hesabın var mı? giriş yap

  • bir insanla tek vücut olamamak , senin paran, senin araban, seninkiler gibi kopukluklar olduğu sürece insanlar boşanır,
    evlilik tek vucut olmaktır gerçekten. insanlar internet, tv gibi nedenlerle sürekli hayali ilişkilere özeniyor ilk başlarda güzel giden ilişki, zamanla kişiler gerçek yüzlerini gösterdikçe dağılıyor.

    saçma sapan evlilik adetleri yüzünden gerek kendi özentisi, gerek ailesinin ısrarı yüzünden kızlar hep bir prens bekliyor. pahalı ev eşyaları, pahalı takılar bir kere evleniyorum saçmalığı vs borç harç ile evleniliyor. gelinler ya da damatlar eve gelen dangalak misafirlere saçma sapan eşyalarını gösterip bununla hava atmak istiyor. sosyal paylaşımda kendilerini prens ve prenses gibi gösterip çevresine bunu paylaşmak tek amaçları oluyor.

    sonradan hayatın, evliliğin başlaması ile aylar önce gelinliğiyle ya da damatlığıyla olan çiftin karşısında atletle, pijama ile oturduğunu gece horladığını gören çiftler o hayal aleminden çıkıyorlar. evet evliliği düğünden, yılışık sevgi gösterilerinden sanan çiftler en kolayından birbirlerinden vazgeçip boşanıyorlar. sonuç o artık tanıdığım kişi değildi oluyor.

  • süresini çok uzun bulduğum bir kontratla lakers'a gelmiş oyuncu, hoşgelmiş diyeyim. kendisi sevdiğim bir karakter değil, fakat eskiden bu yana nefretim azalıyor, 2011 yılında wade ile beraber olup da nowitzki ile dalga geçtiklerini sandıklarından sonra aynı nowitzki tarafından tokatlanmaları çok hoşuma gitmişti. ama kendisi o günden bu yana karakter olarak geliştirdi kendini, daha oturaklı bir kişiliği var ki, kendisi miami zamanlarında mario chalmers'ı dövecekti neredeyse (bu arada dövse haklıydı). ama şimdi bakınca jr smith gibi bir insana bile en fazla; "ne yaptın sen?" kıvamında isyan etti.

    neyse konuya dönecek olursak; kendisine olan nefretim azalmaktayken, gönül verdiğim renklere bağlanmasıyla, bunu nötr hale getirdi, lakers'ın başarısı için ter döktüğü sürece desteklerim kendisini, ama sadece bu kadar.

    tekrar kontratın süresine gelirsek, üç yıl ve üzerine bir yıl oyuncu opsiyonu var. kendisi dört sene daha bu düzeyde oynayabilirse, bunu garanti ettiyse şahane, sorun yok. hatta üç sene oynasa da yeterli olur, ama benim şahsi görüşüm en fazla iki yıl daha üst düzeyde kalacağı ve sonra düşüşe geçeceği yönünde.

    kendisinin lakers'a gelmesi, bende arkasının geleceği hissini uyandırıyor, leonard sadece lakers'a gelmek istiyormuş, spurs; leonard ile aralarındaki bağın koptuğunu biliyor, fakat; alabilecekleri en iyi teklifi almaya çalışıyorlar. bunu yapmaları çok normal, ama abartırlar da takastan vazgeçerlerse çok büyük kaybedecekler, çünkü gitmek isteyen adamı tutamazsın. buna en yakın örnek; kyrie irving. çok kötü bir takasla gitti, çünkü gitmeyi kafasına koymuştu. bu durumu leonard'da da görüyorum. gitmeyi kafasına koymuş. lakers'a takaslanmazsa; lakers da lakers diyen bir adama kimsenin bundan sonra çılgın teklifler yapacağını düşünmüyorum. o yüzden benim fikrimce; spurs, leonard'ı ya lakers'a takaslayacak (alabildikleri en iyi teklifle) ya da seneye fa olarak yollayacak. bu arada takasın içeriğinde ingram'ın bulunmasını hiçbir şekilde desteklemiyorum.

    neyse konudan konuya atladım, kendisine lakers formasıyla başarılar diliyorum, o formayı daha önce giymiş oyuncuları izleyerek lakers organizasyonunun ruhunu anlayacağını düşünüyorum.

  • keanu - ben seçilmişim morfius abi.

    morpheus - psikolojik bir şey varsa ne olacak? öyle zannediyorsun ama öyle değilse ne olacak? bir psikologa görün.

    keanu - bir john wick'in yüzü oluyorum, bir ben oluyorum. bir o oluyorum, bir ben oluyorum. ben olduğum zaman asker kıyafeti giymişim, havacı, asker kıyafeti, yüzbaşı.

