hesabın var mı? giriş yap

  • kisinin uyku sirasinda ruya gordugunun farkinda olmasi ve ruyasindaki olaylari kontrol edebilmesine verilen isim. becerebilirseniz mukemmel bir olaydir. genelde uykudan tam (bkz: rem) evresinde uyandirilip, tekrar uykuya dalarak gerceklestirilebilir. hatta ruyalariniza kaldiginiz yerden bile devam edebilirsiniz.
    bilimsel olarak ilk frederick van eden tarafindan aciklanmistir.

  • - annesi "valide"; babası "peder"dir.
    - peder "inşaat" işindedir.
    - herkese "kardeşim" dese de arkadaşları ve garsonlar "bilağder"dir.
    - nargilesi "elmalı"dır.
    - "marlboro light" içer.
    - "araba anahtarı" cebine sığmaz, masada durur.
    - gardırobunda annesi tarafından jilet gibi ütülenmiş "beyaz gömlek" olmazsa olmaz.
    - etrafındaki bütün kadınların adı "yavru"dur. yavruları almak farzdır.
    - ævieytor "güneş gözlüğü" saç modelinin tamamlayıcısıdır.
    - "kafa tokuşturmayı" sever.
    - "mekan sahibi"ni tanır ve mekanın sahibinin kendisini çok sevdiğini düşünür.
    - "geçen gün yine" çok içmiştir. (o kadar "çok" içmesine rağmen hala ağzına içmeyi öğrenememiştir.)
    - bir işiniz düşerse kesinlikle "halleder".
    - genel olarak hayatında "sıkıntı yok"tur.

  • bilimsel adı polianthes tuberosa olan sümbülteber, asparagaceae / kuşkonmazgiller familyasından, çok yıllık ve soğanlı bir bitkidir. anavatanı meksika ve güney amerika'dır. sıcak ve ılıman iklimlerde yetişmektedir.

    şerit şeklinde yaprakları vardır, çiçek tomurcukları glayöl gibi uzun bir sap üzerinde yer alır. alttaki tomurcuklarından itibaren çiçek açmaya başlar, bu nedenle tohum elde etmek istenmiyorsa solan çiçekleri koparılırsa iyi olur.
    sümbülteber çiçekleri beyaz renkli, katmerli ve çok güzel kokuludur. doğal olarak yetişenlerin çiçekleri yalınkat olur. yaz aylarından başlayarak kışa kadar çiçek açar.

    sümbülteber çiçeklerinin uzun ömürlü olmasından dolayı, kesme çiçek olarak da yetiştirilmektedir. esansı, kozmetik ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.
    200 gr. sümbülteber esansı bir ton tomurcuktan elde edilmektedir. bu nedenle en pahalı parfümler arasında yer almaktadır.

    sümbülteber, güneşli yerleri ve gübreli, kumlu toprakları sever. soğanla üretilir. fazla sulama ve geçirgen olmayan topraklar, soğanlarının çürümesine neden olmaktadır. kıyı bölgelerimizde, kışın soğanlarını sökmeye gerek yoktur..

    içinde sümbülteber olan parfümler çok fazla. kokusu çok olgun ve yoğun.

    - christian dior poison
    - micheal kors micheal
    - gucci bloom
    - givenchy l’inderdit edp
    - oriflame sublime nature tuberose
    - frederic malle carnal flower
    - robert piguet fracas
    - franck boclet cocaine
    - memo marfa
    - amouage love tuberose

  • pkk'lı itler bunlar.
    bunlar yıllardır odtü ve boğaziçi'nin en düşük puanlı, en dandik sözel bölümlerinde okuyup teröristlik yaparlar.
    üniversite sınavında kötü puan alıp o dandik sözel bölümlere girerler, sonra da terörist eylem yaparken "biz odtü'lüyüz, boğaziçi'liyiz, biz ülkenin zeki, okumuş, aydın kesimiyiz." falan derler. bu şekilde okulun adını kullanıp algı yaratmaya çalışırlar.
    o üniversitelerin geçekten zeki ve başarılı öğrencilerin okuduğu yüksek puanlı mühendislik bölümlerinde bunları hiç göremezsiniz. hatta, bu köpekler devamlı olay çıkarırlar ve iyi bölümlerde okuyan çocukları da rahatsız edip onların da eğitimlerine zarar verirler.
    bunlar beyinsiz hain köpeklerdir.
    bunlar uygun ortamı bulunca okulu işgal eder, yakıp yıkar, milletin eğitim hakkını gasp eder.

