hesabın var mı? giriş yap

  • golden sonra parmağındaki yüzüğü öpeceğine chedjou'nun taşaklarını öpmesi gereken topçu.

  • 12 saniye sürecek bir "google araması sonrası sonuçlara göz atılması" eylemi sonrasında elde edilebilecek bir bilgi üzerinden insanları ezik veya değil diye sınıflayan gerzeklerden evlâdır.

  • bir 3-5 yıl olmuştur sanırım. gerçi gönül üzerinden yüzyıllar geçsin istiyor ya, neyse. böyle aile meclisi toplanmışız, masalar uç uca eklenmiş, uzun bir masada yemek yenilmekte. amcalar, halalar, teyzeler ve bu saydıklarımın alt soyları ile üst soyları, epey kalabalığız anlayacağınız. tam bir hiyerarşi olmasa da ailede kendinden en çok korkulanlar başta olmak üzere büyükten küçüğe doğru da bir dizilim söz konusu. biz kuzenlerse masanın sonlarında gırgır şamata konuşlanmışız. hangi sivri akıl bilmiyorum ama içlerinden biri böyle bir kalabalığı en son aztec stadında görmüş olacak ki "hadi meksika dalgası yapalım lan." diyor. olur mu? olur. o coşkuyla dünyanın en sıradan gösterisi gibi geliyor bünyeye, gençlik işte. neyse efenim, en uçta oturmam hasebiyle 3! deyince verilen "başlat!" komutuyla 'oleeyy' nidalarıyla ayağa kalkıyorum geri oturuyorum. masada ölüm sessizliği. herkes manasızca bana bakıyor. kuzenler dahil. çok pis tufaya geliyorum. dayımın "hayırdır inşallah" bakışları eşliğinde tek derdim buymuş gibi tabakların desenlerini incelemeye başlıyorum. o günden sonradır ki, aile ortamlarında "alemin kralı geliyooorr" tezahüratıyla karşılanır; "eski açık sarı desene" diyeni vururum.

  • islami konuları işleyen tartışma programını sadece para kazanmak için yapan, işten eve gittiğinde yüzündeki maskeyi çıkarıp, kendine bir kadeh şarap koyup tartıştığı konukların ne kadar salak olduğunu düşünerek kendi kendine gülen bir kadın olduğu izlenimini uyandıran tartışma programı sunucusu.

  • bir motorun sürüş özellikleri, viteslere göre üretebildiği tork ve beygir gücünden ibarettir.

    eğer günümüzün 1.0 motorlu bir aracı, otuz yıl öncenin 2.0 bir aracı ile benzer ağırlığa, benzer tork ve hp verilerine sahipse , benzer sürüş özelliklerine sahiptir.

    şimdi bakalım. günümüzün öyle turbo falan da olmayan, düşük torklu, düşük hplı bir hyundai i10 u ile, 1980 model , 2 litre motora sahip bir ford taunus 'u karşılaştıralım mesela.

    daha da netleştirmek lazım. hyundai i10daki motor üç silindirli, 1 litre kappa motoru. alüminyum silindir kapaklı, toplam kuru ağırlığı 75 kg. 70 ps güç ve 97 nm tork.

    ford taunusdaki motor ise 2 litre pinto. fabrika kodu ile tl20l. 57 kw (76 hp) ve 2800 devirde 115 nm tork.

    sonuçta verdiğim örnekteki motorlar oldukça benzer verilere sahip, hatta kağıt üstünde taunus biraz daha iyi verilere sahip, ama arada ufak (!) , çok önemli bir fark daha var:

    hyundai modeli 933 kg ağırlıktan başlıyor, ford taunus ise 1.480 kg'dan başlıyor.

    en önemli fark bu ama tabi farklar bunlarla sınırlı kalmıyor. hava sürtünme katsayısından, güvenlik özelliklerine, fren mesafesinden, dönüş çapına aralarında en ufak benzerlik olmayan iki farklı araç söz konusu.

    elma ile armutu karşılaştırıyorum biliyorum.

    ama armut iki litre. oluk oluk benzin yakıyor.

    ve ortaya yarısı kadar zıpkının gücünü ancak çıkarabiliyor.

    bunun sonucu da vitesler arası hızlanma, 0-100 km hızlanma gibi verilerin tamamı o küçücük motorun lehine. hem de bir hayli.

    yani bir litrelik hyundaiden inip iki litrelik ford'a binseniz, alacağınız his arabadan inip kağnıya binmek gibi bir şey olur.

    demek ki neymiş?

    bir litre iki litre faso fiso.

    bir aracın sürüş özelliklerini sadece ve sadece motorunun, karoserinin ve teknolojisinin verileri belirler.

    aşağıda yazılanların üzerine birkaç not daha ekleme gereği duydum:

    bir litre motor ile şehir içi , şehirler arası birkaç kişisel tecrübem:

    1) benzinli motor ama şehir içinde bile şaka gibi az benzin tüketimine sahip. en yüksek devirlerde kullandığımda bile yüz kilometrede altı litrelik tüketime ulaşmak mümkün değil. şehir için trafiğinde arada kendinden büyük motorlu araçlarla kapışabiliyor da, hızlanacak fazla mesafe olmadığı için bmwlerle, mercedeslerle aynı vakitte varıyoruz gittiğimiz yere.

    ama benimki hızlı yavaş, dönüp dolaşıyor 5.6 litre tüketimi yakalıyor. şehir içi bir tutum canavarı.

