hesabın var mı? giriş yap

  • konuşun ey sanatçılar!

    konuşun ey şarkıcılar!

    şu an bu toplum kafası kesik tavuk gibi.

    düşünemiyor, göremiyor, anlamıyor.

    söyleyin!

    anlatın!

    gösterin!

    hatırlatın!

    bu milleti gaflet uykusundan uyandırın!

    korkmayın ulan!

    korkanın vatanı da, milleti de, evi barkı da olmaz!

    gerekirse bu halkın kafasına vurun, gözüne sokun!

    şu saatten sonra bu bir milli seferberliktir!

    gaflet uykusundan uyandırın bu milleti!

    yoksa helak olup gidecek koskoca bir ulus!

    halkın önüne çıkan herkesin halkı uyandırma vebali boynuna!

    en az ünlüsünden en çok ünlüsüne!

    sanatçısından aydınına kadar herkes!

    korkmayın, konuşun, anlatın, gösterin!

  • tecavüzcü olduğu ne malum dediğim görüntüler. yükleyen kişi başlığa tecavüzcü yazmış ama bunun adı yargısız infazdır, başka bir şey değil. böyle yargısız infazlara, neyin ne olduğunu bilmeden sazan gibi atlayıp: ''oh iyi de yapmışlar'' demenin alemi yok. hele ki ortada farkhunda cinayeti örneği varken.

  • ingilizcede dutch iceren deyimler icinde tarihcesi en yeni olanlardandir. bu terimi ilk kez 1977 yilinda the economist dergisi kullanmis.[1] hollanda'da dogal gaz rezervleri 1960'larda bulunmus, imalat sanayi de 1970'lerde dususe gecmis.

    genel mantigi ulke icindeki dogal kaynak sektorune disaridan kaynaklanan talep artisi sonucu reel kur oraninin degerlenmesine ve bundan dolayi disa acik diger sektorlerin dis ticarette dezavantajli duruma dusmesine dayanan bu "hastaligin" gelismekte olan ulkeleri daha kotu etkiledigi iddia edilir. ayni iddiayi alan greenspan, "the age of turbulence" baslikli kitabinda da tekrarlamis ("the universals of economic growth" baslikli bolumde).[2] daha onceden ekonomisi gelismis ulkelerde disa acik sektorel cesitlilik zaten bir derece mevcuttur. bunlar dis soklara karsi daha dayaniklidirlar ve dengeler sonradan daha az sancili bir sekilde tekrar kurulabilir. ama ekonomisi gelismekte olan veya az gelismis ulkelerde, baslangicta olmayan veya zayif olan sektorel cesitliligi hollanda hastaligindan sonra tesis etmek iyice zorlasir. ayrica gelismekte olan ulkeler icin dogal zenginliklerin negatif bir tesvik etkisi (incentive effect) oldugu da one surulebilir. nasil olsa disaridan petrol paralari geliyor, baska alanlarda ne diye kasalim, degil mi hugo pasam? aló presidente! merhaba venezuela!

    bu hastaliga yakalanan diger ulkelere ornek olarak norvec, nijerya, doksanlar sonrasi rusya, opec uyesi bazi ortadogu ve latin amerika ulkeleri gosterilir. greenspan'e gore 80'li yillarin basinda kuzey denizi'nde petrol bulan ingiltere de bundan bir sure olumsuz etkilenmistir.

    hastaligi hafifletmeye dair tedbirler reel kur orani uzerindeki doviz girisi baskisini hafifletmeye ve boylelikle reel kur artisini yavaslatmaya dayanir. doviz girisiyle artacak likiditenin sterilize edilmesi ve ulke ici talebi azdirmamasi arzu edilir. ornegin, norvec petrol gelirlerinin buyuk bolumunu hemen ekonomisinin icine enjekte ederek harcatmamis, artan doviz rezervlerini bir cesit sovereign wealth fund olan hukumet emeklilik fonu havuzuna aktarmis ve bu fonlari orada biriktirmistir. rusya'nin da ayni amacla kurulmus devlete ait bir fonu vardir. bazi ortadogu ve dogu asya devletlerinin sovereign wealth fund'larinin kuruluslarinin ardinda yatan nedenlerden birisi de aslinda budur. bu fonlar ayni zamanda, ileride emtia (dogal kaynak) piyasalarinda yasanabilecek fiyat oynakliliklarinin ve negatif dis soklarin ulke ekonomisi uzerindeki potansiyel olumsuz etkisini de stabilize etmeyi hedeflerler. sakla fonu, gelir zamani. degil mi hugo pasam?

    hollanda'da imalat sanayinin 70'li yillarda dususe gecmesini reel florin kurunun degerlenmesinden cok baska yapisal faktorlere baglayanlar da yok degil aslinda. degil mi wiki kardes? post hoc, ergo propter hoc?

    [1] "the dutch disease" (november 26, 1977). the economist, pp. 82-83.
    [2] "the age of turbulence: adventures in a new world," penguin press.

    imf'nin cikardigi "finance & development" dergisinde cikmis bir yazi: "back to basics. dutch disease: too much wealth managed unwisely" (march 2003, volume 40, number 1). "finance & development. a quarterly magazine of the imf".

    http://www.imf.org/…/pubs/ft/fandd/2003/03/ebra.htm

  • bunca yıllık yaşamında okuduğum tüm kitaplar, dinlediğim tüm şarkılar, izlediğim tüm film ve diziler, işittiğim tüm hikâyeler içinde yaşama dair bu cümleden daha etkileyici bir söz duyduğumu hatırlamıyorum.

    “hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi.”

  • umarsızca sözcüğünün olur olmaz yerde ve sıklıkla kullanılması bunların başlıcalarındandır.

    diğerleri ise kısaca:

    *marifetmiş gibi oksimoron ifadelere abanmak (zifiri aydınlık, kalabalık yalnızlık, sessiz çığlık vs.)

    *sonsuza kadar uzayıp giden zincirleme şiir tamlamaları (sonbahar hüznüne tutsak umarsız bir kelebeğin kanadında çarpan yüreğimin vs. vs.)

    *hep ayrılık teması içermesi (sen gittin ya, şimdi sen yoksun ya.. diye başlayıp depresifliğin dibini bulmak)

    böyle gider.

  • gecenin bombasını patlatmıştır. bir pozisyonun ilgisizliğini, ortamla uyuşmazlığını şu örnekle açıklamıştır.
    "beyler düşünün.. biz dördümüz bir dağ evindeyiz.. köyde.. etrafta köylüler var filan... kapı çalınıyor.. açıyoruz bi bakıyoruz sharon stone!.. aradan vakit geçiyor...bi daha kapı... zekeriya beyaz!.. ne alaka di mi. işte bu pozisyonda öyle"

    ersin kardeşimiz de boş durmamış bu lafın üzerine:
    "zekeriya hoca gelip sharon stone burda mı diye soruyor mesela?!".. demiştir.

    ama ahmet hoca durmak bilmez..

    .."hatta kazım abi sharon senden buz kıracağı ister.sen olayı idrak edemeyip -o yok,keser vereyim mi dersin."