    (bkz: keanu reeves'in mehdiliğini ilan etmesi)

  • mars’la olan sorununu merak edenlere istinaden:

    sorun sadece cem yılmaz’ı değil, ana akım dağıtım ağlarını kullanan tüm yapımcıları ilgilendiriyor.

    bilet fiyatları (mısır kampanyası, meşrubat kampanyası gibi promosyonlarla) sürekli yükseliyor. yapımcıların payıysa yıllardır aynı. yapım şirketleri bu duruma istinaden boykot kararı alınca, malum haberdeki kadın da:

    “biz yeni cem yılmazlar yetiştiririz, halkı filmsiz bırakmayız” demiş. bunun meali de şu:

    “biz bu işe emek veren insanlara hakkını teslim etmek yerine, yolunacak yeni kazlar buluruz.”

    özet: cem yılmaz şahane bir cevap vermiş.

  • 2019' haziran ayında bozcaada gibi ufacık bir yerde, 31 yaşında dalyan gibi bir arkadaşımızı 8 kişi döverek öldürdüler. sabahına tüm ada karakolun önüne gelerek deyim yerindeyse ayağa kalktı. linç edilerek öldürülmesi an be an güvenlik kameralarında gözüküyordu. üstelik yerde hareketsiz kalmış ve ölmüş bedene vurdukları izleyenleri dehşete düşürdü. gazeteler, televizyonlar yazdı. davalara ölen arkadaşımızın ailesi, arkadaşları, belediye başkanı, adadaki tüm siyasi partilerin temsilcileri eksiksiz katıldı.

    peki sonuç ne oldu biliyor musunuz? 8 kişiden biri 1 sene, 2'si 2 sene yattı ve çıktılar. mahkeme görüntülere rağmen, yerde cansız bedene vurulmaya devam edildiğini gördüğü halde sanıklara "kasten adam öldürme" yerine "yaralama kastı ile öldürme" suçundan ceza verdi. biri 7 buçuk sene, 2'si 9 sene, diğer tutuksuz sanıklar ise 5 sene ceza aldı. mevcut 5 yıllık af, 2 yıllık denetim süresi, iyi hal indirimi, tahrik, yatılan süre vs derken hepsi dışarda hayatının baharında arkadaşımız ise toprağın altında. dışarda olanların bazıları ise hala gazetecileri, mağdur yakınlarını tehdit etmeye devam ediyor.

    velhasıl, çok geçmiş olsun arkadaşım. yaşıyor olmanıza bile sevindim. açacağınız davadan umarım bir sonuç elde edersin ancak mevcut yasalarla yanlarına kar kalacağına eminim. burası türkiye.

    link

    link2

  • halen kullanmakta olduğumuz zaman hesaplama yöntemi, çok eski uygarlıklardan kalma karma bir sistemdir. saatin 60 dakikaya bölünmesi babillilerden, 24 saatlik gün mısırlılardan, romalıların sonradan yaptıkları değişikliklerle, aylar yunanlılardan kalmadır. romalı julius sezar ve ondan sonra imparator augustos temmuz(july) ve ağustos(august) aylarına adlarını vermişlerdir ve şubattan birer gün alarak kendi aylarına eklemişlerdir. yıldan geri kalan bir çeyrek günü hesaba katmak için sezar dört yılda bir, şubata bir tam gün eklemiştir (bkz: #3524272).

    avrupa, 1600 yıl boyunca sezar’ın takvimini kullanmıştır. ancak, bunun en önemli eksiği güneş yılının tam 365 gün 6 saat değil, bundan 11 dakika, 14 saniye daha kısa olmasıdır. dolayısıyla sezar’ın takvimi giderek artan bir şekilde geri kalmaktadır. biriken bu farkı ortadan kaldırmak amacıyla papa 13. gregor 1581 yılında, 4 ekim tarihinden hemen 15 ekim’e geçilmesini emretmiştir. yılın süresini güneş yılının gerçek süresine eşit getirmek için, gregor her dörde bölünebilen yıla bir gün eklemiş ve 400’e bölünemeyen yüzyılların (1700, 1800 vs.) bundan hariç tutulmasını da uygun görmüştür.

