hesabın var mı? giriş yap

  • hayatimda izledigim ve muhtemelen izleyip izleyebilecegim en guzel cizgi-dizidir.

    ayni zamanda tüm ortaokul, lise, universiteye hazirlandigim ve ihtiyacim olan her donemde "gereklilik kipi"ni hic unutmamama yardimci olmus dizidir.

    meli-meli sipidik oldurmeli.

  • izlerken inanamadığım durumdur. üst üste beş haber oldu, akp'yi öven hiçbir cümle olmadığı gibi ince ince sürekli eleştiriyorlar.
    bir örnek vereyim, soylu'nun "kendinize gelin ayıp yahu" dediği kadına şiddet olayları haberlerini verdikten hemen sonra kadın spiker "kendinize gelin demek kolay elbette" dedi ve bu haberin ardından üst üste iki tane kadın cinayeti haberi verdiler. şu anda da kadın cinayeti sayıları üzerine konuşuyor spiker. ilginç bir durum.

  • fotoğraf, el izi ve kimlik bilgilerinin azami 1-2 mb tutacağını düşünürsek, muhtemelen flash disc olarak da kullanabileceğiz. ben 1-2 sene bekleyip 32 gb'lik 3g'li kimlikleri bekleyeceğim.

  • --- spoiler ---
    kuru yapraklarla dolu bir mecrada yürürken atılan adımlardan dolayı hışır hışır sesler çıkar.öndeki döner ve şşşş der.sonra aynı adımlarla aynı mecrada yürümeye devam ederlerken bu sefer hışırtı çıkmaz.
    --- spoiler ---

  • müthiş bir bahanenin arkasına saklanarak, tacizciliğini masumane kılmaya çalışan yazar.

    bilmiyormuş. hadi ya? kitaplarında uzun uzun çözümlemeler yapan bir yazar, faillik eyleminin sonuçlarını, tacizin nerede başladığını, kişinin bedensel bütünlüğünü ihlâl etmenin sonucunu bilmiyor. çok enteresan gerçekten.

    eğer bu açıklama şahıs ifşa olmadan önce yapılmış olsaydı en azından samimi bir şekilde pişman olduğu düşünülebilirdi. ama ifşa olduktan sonra üstelik okuyan herkesi aptal yerine koyan bir üslupla yapıldı.

    açıkçası hayal kırıklığı benim için. zira kendisi okuduğum ve beğendiğim bir yazardı. ama kimsenin iyi yazarlığı, insanların bedensel ve psikolojik dokunulmazlığından önemli değil.

    sen de adının sonuna bir t koyabilirsin hasan.

  • yunan efsanesine göre theseus gemisiyle birlikte girit'ten zaferle dönünce atinalılar, theseus'un gemisi'nin hatıra olarak korunmasına karar verirler. geminin tahtaları eskidikçe yenileriyle değiştirilir. (bkz: restorasyon) bir zaman sonra geminin tüm parçaları değiştirilmiş hale gelir. bu durumda gemi hala theseus'un gemisi midir?

    gemide girit'te fiziksel olarak bulunmuş hiçbir parça kalmamıştır. dolayısıyla artık bu gemi o gemi değildir diyenlere hak verebiliriz. öyleyse bu gemi tam olarak hangi tahtasını kaybettikten sonra theseus'un gemisi olma vasfını yitirmiştir? heraklitos bu durumu bir paradoks olarak kabul etmeyip, geminin zaten atina'ya geldiğinin ertesi günü bile aynı gemi olmadığını, aynı gemide iki defa yıkanılamayacağını söyler.*

    aristo maddeyi meydana getiren dört sebep sıralar: şekil, madde, amaç, etkin neden. maddenin ne olduğunu belirleyen şey şekli olduğuna göre gemi hala aynı gemidir. üstelik geminin bulunuş sebebi, amacı da değişmemiştir.

    paradoks bu kadarla sınırlı değildir. geminin değiştirilen her parçası saklanmış olsa ve bunlarla ikinci bir gemi yapılırsa ne olur? eski parçalarla yapılan gemi theseus'un gemisi olur mu? cevap evetse, bu durumda iki tane mi theseus'un gemisi olur? yoksa eskinin dirilmesi yeni parçalara sahip geminin sıfatını kaybetmesine mi sebep olur?

    1 yılda vücudumuzdaki atomların neredeyse hepsi değişmiş oluyor. yeni atomları genlerimizdeki kodlara göre -ki genlerimizi oluşturan atomlar da değişiyor- tekrar dizdiğimizden aynı görünüyoruz ama 1 yıl önceki yapı taşlarımızın hiçbiri bizimle değil.

    konu bir bakıma madde ve mana çatışmasıdır. atinalılar theseus'un gemisi'nin onlara kazandırdıklarını unutmamışlardı. zamanla parçaları değişse de taşıdığı anlam onlar için değişmemişti.

    bizi biz yapan nedir? sevip değer verdiğimiz insanlar tam olarak hangi noktadan sonra o artık benim sevdiğim x değil noktasına ulaşır? hangi tahtaları değiştikten sonra? veya bizim hangi tahtamız değiştikten sonra?

