hesabın var mı? giriş yap

  • bir başlığa entry yazasım geldiğinde aklımdan geçen kelimeleri mutlaka "başlık içinde ara" tır önceden yazan olmuşsa şukelamı veririm. bazen bir de bakıyorum ki aklımdan geçenler teee 2005'te yazılmış ve üstelik ben yazmışım. 3000'e yakın entry'mi tek tek hatırlayamayacak kadar yaşlandığıma mı üzülsem bilemedim. bunca yıl içinde fikirlerimin hiç değişmemiş olmasına üzülsem mi sevinsem mi onu da bilemedim. bilmiş bi insan değilimdir zaten.

  • olay basit, paniğe kapılan yatırımcı küçük borsalardan coinlerini çekip başka yere aktarmak istiyor.

    ama bu coinler zaten bu borsalarda mevcut değil. herkesin aynı anda çekmeyeceğini düşünerek olması gerekenden çok daha az coin var ellerinde. insanlar çekmek istediklerinde piyasadan alıp gönderiyorlar.

    herkes birden çekmek istediğinde ise o kadar coini alacak paraları yok.

    klasik bir bank run olayı.

  • - ne zaman evleneceksin?
    - zamani gelince.
    - zamani ne zaman gelecek?
    - ben evlenmek isteyince.
    - evlenmeyi dusunuyor musun?
    - zaman zaman.
    - ...
    - ...
    - ben torun sevemeyecegim anlasildi.
    - zaman gosterecek.

  • merhabalar,

    godfather filminin bir yerinde, şu söz vardır, çok hoşuma gider ve her yerde kullanırım:

    -eğer birini seviyorsan, bırak gitsin... dönerse senindir, iskenderse benimdir!! hahahahahahaahhaahhaahah!!!

    bu kısa girişten sonrai kendimi tanıtayım... spontan bir insanım... mesela face'de profilini gördüm ve hemen sana yazmaya karar verdim...

    kendini nasıl tanımlarsın?

    asi?
    şatafatlı?
    kaderci?

    ilk harflerine bak, beni göreceksin:)

    mustafa

  • öğretmenlik mesleğimin ilk yılında tecrübesizlik mi yoksa öğrencilikten kalan bir refleks mi bilinmez öğretmenler odasına girerken kapıyı vurup öyle içeri giriyordum. sağolsun öğretmen arkadaşlar da 1 yıl boyunca ne zaman gelsem 'kapıyı vurmadan nasıl giriyorsun terbiyesiz çık dışarı' tarzı geyikler çevirmekten geri kalmadılar. o değil de öğrenci psikolojisini atlatmak zormuş onu fark ettim ben. sigara odasında tüttürürken aniden kapı açılıp müdür geldiğinde de o an bir heyecanla fırlattım attım sigarayı. müdür dedi hocam sen manyakmısın niye attın caanım sigarayı, dedim örtmenim nnolursunuz babama söylemeyin bir daha olmayacak söz..

  • mutluluk ve üzüntüyü bir arada hissettiren insanlardır. yemeyen yaşamıyor mu sanki yaşıyor işte hem de bayağı mutlu gözüküyor adamlar ama bu işte bir terslik olduğunu bilmek ve belki bunun da bir parçası olmak ve ne yapabilirim sorusuna bir cevap da bulamamak düşündürüyor insanı. belki bir dahaki sefere alırken fairtrade logosuna bakmak sadece akla gelen o da ne kadar güvenilirse artık (m.na kodunuz yepisyeni dünyanın)

    https://www.youtube.com/watch?v=zen4hczuto0

    not: altyazılar maalesef ingilizce.

  • son zamanlarda popüler olmuş gençlik aşısının hası. tabiki ana madde yine hyalüronik asit ama bunda ek olarak 58 madde daha var.

    asıl ismi nctf 135 ha . pazarlama ismi paris ışıltısı . isminin hakkını veriyor mu veriyor. gerçekten yüze ışıltı, gençlik katıyor ve ince kırışıklıkları gideriyor.

    derinin dermis tabakasına, özel mezoterapi iğne uçlarıyla uygulanır. uygulanan iğne ucu kalınlığı 32g. göz altı ve göz kapağına uygulanması için özel geliştirilen nanosoft denen iğne uçları mevcuttur.

