hesabın var mı? giriş yap

  • ben bu adamı çok seviyorum. sevdiğim için de kendisini uyarmak istiyorum: bak vedat abi, gözünün yağını yiyeyim şu yöresel ustaların hiçbir şey anlamadığı muhabbetleri kısa tut.

    gidiyorsun rizeli kuru fasulyeciye virginia'daki hububat üretiminden bahsediyorsun, diyarbakır'daki paçacı fazıl'a fransa'nın güneyinde koyunun yanağını nasıl pişirdiklerini anlatıyorsun, çanakkaleli balıkçıya "italyan köylerindeki ancelotti dolması da buna benzer" diye muhabbet açıyorsun, urfalı kebap ustasına marsilya sığırların beslenme saatini anlatıyorsun. allahını peygamberini seviyorsan kısa tut şu muhabbetleri ya da hiç açma... adam yöresel adam vedat abi, ateşin harında dura dura yaz sıcağında zebani siniri yapmıştır o. bir de "televizyoncular gelecekmiş" stresi... valla bir gün milano danası, lancaster koçu, paris billuru derken konuştuğun ustaya/tükkan sahibine balatayı contayı yaktıracaksın. tamam izleyiciler öğrensin diye de açıyorsun bu muhabbetleri ama karşısındaki ustayı da düşün. sen "kosta rika'da koyunun kellesini meşe odunuyla tütsülerler", "güney carolina'yda koçun yağlı kısmını ekmek arası ederler" derken sırf kibarlıktan "doğrudur efendim" diyen adamın dramını düşün. düşün ve insafa gel.

    vedat abi seni seviyorum ama tehlikedesin bunu bil...

  • bu da yunan'ın yobazına oynuyor.

    22. yüzyılda bu tarz siyasetin bir ülkede talep görmesi akıl alır gibi değil.

    çan çalınsa ne olur, ezan okunsa ne olur, parti verilse ne olur.
    bir insanın dünyadaki tek derdi nasıl bu olabilir.

  • kesinlikle dogru zamanda dogru yerde olan bir adam, ve muhtemelen milyonlarin kurtaricisi, ancak yaptiginin buyuklugunun aksine neredeyse hic taninmayan bir kahraman. tam adi stanislav evgrafovich petrov'dur.

    soz konusu olay 25 eylul 1983'te gercekle$mi$, o zamanlar yarbay olan petrov'un biraz da $ansinin yardimiyla verdigi dogru karar sayesinde dunya nukleer bir facianin e$iginden donmu$tur.

    olayin oncesine donmek gerekirse, 1983 yili abd - sovyetler arasindaki gerilimin en yuksek noktaya tirmandigi zamanlardandir. abd 1982'den itibaren sovyetleri acik acik "kotuluk imparatorlugu" diye tanimlamaya ba$lami$ (bkz: evil empire), iki taraf da digerinin bir nukleer saldiriyi ilk once ba$latacagini du$unerek surekli diken ustunde durmu$, ba$kan reagan* 23 mart 1983'te yaptigi konu$mada (star wars adiyla da bilinen) sdi sisteminden bahsetmi$, sovyetler de boyle bir sistemin varliginin abd'nin ilk saldiriyi yapma cesaretini artirdigini du$unmeye ba$lami$, sonuc olarak sovyetler yonetimi de yapilacak en akillica $eyin boyle bir durumda en hizli $ekilde kar$i saldiriyi ba$latmak olduguna karar vermi$tir.

    iki tarafta da ya$anan bu buyuk parayonanin uzerine bir de 1 eylul 1983'te sovyetlerin cogu abd vatanda$i olan 269 ki$iyi ta$iyan bir kore yolcu ucagini* du$urmesi ortami iyice germi$, bu yedikleri bokun uzerine kgb de tuy diker gibi "bu durum bir nukleer saldiri ba$langici olabilir" tarzinda gizli raporlar hazirlami$tir.

    asil olaya, yani yakla$ik 3.5 hafta sonraki 25 eylul'e donersek, stanislav petrov'un ba$inda bulundugu uydu sisteminin gorevi yakla$an olasi bir nukleer ba$ligi tespit etmek, dolayisiyla petrov vasitasiyla sscb hukumetinin olaydan haberdar olmasiydi.

