hesabın var mı? giriş yap

  • resmi dil derken?

    bir bölge, bilgilendirmeler kürtçe nin bir lehçesinde de yapılsın demiş. habere göre arapça, farsça ve türkçe yapılıyor kürt vatandaşlar anlamıyormuş.
    dezenformasyon içeren başlık açan yazara göre isviçre hükümeti türkçe, arapça ve farsçayı resmi dil olarak kabul etmiş mi oluyor?

  • merhaba,

    yazar ve çaylakların isteği dışında e-mail değişikliği yapıldığı ya da hesaplarından kendi istekleri dışında entry’ler girildiği hakkında sıkça şikayet alıyoruz.

    ekşi sözlük'te şifreleriniz one way hash function (pbkdf2) algoritması ile kriptolanmış olarak saklandığından bizim bilmemiz veya bizim üzerimizden başkaları tarafından ele geçirilmiş olmaları mümkün değildir.

    bu konuda yaptığımız incelemeler sonucunda kullanılan üçüncü parti uygulamalardan en az birinin şifreleri ele geçirdiğini tespit ettik ve bu konu üstünde çalışmalara başladık. bu uygulamalar üzerinden ekşi sözlük’e ulaşan yazarların yoğun risk altında bulunduğunu bilmenizi isteriz.

    üçüncü parti uygulamalar, ekşi sözlük tarafından yayınlanmamış ancak app store ve google play store'a diğer kullanıcılar tarafından eklenmiş, ekşi sözlük’e ulaşmanızı sağlayan uygulamalardır. bu uygulamaların geliştiricileri iyi niyetli olabilecekleri gibi yazar e-mailleri ve şifrelerine erişmek isteyen kişiler de olabilirler.

    eğer üçüncü parti uygulamaları kullanarak sözlük’e ulaşım sağladıysanız ya da e-mail ve şifre bilgilerinizi isteyen başka sitelerle bu bilgileri paylaştıysanız, şifrenizi https://eksisozluk.com/ayarlar/sifre üzerinden sıfırlamanızı ve güvenmediğiniz üçüncü parti uygulamaları kullanmamanızı tavsiye ediyoruz. e-mail ve şifre bilgilerinizi paylaşmadığınız müddetçe bu uygulamaları kullanmanızda herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

    tüm bu sıkıntıların yaşanmaması için ekleyeceğimiz güzel haberse; ekşi sözlük uygulaması üzerine çalışmalarımız hızla devam ediyor.

    sevgiler

  • karantina döneminde, unuttuğu anıların üstündeki tozu alan birçok insan vardır sanırım. yalnız kalıp kendini daha çok dinleme fırsatı bulanlardansa hiç fire vermediğimizi düşünmüyorum. belki de kendi nostaljik günümü olmadık bir durumla ilişkilendirmeye çalışıyorum, bilmiyorum. hem bir zamanlar tutkuyla bağlı olduğum bir oyunla ilgili anılarımı hatırlamak için neden bir açıklamaya ihtiyacım olsun ki? zaten tarihte bu oyunu en iyi oynayan adamın son dansının anlatıldığı bir belgeselle karşılaşmak yeterli bir neden olmaz mı?

    bu belgeselin yayınlanan ilk iki bölümünü izlemek, birçok konu hakkında bilgi sahibi olmamı sağladı: pippen'ın son sezon başındaki tavırları, jordan'a ikinci sezonunda sakatlıktan döndükten sonra uygulanan süre kısıtlaması, bird, magic, obama ve gazetecilerin jordan hakkında düşünceleri, 84 öncesi bulls tarihi, jordan frenchise'a adım atarken kurduğu cümleler ve hayalleri... bölüm biter bitmez, oyuna dair hayallerim, hatıraların, tecrübelerim, düşüncelerim sanki vücudumda akışkan bir hal aldı ve beni buraya getirdi. semptomlar hüzünlü bir yolculuğa çıkacağımı gösteriyordu ama yürümek istedim bu yolda ve buraya geldim.

