hesabın var mı? giriş yap

  • varlık felsefesi diğer bir ifadeyle varlık bilimidir. temel konusu ve sorunu "varlık" kavramıdır. genel bir çerçeve çizmemiz gerekir ise varlıkla ve varlığın kanıtlanması ile ilgilenen metafiziğin bir dalı olan disiplindir. burada ilgilenilen husus fiziki bir varlık değildir. soyut ve geniş kapsamlı bir varlık kavramı içinde varlığı inceleyen ve var olma eylemini değerlendiren disiplindir. yani görünen ve hissedilen varlıkların arkasındaki oluşumu ve gerçekliği incelemektedir. dolayısıyla, modern bilimlerden ayrılmakta ve metafizik altında incelenmektedir. bu sebeple metafizik kavramının da incelenmesi gerekir.

    metafizik ,duyularla kavranamayan varlık ve olguların yapısını ve nedenini akıl ve sezgi yoluyla inceleyen felsefe disiplinidir. soyut bir evrende çalışılmaktadır. düşünce ve bilim gelişmeden önce din felsefesinden bilim felsefesine bir çok farklı disiplin de metafizik felsefesinin altında incelenmekteydi. ancak, gelişen bilim ve düşünce ile her biri ayrı birer disiplin olarak kabul edilmiştir.

    ontolojinin cevaplarını aradığı sorulardan bazıları şunlardır:

    bilgi kuramı nedir?, varlık nedir?, varoluş nedir?, fiziksel nesneler nelerdir?, bir fiziksel nesnenin var olduğu söylemini kanıtlamak mümkün müdür?, bir nesnenin özellikleri veya ilişkileri nedir ve bunlar nesneyle nasıl ilişkilidir?, var oluş bir özellik midir?, bir nesne ne zaman yok olur, ne zaman değişir?

    varlığın niceliğiyle ilgili görüşler:

    varlığı niceliksel açıdan inceleyen düşünürler birden çok görüş ortaya çıkarmışlardır. bunlar:

    a. tekçilik (monizm): bu düşünceyi savunanlara göre, var olan her şey tek bir gerçeklikten oluşmaktadır. thales, hegel, marx bu düşünceyi savunan başlıca monist filozoflardır.

    b. ikicilik (düalizm): bu düşünceyi savunanlara göre, var olan her şey aynı olarak değerlendirilemeyen iki farklı olgudan oluşmaktadır (ruh ve beden). descartes başlıca düalist filozoftur.

    c. çokçuluk (plüralizm): varlığın tek ya da iki değişkene bağlı olmadığını, birden çok etken ve olgunun var olduğunu savunanlar tarafından benimsenen kavramdır. empedokles plüralist anlayışa sahip bir filozoftur. burada doğa filozoflarının arkhe teorisi de söz konusudur.

    varlığın niteliğine ilişkin görüşler:

    a. varlığı "oluş" olarak kabul edenler: evrenin sürekli bir değişim ve oluş halinde olduğunu kabul ederler. herakleitos ve alfred n. whitehead tarafından savunulmuştur.

    b. varlığı "idea" olarak kabul edenler: varlığın ilk ve en önemli ögesi ideadır. varlık idealar ve nesneler olarak iki farklı evrende bulunmaktadır (idealizm). platon, aristoteles, farabi ve hegel tarafından savunulmuştur.

    c. varlığı "madde" olarak kabul edenler: bu görüşe göre var olan veya gerçek olan sadece maddedir, evrenin asıl temelidir (materyalizm). demokritos, hobbes, marx başlıca savunucularındandır.

    d. varlığı "hem madde hem ruh" olarak kabul edenler: idealizm ve materyalizm arasında bir bağ kurmuştur (dualizm). descartes en önemli temsilcisidir.

    e. varlığı "fenomen" olarak kabul edenler: bilme yeteneğinin temelinde bulunan bi-lincin belirlediği varlık fenomendir. bu görüşü savunanlara göre, varlık fenomenlerden ibarettir ve özün bilgisine sezgisel olarak ulaşılabilir (fenemenoloji). edmund husserl en önemli temsilcisidir.

    varlık felsefesinin temel kavramları:

    arkhe: töz-öz-cevherdir. bütün varlıkların ana maddesidir.

    metafizik: duyusal olarak algılanamayan, kanıtlanamayan varlıkları inceleyen felsefe dalıdır.

    madde: insan bilincinden bağımsız olarak var olan, duyularla algılanan varlık.

    idea: değişmeden kalan, öncesiz ve sonrasız olan, var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç duymayan, mükemmel varlık.

  • aşiretten bir milletvekili çıkar “bir yanlış anlaşılma olmuş” der, olay kapanır. zaten kim uğraşacak devletin malına, doktoruna zarar veren 100 tane şerefsizi bulmaya?

  • hakikaten irice bir yürek gerektiren eylem. bundan tiksinen adamın sevgiden ne anladığını merak ediyorum açıkçası. kadın olsun, erkek olsun fark etmez.

    bir yıl sonra: başlık başa kalmış... işbu entry uçup gidene cevab idi.

  • roma'da yemek yediğimiz minik bir restaurantta arkadaşıma "burda herkes türke benziyor. şu arkandaki adama bak, bildiğin allaaan konyalısı" dememle birlikte adamın masaya gelip "aaa siz de mi konyalısınız yoksa?" demesi. kibarlığıyla ezmesi, kemkümlerime ve bize her yer konya gibi salak bir espiriyle sıvamama bile gülmesi.

    italya denince aklıma yerin dibine girdiğim bu sahnenin gelmesi çok acı.

