hesabın var mı? giriş yap

  • engellemek için saf antifriz kullanmanın saçma olduğu istenmeyen durum. saf antifrizin donma noktası -12 derecedir. suyla karıştırıldığında kristalize olmadığı için antifriz oranı sıfırdan %60'a çıkana kadar donma noktası giderek düşer ve bu noktada donma noktası minimum -45 derece olur. bu noktadan sonra antifriz oranı arttıkça donma noktası yükselmeye başlar ve saf antifrizde -12 olur.

    antifriz su karışımında oran motor üreticileri tarafından belirlenir. bunun farklı nedenleri vardır.

    1) antifrizin kullanılmasındaki tek amaç donma problemlerinin önüne geçmek değildir. aynı zamanda antifriz su karışımı motor bloğunun su ceketlerinde oluşabilecek korozyonu engeller.

    2) antifriz su karışımının prandtl sayısı saf sudan büyüktür. saf suyun prandtl sayısı 7 iken, 50:50 antifriz su karışımında bu sayı 9'u geçer. ayrıca viskozite de değişir. yani siz antifriz su oranını kafanıza göre değiştirirseniz, motor bloğundan çekilen ısı miktarı değişecektir. soğutma sisteminde motor su sıcaklığının benzinli motorlarda 90-95, dizel motorlarda 95-100, ağır iş makinalarında kullanılan dizel motorlarda 100-105 derece bandında tutulması istenir. buradaki tek amaç motoru soğutmak değildir. motor su ceketleri içinde aşırı geniş bantta değişen su sıcaklığı termal yorulma yaratır ve bloğu çatlatır, bu da bloğun değişmesini gerektirir ki ortalama bir araçta işçilik dahil 10000 lirayı geçer bunun masrafı. sırf bu yüzden termostat bile kademeli çalışır. 80 derecede tamamen kapalı olan termostat, 90 derecede tamamen açık hale gelir (benzinli motorlar için aşağı yukarı böyledir, dizellerde daha yüksek olur).

    3) motorda ısınan su, soğutma radyatörüne aktarılır. su burada soğutma sistemi fanı tarafından radyatörün üzerinden hava geçirilerek soğutulur. tıpkı motor şanzıman arasında olduğu gibi, mekanik sürülen soğutma fanının da bir debriyajı vardır. bu debriyaj motordan alınan su çıkış sıcaklığına ve ortam sıcaklığına bağlı olarak elektronik bir algoritma sayesinde fan devrini ayarlar. burada kritik nokta sıcaklıktır. elektronik algoritma sizin değiştirdiğiniz antifriz oranından bağımsızdır, sıcaklığa göre çalışır. değişen antifriz oranı için fan algoritması güncellenmezse, motorun termal dengesi çalışma noktasından uzaklaşır ve bloğun ömrünü azaltmış olursunuz.

    ek bilgi: soğutma sistemi fanı motor tarafından sürülmez, çünkü pozisyonu birçok durumda fead'dan sürmeye elverişli değildir. genellikle elektrikle sürülen soğutma sistemi fanı, askeri uygulamalarda hidrolik de, mekanik de sürülebilir. mekanik sürmek pozisyon serbestisini azaltır.

    özetlemek gerekirse, kafanıza göre antifriz eklemeyin. aracın bakım kitapçığında belirtilen antifriz oranının dışına çıkmayın. acil bir durumda su eklemeniz gerekir hararet nedeniyle. bu durumlarda eklediğiniz su miktarını not edin ve ilk benzinciden antifriz alarak gereken antifriz oranını tamamlayın.

    aracınızın motorunun yaz kış farklı sıcaklıklara maruz kalan bölgeler için önerilen farklı antifriz oranları olabilir. bu genellikle maksimum tork rejiminde ağırlıkla çalışan ağır görev dizel motorlar için geçerlidir. otomobillerde ister dizel olsun ister benzinli, önerilen antifriz su oranından sapmayın.

    edit: imla

  • türkiye'den yeni çıkıp henüz avrupa yasalarını unutmuş olacak ki nerede olduğunu hatırlatmışlar.

    üzülmedim.

