısı ve işleyişi ile ilgili olduğunu savunuyor. örneğin, şizofreni hastalarında beyin yapısındaki farklılıklar (frontal ve pre-frontal korteksteki anormallikler, genişlemiş ventriküller) tespit edilmiştir.

    psikodinamik perspektifi

    ana varsayımlar, freud'un anormalliğin fiziksel nedenlerden ziyade psikolojik nedenlerden geldiğine, id, ego ve süperego arasındaki çözülmemiş çatışmaların hepsinin anormalliğe katkıda bulunabileceğine olan inancını içerir, örneğin:

    zayıf ego: iyi ayarlanmış insanlar, her birinin uygun zamanlarda kendini ifade etmesine izin vererek hem id hem de süperegonun talepleriyle başa çıkabilen güçlü bir egoya sahiptir. bununla birlikte, ego zayıflarsa, o zaman ya id ya da süperego, hangisi daha güçlü ise, kişiliğe hükmedebilir.

    kontrol edilmeyen id dürtüleri: kimlik dürtüleri kontrol edilmezse, kendi kendini yok eden ve ahlaksız davranışlarda ifade edilebilir. bu, çocuklukta davranış bozuklukları ve yetişkinlikte psikopatik (tehlikeli derecede anormal) davranış gibi bozukluklara yol açabilir.

    çok güçlü süper ego: çok güçlü ve bu nedenle ahlaki değerlerinde çok sert ve esnek olmayan bir süper ego, kimliği o kadar kısıtlayacaktır ki; kişi sosyal olarak kabul edilebilir zevklerden bile mahrum kalacaktır. freud'a göre bu, fobiler ve takıntılar gibi anksiyete bozukluklarının semptomlarında ifade edilebilen nevroz yaratacaktır.

    alternatif bakış açıları;

    1960'lardan beri anti-psikiyatristler, tüm anormallik veya zihinsel bozukluk kavramının sadece toplum tarafından kullanılan sosyal bir yapı olduğunu tartıştı. dikkate değer anti-psikiyatristler; michel foucault, rd laing, thomas szasz ve franco basaglia gibi isimlerdir. yapılan bazı gözlemler:

    *akıl hastalığı, doktorlar tarafından oluşturulan sosyal bir yapıdır. bir hastalık nesnel olarak kanıtlanabilir bir biyolojik patoloji olmalıdır, ancak psikiyatrik bozukluklar böyle değildir.

    *akıl hastalığı kriterleri belirsiz, öznel ve yanlış yorumlama kriterlerine açıktır.

    *tıp mesleği, çeşitli etiketler kullanır. depresif, şizofren gibi. etiketler ve dolayısıyla tedavi, kötüye kullanılabilir.

    *ilaç şirketleri ve sigorta şirketleri ile finansal ve profesyonel bağlar nedeniyle teşhis tıbbi ve etik bütünlük sorunlarını ortaya çıkabilir.

    kaynaklar: jahoda, m. (1958). pozitif ruh sağlığının güncel kavramları.
    rosenhan, dl ve seligman, mep (1989). abnormal psychology second edition. new york: ww norton.

  • “yarasa”nın kökeni araştırıldığında “yarısa/yersgü” gibi kelimelere ulaşılır ama arka metin hep boş kalır. kıpçak grubu lehçelerine bakıldığında “jarkanat/yarkanat” göze çarpar.

    anlam olarak “jargak” ya da “yarı” olarak bu grup lehçelerinde geçen “ince deri, ince et parçası” ve bildiğimiz “kanat” ın birleşimi olduğu kabul ediliyor. bir bakıma “deri kanat” “zarkanat” olarak anlayabiliriz. anadolu’ya gelmeden çok önce bu kökten değişmiş de olabilir.

    özbekler “kör şapalak” da diyor. burada “kör” bildiğimiz anlamda. “şapalak”, bize “şaplak” olarak anlam değişimiyle geçse de aslında “alkışlamak, elleri birbirine vurmak” anlamında. burada yarasanın ilginç “kanat çırpma hareketi” ne karşılık geliyor. (alkış kelimesi eskiden “övmek, kutsamak, teşekkür/minnet göstermek” olarak kullanılırken günümüzde eski türkçe “şaplak” yerine geçmiş durumda)

    türkler bu canlıya genelde kanatları üzerinden ad koyarken, farslar “gece dolaşan, gece uçan” anlamlarında “şebengiz” “şebpere” demişler.
    avrupa`da ise - ix.gregorius’un 1230’lardaki papalık bildirgesinden sonra başlayan kedi avıyla birlikte - farelerin hayatlarının ayrılmaz parçası olmasından gerek:
    fransızca “kel fare” ( chauve-souris),
    almanca ve rusça “uçan fare” (fledermäuse/letuchiy myshie) denmiş yarasaya.

    edit : sırpça'da da "slepimiš" (kör fare) demekmiş, @ateyizayi'ya teşekkürler.