    2) şehirlerarası yolda sabit hızla 3.7 litre gibi komik verilere ulaşılabiliyor ama kusura bakmayın yavaş kullanmak beni bayıyor.

    o yüzden radarın olmadığı yerde benzini takmadan 150 km/h ile gidiyorum. ilginç bir özellik söz konusu. motor hızlı gidildiğinde bile az yakıyor . 1.6 litre , tasarruflu diye tanıtılan bir motorun, 150 dendiğinde oluk oluk benzin içmesine alışmış biri olarak, bu bir litrelik motorun en sevdiğim tarafı bu. tasarruflu kullanmak gibi bir dert yok, çünkü nasıl kullanırsam kullanayım, tasarruflu veriler çıkıyor ortaya.

    3) şehirlerarası dere tepe en ufak sıkıntı yok. sadece gerektiginde hızlı vites küçültmeyi bileceksin. tepeye beşinci vitesle tırmanmaya kalkmadıkça boğulmuyor motor.

    4) üç silindir motor kolay eskir söylentisini de yüzbin kmde gözlemlemedim. bilmiyorum belki ikinci yüzbin içinde eskiyecek. ama daha önceki arabalarım bu km'ye kadar onlarca sorun çıkarmıştı. nazar değmesin, üç silindir şimdilik sıfır sorun, yüzde yüz verim.

  • onbir, oniki yaşlarındayken arada annemle beraber gündeliğe giderdim. genelde büyük temizlik yapılacaksa ek yardım olarak. anneme beş veriyorlarsa bana da iki, üç verirlerdi. şimdi düşününce, çok küçükmüşüm ama erken gelişmiştim. bir de fakir fukaranın çocuğu pek çocuk olamaz. çocuk olmaya vaktimiz de paramız da yoktu. neyse bu bir başka entry konusu...ben aslında başka bir şey anlatacaktım;

    yine annemle gündeliğe gittiğimiz birgün, evini temizlediğimiz kadının eşi, mahmut amca, ertesi gün okuldan sonra onlara gitmemi ve bana kışlık ayakkabı alacağını söyledi. annem de okul çıkışı mutlaka gelmemi söyleyince gittim mecburen. mahmut amca ile kapıda buluştuk, sonra beraber yakınlardaki bir ayakkabıcıya gittik. annem gelseydi bari ama gelmedi. calismasi gerekiyordu çünkü. mahmut amca'yla ayakkabılara baktık. bir tane denedik, aldık ve çıktık. sanırım hayatımın en mutsuz günlerinden biriydi. ayakkabı alındıktan sonra da, eve geldikten sonra da sadece ağlamak istediğimi ama kendimi tuttuğumu hatırlıyorum. bir de sonradan mahmut amca anneme asık suratlılığımdan dem vurmuş. sanırım bunu, ayakkabı alındıktan sonra sevinçle bacaklarına sarılan bir çocuk hayal ettiği halde, eskisinden de mutsuz bir çocukla karşılaştığı için hayal kırıklığı ile söylemişti. aslinda cok iyi niyetli bir adamdi ve ailece cabamizi takdir ediyordu.

    buraya nereden geldim peki...dün nuri bilgi ceylan'ın kış uykusu nu izledim...orada da vicdanını (ki vicdan genelde korkakların sevdiği bir sözcüktür ve öncelikle güçlüleri dehşete salmaya yarar.)* rahatlatmak için fakir bir aileye para vermeye çalışan kadına kızarken hatıralar beni buralara getirdi galiba. kadın parayı açıklama yapmadan gizlice kapıya bırakabilirdi...ama hayır, o şık kıyafetleriyle yardım ettiği ailenin gözlerinde sevinç görme, minnet duygusuyla sarmalanıp sarılma ve başkalarının mutluluğuyla mutlu olma fikrinden ziyade, mutluluğu için teşekkür edilmesiyle tatmin olma yolunu seçtiği için.
    çoğu zaman insanlar egolarına yenik düşüyorlar, birilerine yardım etmek güzel de teşekkür beklemek niye? teşekkürü bırak da arkandan etsin. illa yüzüne edilince ne oluyor?

    bir çocuğu mutlu edecekseniz o çocuğa yapılacak yardımın gizli olmasına, hatta çocuktan bile gizli tutulmasına dikkat etmeniz lazım. eskiden bir laf varmış, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek diye, ne doğru laf.

    bana şükret, sayemde bak yine iyisin'le iyi edilemiyor. kış uykusu bunun gibi pek çok anımı canlandırdı. daha gelirim ben buralara.

    * filmden alıntı

  • 36 saat nedir ki be gülüm !!

    uni yıllarında çıktığım sonrasında beni terk eden hatun aradan 20 sene sonra facebook dan msj atıp,

    eeeee daha daha nasılsın bi tenem..

    yazdı.

    o an lokantada bol limonlu ve sarımsaklı kelle paça çorbası içiyordum.
    mesajı silip içmeye devam ettim.

    kendisi evlenmiş, boşanmış, iki tane boyum kadar oğlu olmuş ve bana " bi tenem" yazmış şivesini s.ktiğimin karısı.