  • her gün karşılaştığım durum.
    pediatride diyetisyenim. polikliniğe gelen çocukların çoğu obez. her gün en az biri çocuğunun kilosuyla dalga geçiyor. çocuk mahcup oluyor, kiminin gözü doluyor, kimi hırçınlaşıp annesine vuruyor. işte o an ben de o anneye karşı cephe alıyorum.

    -sizin de fazla kilonuz var. ailesel herhalde. (o an kendini yoklamasını izlemek çok hoşuma gidiyor.)
    (bkz: zevk alınan ufak sapıklıklar)
    hemen bahaneleri sıralarlar:doğum, hormon, ilaç vb.
    -evde abur cubur bulunduruyor musunuz?
    -kızartma yapıyor musunuz?
    *yanıt evetse anneye kendim ettim, kendim buldum nedir itinayla öğretilir.
    -kahvaltı hazırlıyor musunuz?
    -dışarıdan ne sıklıkla yemek yiyorsunuz?

    sonra o çocuğun anneye attığı oh olsunbakışı ve bana attığı gülücüğün tadını çıkararak beslenmesinin nasıl olması gerektiğini anlatırım. bazı anneler direnç gösteriyor ve "sen yemezsin, biz yeriz" diyor. o çocuğu her şekilde ötekileştiriyor.

    çocuk istismarı nasıl yapılır gösteriyor. ben de bunu ona anlatıyorum.
    o çocuk sizin hatalarınız nedeniyle burada. o bugüne kadar size uyum sağlamış, artık siz ona ve yeni düzenine uyum sağlayıp destek olacaksınız.

    çocuğa sana yeme dediğim hiç bir şeyi evdekiler de yemiyecek dediğimde zafer çığlığı atan oluyor.

    bu anne benim nazarımda kendi hatasını çocuğa suç atarak örtbas etmeye çalışan insandır. yemezler.. yedirmezler..

    ekleme: bir yazar arkadaşımız babaları sormuş, güncelleme gereği duydum. başlık anne davranışı ile ilgili olduğu için babaya yer vermemiştim. bir de genelde mutfak anneden geçiyor. olayın kaynağında genelde onlar var.

    *polikliniğe çocuklar genelde anneleriyle geliyor. anne, baba, çocuk üçlüsü geldiğinde ya her iki ebeveyn de anlayışlı ve destekçi ya da ikisi de eleştirel ve baskıcı.
    baba anneyi eleştiriyor çocuğa bakamıyorsun diye, anne çocuğa yükleniyor.
    *sadece baba ile gelen çocuk da oluyor. babaların derdi genelde diyetin yazılı olduğu o "bir kağıdı" alıp gitmek. anlattıklarımı çoğu kez dinlemiyorlar. çocuk için var olan babanın yokluğu durumu..
    * boşanmış anne babanın çocuklarının durumu karışık. bir ebeveyn özen gösterirken diğeri es geçebiliyor. genelde baba, kendi ailesinden destek alıyor. aile büyükleri çocuğu abur cuburla şımartıyor ya da beslenme düzenine uymak külfet oluyor.
    * boşanmış ya da bir arada, her şekilde anne baba desteği alan çocuklar şanslı, her konuda destekten söz ediyorum elbette.

    aileden bağımsız okullarda tüketilen öğünlerin de denetlenmesi gerek. beslenme saatine çikolatalı ekmek, kızartılmış patates isteyen öğretmen var. şimdi bu çocukların sorunu aslında çok faktörden etkileniyor.

  • çüş amk o kadar tuz artı soda tansiyondan beyin kanaması geçirmeseler iyi. limonun da yarısını heba etti amk.

  • "ne güzel yazmişsin jokond abla ellerine sağlık" diye mesaj geldi geçenlerde.
    ulan karı, kız yerine konulurken bile yavru, fıstık olamadık bir türlü. abla diyor yahu!

  • yeni kaynatılıp hafif ılıtılmış süt
    tam bir çocukluk dönemi travması. üst kat komşumuzda misafirlikteyim. evin annesi hacer teyze sağolsun öküz doyuran boy bardakta süt getirdi.
    ben normalde süt içmem, hele sıcağa yakın asla.
    kendi kızına (benden 4-5 yaş büyük) döndü dedi ki, "bak nilüfer, sen içmek istemiyorsun ama .... nasıl içiyor gör de örnek al" diye uzattı sütü bana.
    ya ben görev bilinci insanıyım yazık günah değil mi bana?
    sütün tepesinde de kaymak oluşmuş yeni kaynadığı için.
    ben o görev bilinciyle diktim sütü kafama nefes almadan içmeye çalışıyorum.
    içtim de.
    (gördün mü nilüfer içtim? pislik nilüfer.)
    midem ağzıma geliyor, kustum kusacağım tutuyorum kendimi.
    kapı çaldı annemler almaya geldi beni. ben nasıl koşuyorum kapıya, aşağı eve ineyim de orada kusayım ayıp olmasın hacer teyzeye diye.
    annemle hacer teyzenin muhabbet edesi tuttu mu... kapıda bık bık konuşuyorlar. annemi iteliyorum gidelim diye, dur diyor. ben kusma suratı emojisi gibi durdum durdum. en sonunda bir patlamışım, ortalık suç mahalline döndü.
    duvar, yerler, tüm antre süt içinde.
    "aaaa" diyorlar.
    ne "aaaa"??? ben elimden geleni yaptım, suç sizin! nilüfer de odasından çıkmış bana bakıyor.
    (bok iç nilüfer.)
    daha da ılık süt içmedim ben.

    edit: "ışık ılık süt iç" diyerek beni yeşillendiren ve yeşillendirmeyi düşünen, ilkokul fişleriyle cebelleşmiş tüm arkadaşlara selam ederim.