hesabın var mı? giriş yap

  • kurnazca bir laf. öpüşmenin aslında ahlaksızca olduğunu ancak tahammül ettiklerini demeye getiriyor. o meşhur hoşgörüleri gibi bir şey, yani yaptığınız şey için aslında sizi öldürmemiz gerekir ama yaşamanıza izin veriyoruz büyüklüğü.

  • babasının sorumsuzluğuna annesinin ise daha rahat televizyon izleme densizliğine kurban giden çocuktur

  • office'in en öngörülemez karakteri. tam bir wild card. ve bence göründüğünden daha derin bir karakter.

    diziye ilk başladığında bugüne kadar gördüğün hiçbir karaktere benzememesi ile ve belki biraz da diğer karakterlerin tepkilerinden etkilenerek en nefret ettiğin karakter oluyor. iğrenç espriler yapan, inanılmaz cahil biri gibi geliyor insana önce. o konuşurken duvarlar üzerine geliyor. yeter be adam diyorsun.

    biraz daha iyi tanıyınca özünde kötülük olmadığını anlıyorsun. aslında kullandığı kelimeleri kötü niyetle kullanmadığını, yaptığı şakaların çoğunlukla herhangi bir gizli anlam içermediğini anlıyorsun. tek istediği yaptığı şakalara gülünmesi olan dışlanmış bir adam görüp üzülüyorsun.

    ve sonra insanların michael scott'a biraz haksızlık ettiğini düşünmeye başlıyorsun. şakaları sosyal açıdan uygunsuz olsa da daha iyisini bilmediği için böyle şakalar yaptığını anlıyorsun, ve onları göz ardı etmeye alışıyorsun.

    sonra, michael scott'ın çocukluğuna ve kişisel yaşamına biraz daha eğildiklerinde taşlar yerine oturuyor ve onu sevmeye başlıyorsun.

    benim için michael scott'ın karakter gelişiminde ve izleyici üzerinde uyandırdığı hislerin belirlenmesinde birkaç kırılma anı var.

    --- spoiler ---

    en önemlisi bence çocukların işe geldiği bölümde onlara izlettiği kaset. michael'ın bu garip kişiliğinin çocukluktan beri devam ettiğini ve sebebinin de akranları tarafından dışlanması olduğunu anlıyoruz.

    çocukların acımasızlığı ile başlayan bir süreç sonunda 40lı yaşlarda bile iletişim kuramayan, tek istediği şakalaşıp eğlenebileceği arkadaşlara sahip olmak olan bir çocuk adam olmuş michael.

    belki de hep dışlanıp hor görüldüğü için sosyal ortamlarda nasıl davranması gerektiğini kavrayamamış. işinde başarılı olup terfi alması bile insanların saygısını kazanmaya yetmemiş.

    kafamda kaldığı kadarıyla, sanırım ilk kez bu bölümle michael için üzülüyor ve onu anlayıp ona sempati beslemeye başlıyoruz.

    kronolojik olarak doğru olmayabilir ama sanırım bu sıralarda, belediye ile işi bağlamak için jan ve michael belediyeden bir adamı yemeğe çıkarıyorlar. bu bölümde ilk kez michael'ın satış elemanı olduğu yıllardaki performansı hakkında ipucu ediniyoruz. ve iyi bir satış elemanı olmasının şans veya rastlantı olmadığını, michael'ın satış yaptığı insanları iyi tanıyarak başarılı olduğunu görüyoruz. aslında göründüğü kadar aptal biri olmadığını jan ile birlikte fark ediyoruz.

    daha sonra, kampa davet edilmediği için kendi kendine kampa gitme kararı aldığı bölümde de ilk kez michael scott'ın aslında gerçekten de iyi bir patron olduğunu anlıyoruz.

    ofisi idare etsin diye bıraktığı jim, her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor ve michael scott'ı michael scott yapan sahnelerden biri bence geri döndüğünde konferans odasında jim ile yaptıkları konuşmadır.

    o konuşma sonunda fark ediyoruz ki michael aslında kafasına göre hareket eden boş beleş biri değil. birlikte çalıştığı insanları da öyle ya da böyle tanımış, deneyimli bir yönetici. insanlar için sağlamaya çalıştığı bir iş ortamı var. orası gerçekten de onun ailesi gibi.