    katolik ülkeler bu yeni takvimi derhal benimsemişlerdir. uzun tereddütlerden sonra protestanlar da buna katılmışlar, ancak ortodokslar bu takvimi kabul etmemişlerdir. ingiltere ve kolonileri 170 yıl sonra takvim reformunu benimsedikleri zaman iki takvim arasındaki fark 11 güne çıkmış olduğundan, bunu yok etmek için 3 ila 13 eylül günlerini takvimden silmek zorunda kalmışlardır. bu nedenle ingiliz ve amerikan tarih kitaplarında aradaki günlere rastlanmadığı söylenmektedir. rusya ise 1918 yılında yeni takvimi kabul ettiği zaman 13 güne yükselmiş olan takvim farkını silmek zorunluluğunda kalmıştır. ekim devrimi nin kasımda olmuş olmasının nedeni de budur. söz konusu devrim 25 ekim yerine 7 kasım'a kaymıştır!

  • güzel memleketimin birçok mahallesinde tedirginlik ile gerçekleştireceğiniz eylemdir. hele bir de kadınsanız!

  • kapitalizmi iliklerinize kadar hissedebileceğin new york city borosu. bir çantanın 2000 dolara satıldığı bir mağazanın önünde 50 cent için dilenen evsizlerle karşılaşırsınız. insanların yaşam mücadelesine şahit olursunuz. hiçbir hayat kolay değildir orda.

    ancak yaşadığınızı hissedersiniz. bu zorluklar size bunu hissettirir. insanların ordaki hayata bağımlı olmasının sebebi budur belki de. bilim gibidir. zordur, ama zevk verir. neden zevk alıdığınızı neden sevdiğini açıklayamazsınız, ama durum böyledir.

    dünyayı gezmenize gerek yoktur, çünkü her türlü insanın buluşma noktasıdır. türk lokantasında diyarbakır tava yiyip, bir ingiliz mekanında şeftali ve gül karışımlı çay içebilir sonrasında ise pakistan nargilesi tüttürebilirsiniz.

    central park'ı vardır. sheep meadow'u vardır. uçsuz bucaksız yeşillik. yeşilliğin bittiği yerden yükselen devasa gökdelenler. insanlar güneşlenir, kitap okur, spor yapar. cennette hissedersiniz.

    şehir uyumaz. orda yaşıyorsanız, uyumak istemezsiniz siz de. çünkü hayat ordadır.

  • ecnebia ülkesi sınır polisi;

    - lütfen çıkış damgası için şu sayfayı kullanır mısınız?
    - bu sayfa mı?
    - evet.
    - ok, iyi günler.

    türk sınır polisi;

    - merhaba giriş damgası için şurayı kullanır mısınız?
    - burayı mı?
    - evet.
    - niye?
    - çok dağınık pasaport.
    - kaçak göçeğiniz mi var niye ille de burası?
    - şimdi memur bey bu seyahatimde fazla giriş çıkış olcak, hepsinin fotokopilerini iletmem gereken yerler var da derli toplu olması gerekiyor uçakla çıktım karayoluyla giriyorum karayoluyla tekrar çıkcam uçakla gircem bu arada da başka bir ülkeye de gitcem hepsini toptan beyan etmem gerekiyor ondan yani.
    - anlamadım ama.
    - sizin için ne farkeder ki sonuçta basacaksınız mührü.
    - tamam bura mı?
    - evet.
    - al. (mühre öyle bir asılmak ki sayfanın arkasına geçmesi)

    4 gün sonra

    türk polis;

    - iyi akşamlar çıkış mührünü şuraya vursanız olur di mi?
    - niye?
    <4 gün önceki ile benzer diyaloglar yaklaşık 3 dakika>
    - al.

    ecnebia ülkesi hudut polisi:

    - efenim giriş için şimdi geçenki giriş ve çıkışımda kullandığımız bir sayfa var onun tam arkasını kullansak olur di mi?
    - olur tabi, gösterin.

    ecnebi * hudut polisi:

    - merhabalar giriş için şurayı kullanabilir miyiz?
    - bura mı?
    - evet lütfen.
    - tabi sir buyrun

    ecnebi * hudut polisi:

    - iyi çalışmalar, çıkış damgasını girişin oraya basıyorsunuz di mi?
    - tabey ki sir iyi yolculuklar.

    türk sınır polisi:
    - merhaba memur bey, giriş damgasını şu sayfaya bir yere vurabilir miyiz?
    - niye?
    - <ananınmı diye>, pasaport eskimesin istiyorum. <sana ne ibne sana ne>
    - <mühre öyle bir asılmak ki sayfanın yamulması> al
    - allah razı olsun abi, çok sağolun. çok özlemişim memleketimi.
    - efendim?
    - iyi çalışmalar abi.