    boyle bir durumda bunun anlami kesin ve net olarak (belgelere dayanacak $ekilde) sscb'nin bir kar$i saldiri ba$latmasiydi ve bu durumda kilit noktada (yani tespit sistemi ile hukumet arasindaki birim) yarbay petrov bulunuyordu.

    moskova'ya yakin konu$lanmi$ sistemin ba$inda olan petrov, yerel saate gore 00:40 civarinda bir uyariyla kar$ila$ti, erken uyari sisteminee gore sovyetler'e dogru gelmekte olan bir nukleer fuze ate$lenmi$ti. petrov bunun yanli$ bir alarm oldugunu du$undu, basitce bir mantikla; boyle bir durumda abd'nin tek bir nukleer fuzeyle degil, bir coguyla saldiracagini du$unuyordu.

    ama tam bu alarmin arkasindan muhtemelen hayatinin en zor kararini vermek zorunda kaldi, cunku cok kisa sure araliklarla uyari sistemi ikinci, ucuncu, dorduncu ve be$inci fuzenin de sscb uzerine dogru gelmekte oldugu yonunde bir uyari verdi. daha onceden sistemin guvenilirligi uzerine bazi endi$eler dile getirildiyse de durum cok ciddiydi, emin olmayan petrov hukumete haber vermek icin yalnizca bir kac dakikasi oldugunu biliyordu. standart radarlar ufuk otesi mesafeyi tarayamadigi icin onlardan bilgi alinamiyordu ve alabilmek icin muhtemel nukleer fuzelerin yakla$masini beklemek sscb'nin kar$i bile koyamadan mahvolacagi anlamina geliyordu.

    o anda aklindan neler geciyordu bilinmez, petrov hicbir $ey yapmadan beklemeyi ve bunun yanli$ bir uyari oldugunu du$unmeyi tercih etti. yanilmasi durumunda kisa bir sure sonra sovyetler cok ciddi bir felaketle yuzyuze gelecekti.

    dakikalarin ardindan, hicbir $ey olmadi ve petrov bunun bir yanli$ alarm oldugu konusundaki sezgisine guvenerek belki de dunyayi yanli$ bir uyari sistemi yuzunden ba$layacak salakca bir nukleer felaketten korumu$tu (sscb'nin dagilmasindan sonra ortaya cikan belgelere gore de boyle bir durumda sscb'nin izlemeyi kararla$tirdigi strateji kesindi: elindeki tum nukleer gucle bir kar$i saldiri ba$latmak), o gun gorevi oldugu $ekilde hukumet ile temasa gecseydi yuksek ihtimalle dunyanin ba$ina gelecek olan da buydu.

    bu olayin ardindan petrov defalarca sorguya cekildi, askeri uygulamalara kar$i geldigi ve guvenilir bir asker olmadigi icin i$ini kaybetti, once daha kucuk bir mevkiye du$uruldu, daha sonra da emekli edildi. sovyetler tarafindan bundan ba$ka bir odul ya da ceza kendisine verilmedi.

    askeri guvenlik dogrultusunda petrov'un yaptiklari 1998'e kadar gizli kaldi, alarmin da bir hata sonucunda ortaya ciktigi aciklandi (burada hadi ya diyoruz). dunya da ancak yillar sonra kahramanini taniyabildi. bu tur durumlarda da ali$ildigi uzere petrov $u an nispeten fakir bir durumda emekliligini geciriyor. kendisine sscb/rusya tarafindan herhangi bir pozitif yaptirim uygulanmasa da 21 mayis 2004'te association of world citizens tarafindan "world citizenship award"* verildi.

    ironik bir not olarak aslinda stanislav petrov'un gorev cizelgesine gore o gun izinli oldugunu da ekleyelim. yerinde ba$ka bir subay olmasi durumunda da muhtemelen dunya bunun tam tersi bir senaryoyla kar$i kar$iya kalacakti.

  • "patronuma yeni arabanız çok güzel dedim. eğer kendine hedefler koyar, çok çalışır ve işini iyi yaparsan gelecek sene kendime daha iyisini alabilirim dedi"

  • iyi günler diyerek sınıftan çıkan bir centilmenin kavgasıdır.

    en kötü kavganız bu olsun gençler.

  • bir ankaralı olarak şunu söyleyebilirim ki; ankara'nın en meşhur yemeğinin simit olmasından daha az içler acısı bir durum. en azından onlar ekmeği kesmişler araya protein falan koymuşlar hacı. biz direkt nişastayı dayıyoruz.