    1998 yılında 11 yaşındaydım. bulls'un canlı bir maçını oturup izleyebildim mi hatırlamıyorum. hatta, o zamanlar jordan diye birini tanıyıp tanımadığımı bile anımsamıyorum. televizyonda bir görüntü veya gazetede bir haber görmüşümdür mutlaka. esrarlı hikayelerle bezeli üst üste şampiyonluklar ve durdurulamaz bir adam. sporla ilgili kimin ilgisini çekmez ki? milenyumun başlarında basketbol en çok ilgilendiğim spor haline geldi. mutfağın kapısında durup, olabildiğince yuvarlanmış peçeteyi evyenin en ucuna koyduğum bardağın içine atmaya çalışırken ne senaryolar yazmadım ki? eğer çok atış kaçırırsan en kötü ihtimal sona kalıyordu: türkiye liginde oynamak. hiç denemedim desem yalan olur ama sonuna kadar da zorlamadım şansımı oyunu profesyonel oynamak için. lise hayatımda iki gün üst üste topa elimi sürmediğim olmuş mudur, bilmiyorum ama son sınıfta artık o bardak o kadar uzaktaydı ki sayı yapmam imkansız görünüyordu.

    lisede tek tük nba maçı izlemeye başlamıştım. üzerine sevdiğim basketbolcuların fotoğraflarını yapıştırdığım bir klasörüm vardı. ilk formamın arkasında shaq yazıyordu. durdurulamaz herhalde dediğim ilk adamsa mcgrady olmuştu. üniversite döneminde koptum basketboldan, uzun bir süre ilgilenmedim de hiç. sonra rose bana yeniden sevdirdi oyunu; lebron hep aradan kafasını gösterdi ve 'benim gibi bir oyuncuyu izlemiyorsun ve sonra üzüleceksin' diyerek telkin etti beni. zaman, iyi balık tutanları izlemenin de çok eğlenceli olabileceğine ikna etti beni. önce iyi bir izleyici olmaya başladım, sonra da ucundan oyunun tarihiyle ilgilenmeye. her fırsatta oyunu, en azından izlemeyi, bildiğini düşündüğüm insanlarla sohbet etmeye çalıştım. konu da ara ara hep oraya geldi: en iyisi kim? konuştuğum ve dinlediğim insanlarda ibre hep jordan'a daha yakındı ama ben en iyinin lebron olabileceğini düşünmeye çoktan başlamıştım.

    beni bir süre hüzünlü hülyalara daldıran bu belgeselin ilk bölümleri, şimdi de güncel düşüncelerimi sorgulamama ve kendime kızmama neden oluyordu. evet hiçbir başarı tek başına kazanılmaz (ki bundan jordan da bahsediyordu belgeselde), evet birinin en iyi olarak seçilmesinin çok bir anlamı ve mantığı olmayabilir ama... majestelerinin kişiliği ve yarattığı hikaye biricikti. kazandığı başarıları biri geçebilirdi belki ama jordan gibi. asla.

    bir hayale ulaşmak için süreklilik arz ederek çok çalışmak ancak sağlam bir irade ile mümkün olabilir. jordan'da bu erdem vardı. başarısızlık ihtimali en aza indirmek için çevresindeki herkesi yeteneğine, zekasına ve azmine en başından beri inandırmaya uğraşmıştı. ancak tüm bunlar, onun başarılarla dolu bir kariyere sahip olmasına yetmeyebilirdi. ne yani, eğer jordan hiç şampiyonluk kazanamadan emekli olsa tüm zamanların en iyisi olarak anılmayacak mıydı? büyük ihtimalle evet. ama bu ihtimal jordan için mümkün değildi. çünkü onun başarı için eksik olanı görme, bu eksiği kapama veya insanları bu eksiği kapatmak için ikna etme yeteneği vardı. bir amaca ulaşmak için o uğurda harcanan çabanın verdiği mutluluk onun için yeterli değildi. yolda alınan hazzın amaca ulaşmaktan daha tatmin edici olduğu söylemi, onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. işte jordan'ı benzersiz yapan nokta tam da buydu. başarısızlığa bir bahane bulmak anlamsızdı.