  • ne intel ik ne de kapitalizmin bu oyunda suçu yok.

    psikopat yıllarca ailesinden ve arkadaşlarından kendisini saklayabildiyse yılda bir kez görüştüğü ik dan tabii ki saklar.
    iyi okullarda okumak, çok para kazanmak, aileden sevgi görmek psikopatlığı geçirmiyor, belki fakir ve eğitimsiz bir insana göre daha iyi sakladığı için farkedilmeden yaşamasına yol açıyor ama kesinlikle yok etmiyor.

    öte yandan intel, samsung, unilever gibi şriketlerin şahısların psikopatça tavırlarını başarıya giden yol olarak görüp destekledikleri de bir gerçek.
    uzun yıllar samsung , unileverin belli markaları, mastercard vs bakan ajanslarda çalıştım. müşterilerimin ortak özelliği kendilerinde diğer insanları rahatsız etme hakkı olduğunu sanmalarıydı.
    kaba olmak, başkalarını kırmak, olmayacak bir işi zorlamak, mesai saatleri dışında taciz edercesine aramak onlar için “utana sıkala” yapılan eylemler değildi, aksine başarı göstergesiydi.
    yani 23.45 de revizyon için aramak “adanmışlık”, 1 iş parasına 3 iş çıkartmak için karşı şirketi tehdit etmek “iyi pazarlık” , ekibindeki bir insana kafayı takıp onu insanların önünde rezil edercesine sürekli yermek “liderlik”.
    hal böyle olunca ahlaksızca hırsı insanlar başarılı oluyor, makul insanlar ise alt kademelerde yer alıyor çünkü adamın / kadının patronu çıkıp “evet haklısın gülsu çalışması çok zor ve problemli ama sayesinde 2 liralık işi 1 liraya ve 5 hafta yerine 4 haftada bitirdik o yüzden şirketimiz için değerli bir “asset” “ diyebiliyor. yani ahlaksızlık, tehdit, kabalık şirket çıkarını sağladığı sürece ödüllendiriliyor, böyle olmayanlar “vasat” olarak kalıyor...

    cihan açarmana geri dönersek.
    hırslı ama vasat.

    kimse alınmasın 1999 yılında bilgi üniversitesine girmek dünyanın en kolay şeyiydi, öss den barajı geçmeniz bile yeterli oluyordu neredeyse (açıkçası bizim okulda bilgi 2003-2004 yıllarına kadar öss de istediğini kazanamayanların gittiği okul olarak kaldı.) o nedenle 1999 yılında bilgiyi kazanmış birisine akıllı diyemeyeceğim, ortaokul-lise eğitimini yazmadığına göre vasat bir okuldan. robert, alman vs olsa onu da büyük harflerle yazardı mutlaka.

    mutluluğu bile “türkiyede en mutlu ilk 10 aile arasında girerdik” diyerek sıralandıran manevi derinlikten yoksun bir babanın verdiği hırsla yaşamış. düşünsenize mutluluğunuzu bile sıralandırmanız gereken bir ortamda büyüyorsunuz...

  • gülmek zor şu günlerde.
    yarılmak ateş pahası.
    ağlanacak hale düştük,
    acı bir tebessüm hatırası;

    nasrettin hoca bir gün hava alsın diye eşeğini dama çıkarmış. bir süre sonra artık yeterli diyerek eşeği indirmeye çalışmış ama bir türlü indirememiş. en son pes edip "ne halin varsa gör" demiş ve aşağı inmiş. oynama alanı bulan eşek hoplamış, zıplamış ve en son damla birlikte aşağı düşerek ölmüş. âkibeti ibretle izleyen hoca bu olaydan şu dersi çıkarmış:

    "demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen hem bulunduğu yere zarar veriyor hem de kendine"

  • geçenlerde iş yerinden arkadaşım, eşi ve küçük oğlu misafirliğe geldiler. aslında gün içinde arayıp beraber program yapalım minvalinde bir şey söyledi arkadaşım ama bunu usulünce reddettim.
    neyse bu defa dönüş yolunda olduğumuz için eşi eşimi arayıp yarım saatliğine geçerken gelicez 15 dk. sonra oradayız demiş:)
    neyse kaçış yok gibi, gelebilir miyiz diyene gelme denmez.
    neyse efendim geldiklerinde akşam saat 8 'di.
    oturup muhabbet ediyoruz, bizim kız sağ olsun hiç durmuyor hep bir huysuzluk. laf lafı açıyor arada balkona bir salona çıkıyoruz saat oldu gece 12.
    arkadaşım kalkalım diyor eşine eşi cevap dahi vermiyor. ben de yarın iş falan yok oturuyoruz diyorum dilimin ucuyla. bir böyle, iki böyle, beş böyle belki ara ara arkadaşım eşine 10 defa hadi kalkalım dedi :)
    artık arkadaşım kalkalım uykum geldi dediğinde ben de dayanamadım baktım yine yengeden ses yok, benim de uykum geldi dedim. saat 3 oldu bu arada.
    yahu ayıptır ya. ev sahibi tabi ki gidelim dediğinizde oturun diyecek.