    edit: bu entri için " pkk'ya karşı diye debe'ye girmiş." diyenler var. zoruna gitmiş bazı tiplerin. ekşi sözlük'te hep pkk güzellemesi yapanların, türk düşmanlarının, türkiye düşmanlarının entrileri mi debe'ye girsin?
    tanıyın kardeşim bunları.
    uyanık olun.
    güçsüz oldukları için mecburen barış sevdalısı, sevgi kelebeği ayağı yapan bu lavuklar ellerine güç geçse bizi asıp keserler.

  • ondort yasimdaydim, artik zamani geldi dediler en cok da surekli hastalanarak onlara cektirdigim zulumu azaltmak icin olmali bademciklerimden kurtulmak icin beni ameliyat ettirmeye karar verdiler. okullar subat tatiline girmisti, kotu gri bir ankara kisinda otobus ve dolmusla elimde torba hastaneye gittik uvey annemle. ankara hastanesine gittik, doktoru gorduk, bana kalacagim odayi gosterdiler. tek kisilik oda, babam oyle olsun demis, sagolsun. doktor, "simdi sen dinlen, ameliyat yarina" dedi. uvey annem cocuklar evde yanliz dedi, beni birakip gitti. gunun geri kalan kisminda kitap okudum. gece lambasini acik birakip yattim, hastanenin sesleri acilip kapanan kapilarin sesleri giderek kesildi. uyumusum.
    sabah doktor geldiginde pencereden disari bakiyordum. "yok mu yaninda kimse?" dedi. "yok", dedim, "herkesin isi gucu var". "tamam o zaman hadi gidelim dedi", uzun koridorlardan gecip ameliyathane olmasi gereken yere vardik. "seni uyutamam, yaninda buyuk yok, zaten de bu ameliyatta kimse uyutulmaz, onun icin simdi sen sandalyeye otur" dedi. oturdum. "bademciklerine igne yapacagim, onlari uyusturacagim, ve alacagim, hic acimayacak, tamam mi?" basimi salladim, doktor simdi dusunuyorum da otuz kusur yaslarinda olmaliydi, bana cok yasli gorunuyordu o zaman tabii, koskocaman adam, canin acimayacak diyorsa acimaz herhalde diye dusundum. yanilmisim.
    onume oturdu, yandaki masadan buyuk bir siringa aldi ve igne takti. gozume koskocaman gorunen o igneyi bademciklerimin etrafina batirip cikardikca gozlerimden sesizce gelen yaslari "ne var bunda aglananacak, koskocaman kizsin sen" diyerek gene kendisi sildi. "bitti artik, bundan sonra acimayacak, tamam mi?" bu sefer basimi sallamadim, yalan soylemisti ve ben ona olan inancimi yitirmistim.
    "simdi bademciklerini alacagim, cok surmez hemen biter, sen sessiz dur tamam mi?"
    agzima giren makasi gorunce gozlerimi kapadim, annemi istiyorum dedim icimden, anne neredesin, keske yanimda olsaydin simdi. ama makas agzima girmisti bir kere, hic acimasizca kesiyordu bir yerlerimi; kirt-kirt-kirt-kirt-kirt. doktorun soluklari kalbimin gumburdeyen sesine karisiyor kulaklarima doluyor, basimi donduruyordu. kirt-kirt-kirt-kirt. anne neredesin?
    "tukur simdi" doktor ellerimi tuttu, "buz kesmissin, bak simdi seni yatagina goturup yatiracagiz, dinlenirsin, tamam mi?" tamam degil dedim icimden, beni kestin, sesini duydum, artik tamam degilim. doktor beni odama yolladi, uzun koridorlardan gecip odama geldik. yattim.
    yatagin basinda duran masanin ustundeki siyah klasik telefon oglene dogru caldi. babamdi.
    "nasilsin kizim?"
    "iyiyim baba"
    "istedigin birsey var mi?"
    biraz ilgi, biraz sevkat, tutulacak sicak bir el demedim ona.
    "hayir baba, tesekkur ederim."
    "hadi yat uyu, iki gune kalmaz iyilesirsin"
    "evet, tesekkur ederim"
    ertesi gunu cok kotu oldum, sanki olmayan bademciklerim gene sismistii ve bu sefer artik sesim de cikmiyordu, yataktan hic kalkmadim, doktor geldi beni gormeye, "kimse yok mu yaninda? yanliz misin?" basimi salladim evet babindan. " "hmmmm, sana mecmua getireyim mi, biraz eglenirsin" kalkti gitti bir muddet sonra elinde bir suru mecmuaya geri geldi. "bak fotoroman da var, sever misin?" basimi salladim. fotoromani kim sevmezdi ki o zamanlar? "al oku, ben de burada senin yaninda oturayim, kitabimi okuyayaim."
    o hastanede dort bes gun kalmis olmaliyim, babam ve annem telefonla hatirimi sordular birkac kere, yanima doktorla hemsireden baska kimse gelmedi. aksam yemeginden sonra yarim saat icin bile olsa doktorum bana getirecegi gazeteleri mecmualari nereden buluyorsa buluyor getiriyordu. o kitaplarini okurken ben mecmualarima bakiyordum. son gece ertesi gunu beni taburcu edecegini soyledi. "ama birisinin gelip seni goturmesi lazim, seni kendi basina birakamam kapiya" gulustuk. "uvey annem gelecek sanirim", dedim. "eh nihayet" dedi.
    ertsi sabah beni taburcu ederken tokalastik. ona tesekkur ederken ameliyat icin degil ama sonrasi icin demedim.
    "cok iyi doktorsunuz" dedim, "bir gun ben de sizin gibi bir doktor olmayi isterim"
    kucukcuk cocukmusum gibi burnumu fiskeledi. "daha iyilerini olacaksin sen"
    gene yalan soylemisti, doktor olmayacaktim.