    3 seans şeklinde 3 haftada bir olacak şekilde planlanır. gerek olması halinde ayda bir, 2 seans daha uygulanabilir. ama max etkiye 3 dozda ulaşılır.

    içindeki maddelerden dolayı cilt gerginleşir, ince kırışıklıklar kaybolur, parlak ışıltılı bir görünüm sağlar. göz altı morluklarında da en etkili uygulamalardan biridir. göz altı morluklarına etkisi çok iyi seviyededir. aynı zamanda boyun gerginliği, sarkmaları için de uygulanan bir işem.

    ne kadar ince iğne ucu kullanılsa da yüze uygulanan 80-100 enjeksiyon, bölgesine göre ağrı vermektedir. işlem öncesi uyuşturma yapılmaz, dezenfeksiyon uygulanır. dermis içinde küçük küçük papülcükler oluşturulacak şekilde uygulanır bu papüller 4-6 saate kendiliğinden kaybolur.

    uygulandıktan 10 gün sonra tam etki görülür. ilk seans uygulamasından sonra ciltte bir parıltı görülür ama tatmin etmez sizi. ikinci seansta cildin pürüssüzleştiği, parıltının arttığı, morlukların geömeye başladığı görülür. son seans, 3. senastan sonra ise ince kırışıklıklarda gözle görülür bir düzelme olduğu, morlukların gittiği, cildin gerilip pürüssüzleştiği, lekelerin bir miktar silindiği görülür. sizi görenler 'sen de bir değişiklik var ama ney?' sorusunu sorarlar. en güzel cilt bakım uygulamasıdır.

    ingiltere'de kliniklerde altın standart uygulamadır. dolgu da yaptırsan botoxta yaptırsan ilk önce nctf 135 ha uygulanır. böylece istenen genç görünüme daha kolay ulaşılır. ülkemizde ise fiyatının yüksekliğinden dolayı sadece belli kesimler tercih etmekte ve genelde daha uygun fiyatlı gençlik aşısı uygulanmaktadır. aynı etki daha uzun süre de ve daha kombine tedaviyle alınmaktadır.

    flakon içinde 3 ml ilaç çıkmakta. bazı klinikler sf ile sulandırıp miktarını arttırıp daha geniş alana uygulamakta lakin etkinliğini düşündürmekte maliyetini azaltmakta. ben dmae + organik silikon ile karıştırıp cilt gerginliği etkisini arttırarak daha güzel sonuçlar almaktayım.

    maliyeti yüksektir. magazin kesiminin en çok yaptırdığı uygulamadır. şehrine ve kliniğine göre farklı fiyatları mevcuttur.

  • biz vatandaş olarak o 239 milyarı ödeseydik, bu ödenmeyen para merkez bankasında basılmasaydı daha az zararımız olurdu.

    vergi gelirinden vazgeçtiniz de nasıl sübvanse ettiniz durumu? para basarak.

    enflasyon bir de bu sebepten patladı.

  • eski eşim de beni hep böyle kandırırdı. ağzıma sıçar sıçar basit bir özürle olayı kapatırdı. ama benim yaptığım hatalar aşırı büyütülürdü.

    şimdi sevgili akbank kullanıcıları da kredi kartı ekstresini geciktirince bir özürle faizden yırtabiliyorlar mı o önemli?

  • bu filmin türk sinemasında yeri ayrıdır. gerek ahmet uluçay'ın çok özel bir insan olması gerek sinema sevgisi yönünden. bu film bir taşra güzellemesi değil. çünkü güzelleme yapmak yada yermek izleyicide bir his uyandırmak bir düşünce oluşturmak için yapılır. bu samimi filmin ise öyle dertleri yok. size bakın işte umut dolu çocuklar haydi onların peşine takılın ve bilet paralarınızı bırakın demiyor. böyle bir hikayem var ve bunu bu şekilde anlatıyorum diyor. bu kadar. ayrıca bu film bir sinema tutkusunu da anlatmıyor. tutku buyurgandır. bir şeyleri elde etmeye çalışır. bu film sinemaya sevgi konulu bir film. recep, nihal'i nasıl seviyorsa öyle bir film. bu filmin her bir karesi sevdiğin şeye uzaktan da olsa bakış atmanın mutluluğunu yansıtıyor.