    sonra, jan'in dava sürecinde yaşadığı şeyler ile de, o güne dek yaptığı işi çok gördüğümüz (veya daha fazlası olamaz zaten dediğimiz) michael'ın aslında çok daha iyi yerleri hak eden bir karakteri olduğunu görüyoruz. bütün hayatını ona hiç saygı duymayan bir şirkete adamış ve hiç karşılığını alamamış bir çalışan.

    ve son olarak holly'nin gönderilmesini telafi etmek için yolladıkları kanada gezisi dönüşünde david wallace ile telefonda yaptığı konuşma çok önemli.

    bütün sadakatini sunup karşılığında bir tutam saygı beklediği şirketin ona karşı olan düşmancıl tutumunu fark ettiği o andan sonra daha başka bir michael var.

    o ana dek hep insanlara değerini anlatmaya ve kendini kabul ettirmeye çalışan biriyken o andan sonra kendi değerinin farkına varıyor michael.

    çünkü gerçekten de dunder mifflin michael scott'ın ne kadar yüksekten uçabileceğini bilmiyor.

    kendi şirketini kurma macerasından sonra geri döndüğünde kendini kanıtlamış biri olarak dönüyor.

    --- spoiler ---

    biri benden michael scott'ın özetini istese bu sahneleri izletirdim.

    her şeye rağmen michael hep biraz sinir bozucu bir karakter olarak kalıyor ama michael'ın kafasının çalışma şeklini çözdükten sonra onu öyle kabul ediyor ve ona karşı bağışıklık geliştiriyorsun.

    ve michael'ın olmadığı bir ofisin ne kadar kötü olduğunu ise maalesef izleyip görüyorsun.

    michael scott ilk lokmada nefret edip sonra vazgeçemediğin bir yemek gibi. bazen onu yemekten sıkılsan da onsuz bir hayat düşünemiyorsun.

    bu arada, bazen steve carell'in mimiklerini donald trump'a benzetiyorum. neden bilmiyorum.

  • mümkündür.
    senede ancak iki kere yaşadığı muhitten çıkabilen, onda da ya nicedir ağrıyan beli için doktora, ya da yeğeninin düğününe giden, kendi iradesiyle markete ya da mağazaya girip birkaç parça şey almaya dahi imkanı olmayan milyonlarca kadın yaşıyor şu ülkede.

    hatta benim teyzemdir bu. köyden neredeyse hiç çıkmamıştır, öyle başlığı açan arkadaşın annesi gibi tavuk döner yemeye dahi gidememiştir oğlunu yanına alıp. bir akşamüstü çıkıp eşiyle kahve içmemiş, bir mağazadan kendisi beğenerek etek seçememiştir hiç. hazır satın alıp yiyebileceği her şey lükstür onun için; bir poğaça versen eline, yolda yemez öyle, eve gelene kadar saklar da yanına çay demler...

    nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz bilmiyorum ki...

  • tüm kadınlar öyledir demek çok büyük haksızlık olur. ama aralarında böyle bir kesim gerçekten var.

    üniversite 1. sınıfın ilk döneminde davutpaşanın çılgın yokuşunda otosptop çekiyordum, erkeğim diye almıyordu şerefsizler. kız görünce el freni çekiyolardı. bende teknik resim çantasıyla gülümseyerek çıkıyordum o yokuşu, geziniyordum koridorlarda hiç bi allahın kulu bakmıyordu

    2. dönem bmw'yle gelip gitmeye başladım. bmw dediğimde yanlış anlaşılmasın 6 serisi, z4 falan değil, alt tarafı 1 serisi

    ulan bırak bakmayı, tek dönemde 4 defa sileceğimin altında not buldum lan. 3 defa fakültenin önünde tek başına oturup bir şeyler okurken gelip tanışma teklifi eden kızla karşılaştım. var mı lan böyle bir şey, ne değişti? ben yine aynı bendim? cebimdeki para da aynı paraydı?

  • çocukların karnı acıkmış, oyun oynamak istemişler. ne vardı biraz müsade etselerdi de kadını yeseydiler.