  • - en kotu ozelliginiz?
    + hmm; asiri mukemmelliyetci olmam. bir de sanirim fazla fedakarim.
    - peki, biz sizi arariz.

    su seride hakkinda ne dusunmem gerektigini bilmedigim tek insan bu tip sanirim. yani bu kadar muhtesem bir evren ve derinlemesine karakterler yaratan birinin (bana gore) gerceklikten bu kadar uzak bir ana karakter yaratmasi cok ilginc. yani albus dumbledore'un bile bir cok insani tarafini gorebiliyorken harry icin duygusal baglarinin disinda hic bir sey gormuyoruz. korku yok, pismanlik yok, yikilmislik vazgecmislik yok, herhangi bir konuda kendini gucsuz hissedip geri basmak yok; lan hepsini gectim sasirmiyor bile amk.

    anne babasi olmus, yillarca manyak bir ailenin yaninda resmen istismar edilerek yasamis ve bu sure zarfinda kendini bok gibi ezik hissettirilmemis tek bir gun bile yokken bir anda cocuga "cadi ve buyuculuk okulundan" davetiye yagiyor. o yasta cocugun verdigi tepki ise "aaa hasiktir lan :)"'dan fazlasi degil.

    ailesinin katlini ogreniyor ve ustune voldemort'un gucu, efsanesi ve amacini anlatiyorlar; o yastaki bir cocugun uzuntu, nefret ve korku kombosuyla mide kasilmasi yasamasi gerekirken sanki okula saglik gorevlisi asicilar gelmis gibi bir tedirginlik yasayip akabinde "getirin o burunsuzu bana!" modunu aciyor bizimkisi. bu sirada gece gorsen yolunu degistirecegin hocasinin okul koridorlarinda pedofili ve sadist bir manyak gibi attigi bakislara bitch face ile karsilik vermeyi de ihmal etmiyor.

    tabii ki butun olaylarda superman gibi en onde. hermione kac kere gotunu kurtardi, dementor'lar 5 km oteden sirazesini emmukluyor ama cocuk yasak orman'dan, sirlar odasi'na cerrahpasa'yi basan polat gibi dalabiliyor. ya ikinci sinifa giderken basilisk indirdi velet! yani gryffindor kilici, anka kusunun yardimlari vs. bunu normallestirmiyor maalesef.

    chosen one olmasi bunlari aciklamak icin yeterli degil. zira yanlis bilmiyorsam buradaki chosen'lik kehanetteki cocuk olmaktan geliyor. yani oyle anakin skywalker gibi godmode'luk bir secilmislik yok. ancak kendisi hangi kafayi yasiyorsa babam ve oglum'daki gibi "benim yuzumdeeeeen!" diye her boka atliyor. "hagrid kovuldu; benim yuzumden", "vaftiz babam oldu, benim yuzumden", "weasley'ler evsiz kaldi; benim yuzumden", "neville kamyonu devirmis; benim yuzumden"; lan bir dur amk, dunya yaniyor, millet zaten caninin derdinde, bir de senin hiyar gibi her firsatta kendini feda etmenle mi ugrasacak. neyse ron gerekli ayari en sonunda vermisti lavuga "lan bi sus amk" minvalinde.

    tamam yasadiklari kolay seyler degil eger insan psikolojisinden yola cikacaksak; ama o zaman da biraz daha normal tepkiler ve insani bir kirilganlik bekliyor insan karakterden; rocky'i bile 3. filmde yere serdiler yahu. sanirim harry'nin de aldigi en buyuk darbeler sirius black ve dumbledore'un olumleriydi. yalan yok, ikisi de cok buyuk olaylardi ve ozellikle sirius'da baya yamulur gibi oldu. ancak bir sure sonra yine her seyi fazlasiyla rayina oturtmayi basardi. sadece bellatrix'i kovalarken bir sinir patlamasi yasadigini gorduk yanlis hatirlamiyorsam. onun icin de pek sasirmadim zira aptalca tehlikenin icine atlamalari zaten sinir bozucu derecede fazlaydi.

    yani özetle harry potter serisi, harry potter'a rağmen çok güzel bir seriydi benim için.

  • bizde vardi bir tane bundan. "yari-otomatik" ne demekse artik.

    cok duygusal bir aletti, yalniz kalmayi sevmezdi. koridorun ortasina kadar pesimizden gelirdi, fisi yettigi yere kadar.