    film taşra güzellemesi değil dedim ama köyün ve kasabanın güzelliklerini es de geçmiyor. televizyonlarda bir ara ege dizisi furyası vardı hatırlarsanız. istanbul'dan giden oyuncular ege şivesi yapmaya çalışıyordu. bu filmde ise böyle bir dert yok. yönetmen şive problemini en başta direkt olarak oranın insanıyla çalışarak çözmüş. çoğunlukla maddi imkansızlık tabi. elinde imkan olsa tanınmış birkaç oyuncu eklerlerdi filme. ancak bu filmde bu bir problem değil. çünkü başka alanlarda hadikap olabilecek amatör oyuncu seçimi bu filmde bir avantaja dönmüş. şimdi lafı fazla uzatmadan spoiler ibaresini bırakıp filmi incelemeye geçeyim.

    --- spoiler ---

    filmin konusu şöyle; kütahya'nın bir köyünde yaşayan recep ve mehmet sinemaya aşık iki çocuktur. ellerindeki imkansızlıklara rağmen köylerinde sinema salonu işletmek istemektedirler. film de onların bu çabasını konu alır. öncelikle şunu söyleyeyim. filmdeki çocukların çabası ve bir şeyleri başarma isteği çok güzel işlenmiş. ayrıca büyüme sancılarını da görüyoruz. recep birazcık daha umutlu. mehmet ise tam bir kara komedi unsuru. içinde bulundukları durumdan her an bir mizah malzemesi çıkarıyor.

    ancak senaryonun aksayan yönleri de yok değil. mesela filmin ilk kırk dakikalık kısmında çok bir hareket yok. doğru, film geri kalmış bir kasabada geçiyor ve iki çocuğun çok bir imkanı yok. bunun içinde sıkıcılık göstermeniz lazım. ancak çocukların çabalarını daha çok görsek güzel olurmuş. sonuçta tek dertleri bir filmi saniyede 24 kare göstermek değil. film yapmak, senaryo yazmak "rejisör" olmak gibi istekleri de var. hikayede bu kısımlara daha çok yer verilse daha güzel olurmuş. yani recep'in sürekli çaya çağrıldığı sahnelerin yerine en azından filmin sonundaki gibi hayal kurdukları sahneler olsa filmin sinemaya nasıl adandığı daha güzel anlaşılırdı.

    filmin teknik kısmından bahsedecek olursak filmde herkesin bildiği bazı aksaklıklar var. doğru. ancak ben bu aksaklıkları hiçbir zaman problem gibi hissetmedim açıkçası. bazı yerlerde frame atlaması falan oluyor hatırlıyorsanız. bu kısımlar bana sanki recep'le mehmet filmi oynatıyormuş da karelerden birini bağlamayı unutmuşlar gibi hissettirdi. bu da filmin anlatmayı tercih ettiği konudan dolayı böyle tabi. o kadar sağlam bir sinema sevgisi var ki filmde pc ekranında izlerken bile arkada akan pelikülün sesini duyabiliyorsunuz.

    bir de filmin müziklerinden bahsetmek lazım. güzel bir "beyaz giyme toz olur" yorumu var filmde. muhtemelen başka beste yaptıracak imkanları yoktu ancak bu türkü filmi çok güzel desteklemiş. o yüzden türkünün film boyunca sürekli kullanılması rahatsız etmiyor sizi. hatta ikinci üçüncü tekrarında siz de eşlik etmeye başlıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    film hakkında yazmayı bitirirken şunu söyleyeceğim. nuri bilge ceylan taşrayı alıp filmlerine taşıdı ve muazzam başarı yakaladı yurt dışında. ahmet uluçay da taşrayı çok iyi tanıyan ve farklı bir yönden anlatan bir yönetmendi. güzel ödüller de aldı bu filmle ve önü açıktı. maalesef ki ömrü kısa sürdü. hayatta olsaydı muhtemelen nuri bilge, zeki demirkubuz gibi yönetmenlerle birlikte anılan biri olacaktı ve türk sinemasında farklı bir alan açacaktı. bir film yaptıktan sonra aramızdan ayrılması da bizim üzüntümüz olarak kaldı.