    neyse çok uzattım, konudan saptım, anılarımı yad ettim, jordan'a hak ettiğini düşündüğüm saygıyı verdim de biraz rahatladım; şimdi viskimi tazeleyebilirim. şişeyi almaya giderken, her kapının üstünde olduğunu düşündüğüm hayali potaya bir turnike atmadan geçmem, merak etmeyin.

    unutmadan, diziyi mutlaka izleyin. netflix'te şimdiye kadar gördüğüm en kaliteli içerek, prodüksiyon muhteşem. ayrıca umarım şanlı lakers'la bir three-peat yapar da lebron, silerim bu entry'yi. we love this game!

  • niye vuruyorsunuz diyen bir manyağı içerir.

    benim de köpeğim var, ömrümün önemli bir kısmında da birden fazla köpek beslemişliğim var. yalnız şu durumda, bu denli güçlü ve hasar verebilecek bir köpek türünün saldırısında da "ponçik lütfen bırakır mısın, rica ediyorum" denilmez.

  • kesinlikle 36'lı monami pastel boya kalemi seti. benim hep 8'li idi.ezildim. hep "turuncuyu ödünç verir misin? hemen getiricem." dedim hep.

  • amma abartmışsınız amk. adam fake make yememiş, acil işi çıktığı için olay mahalinden ayrılmış. bi de dalga geçiyorlar.

  • ac/dc'nin kurucusu ve gitaristi angus young'a röportaj sırasında "bir bar grubundan stadları dolduran bir efsaneye dönüştünüz. bu hayatınızda neyi değiştirdi?" diye soruyorlar.

    "eskiden bir şeyleri taksitle alıyordum şimdi ise peşin. sadece bu değişti" cevabını veriyor.

    yani demek istediğim fiyat fark etmeksizin aklındaki şeyi peşin alıyorsan zenginsindir.

  • bir kere korkmadım onda da gözümü ambulansta açtım. yıllar önce trafikte biriyle tartışmıştım, artık kavga edecek kıvama geldik ben tam yumruğumu sıktım tiger uppercut yapacağım sırada elektrikler gitti ama sadece bende gitmiş. gözümü ambulansta açtım. sonra hastanede babama n'oldu dedim, ilk rauntta nakavt oldun dedi, herif tek yumrukla beni asfalta yapıştırmış. ben tabi umursamıyormuş gibi işi şakaya vurdum, ağzımı yamultup "adrian adrian" diye bağırdım hastanede.

    ilkokul birinci sınıftan sonra ilk kavgam bu olacaktı ve ben kendimi çok hazır hissediyordum. ama beni tek yumrukla harikalar diyarına gönderen bir boks hocasıymış. bir insan boks yapabilir, hobi olarak yapar profesyonel olarak yapar hiç sorun değil ama boks hocası nedir arkadaş. türkiye'de kaç tane boks hocası var bunların kaçı trafikte seyir halinde? zaten herif boks hocası gibi de değildi. senin benim gibi biri işte. insanda şans olsa arabadan fadıl fıdıllıoğlu gibi biri inerdi. neyse şikayetçi olmadım, o da özür diledi zaten. konu kapandı ama kafamdaki şişlik baki.

  • aynı aktiviteyi balıkesir'de yapması durumunda sadece 150 lira verecek futbolcu. o da; feribot+benzin+ yörsan tost,ayran+sinema(sabah 11:45 seansında kimse olmuyor...tek başına izlerdin)

    edit: bandırma'dan daha ucuz ve daha kısa hatta.