  • "ama onlar ekmeğinin peşinde, aralarında iyi olanlar da var"cıların az sonra damlayacağı başlıktır.

  • o ders anlatır gibi üslubu beni hasta eden yazar. okuduğum üçüncü kitabından sonra diğerlerini okuyamaz hale geldim. “düşünceler mükemmel davranışlar kusurludur.” bu tarz tanım cümleleri tadında, kurgu olarak sağlam ama insanı bir süre sonra irite eden bilgece olduğunu sandığı üslubu bir süre sonra kitabı kaldırıp atma hissi veriyor insana. ayrıca şu tarz çıkarımlardan vardığı mantıklı gibi görünen sonuçlar da sürekli tekrar ettikçe insanı deli eden cinsten: “alfabenin ilk harfi a ve son harfi z’dir. tanrı şeytanı cennetten kovduğu sırada gökyüzünde gezmekte olan kuşun isminin iskeletini bu iki harf oluşturur; anza kuşu. “çile” kelimesi ise orta amerika yerlilerinin dillerinde a ve z harfleriyle yazılır ve simgesi anza kuşudur. bu nedenle insan çile çekmeye muhtaç kılınmıştır ve cehennem insanın kaçamayacağı kaderidir.” lanet olsun.

    edit: ahaha, moderasyon bunu görür mü bilmiyorum ama ekşi şeylere eklenen bu içerik gerçekten bir cehaletin fotoğrafı. arkadaşlar, sevgili ekşi şeyler editörleri, burada tırnak için belirttiğim şey, hakan günday'a ait değil, ait olsa bile iğrenç bir şey zaten. bunu nefis diye koymanızı anlayabilirim fakat bi entrynin tamamını okuyun. şu tarz çıkarımları var adamın diyerek salladım bir şey. bilginiz olsun, yarın bir gün adam gelir bu benim sözüm değil der, iyi bir hayalle başlayan ekşi şeyler projesi elden ayağa düşer. uyarımı yaptım, benden çıktı olay.