  • bir fikrada laz karakteri nasil gulduru unsuruysa ve o soylem ne kadar irkciysa bu da o kadar irkci bir karikaturdur. ya da sunu soyleyelim: keske irkcilik boyle bir sey olsa idi.

  • uzun zamandır yazmak istediğim bir konu gündem olmuş. öyleyse yazalım bakalım. roman okumanın faydası olmadığını iddaa etmek kolaydır. çünkü kurgu olmayan kitaplar daha net ve pratik bilgiler paylaşır. oysa romanlar bunu alttan alta işler. romanların insanları kişisel gelişim kitaplarına göre daha çok etkilemesi de bu yüzdendir. insanın bir bilgiyi hazmedebilmesi için onunla yaşamayı öğrenmesi ve onunla anı biriktirmesi gerekir. romanlarda olayları yaşarsınız ama kurgu olmayan kitaplarda nasihat alırsınız.

    şimdi bir tane örnek verelim. elon musk mesela, adamın hayat felsefesini otostopçunun galaksi rehberi belirlemiş. tabii bu adam 6-7 yaşından beri günde neredeyse 1 kitap bitiren bir herif. adam erken bir yaşta, 14 yaşında varoluş sıkıntısına girip; bu kitabı okuyup hayatındaki anlamı bulmuş. bir de kitap okumayanlara bak; adam 20 yaşını geçmiş hala varoluş sıkıntısı çekiyor, hayatında ne yapacağını bilmiyor. neden peki? çünkü insanın hayatının anlamını bulabilmesi için olabildiğince tecrübe edinmesi gerek. bunun en kısa yolu da kitap okumaktır. resmen dahi olarak görülen adamların yazdıklarını okuyup, kahramanların yaşamını eleştirip özümseyebiliyorsunuz kitap okurken. yüzlerce seçenekle karşılaşıp "hmm, ben burada böyle davranırdım", "bence bu seçim yanlış, hayal kırıklığına uğrayacak" diye düşünüp hayat felsefenizi oluşturabiliyorsunuz.

    bir roman okumak insanı lap diye değiştirmez. adım adım gelişirsiniz. tıpkı vücut çalışmak gibidir. aylardır uğraşırsınız, "ulan hiçbir değişiklik yok" dersiniz. fakat 6 ay sonra bir bakmışsınız ki vücudunuzda daha önce fark etmediğiniz kaslar var. roman okumak da böyledir, insanı alttan alta bilgeleştirir. insanlar sizle konuşmaktan daha çok zevk almaya başlar; çünkü hikayeleştirerek anılar anlatabilir, bir konu hakkında kimsenin düşünmediği bir bakış açısıyla yorum yapabilirsiniz. en basitinden kitap okumak karmamı 300'lerden 460'lara taşıdı. ki uğraşmadım bile, yazmayı da geliştirdiğini buradan görebiliyoruz.

    ekleme: empati olgusundan bahsetmeyi unutmuşum. roman okumanın en büyük getirisi empati yeteneğidir. eğer belli bir miktarda kitabı geçerseniz otomatikleşiyor bu olay. yani isteseniz de istemeseniz de empati yapıyorsunuz. bu gerçekten faydalı mıdır, bilinmez. ben şahsen bu aralar biraz da olsa empati yeteneğimi köreltmeye çalışıyorum ama olmuyor. o kadar güçlü öğrenmişim ki, farkına bile varmadım.

  • endişelerin yersiz, geçilen dalgaların komik olduğu maç. takım daha bir gün evvel deplasmanda hazırlık maçı oynamış, çok ağır bir kamp döneminden yeni çıkmış ve henüz yeni kurulmuş bir takım. burada yazılanları görünce orta okuldaki futbol muhabbetlerimiz geliyor aklıma yemin ederim. yok fener balonmuş, son uefa finalisti fener'i top gibi sektiriyormuş, falanmış, filanmış.

    bu gün lokeren lille'e 4 tane attı, basel leverkusen'i yendi. o zaman lille bu sene küme düşecek, basel de leverkusen'den kat kat iyi bir takım. bu gün bizi yenen son uefa finalisti dnipro beş gün evvel paok'tan 4 yedi. demek ki paok bu sene avrupanın anasını ağlatacak. dnipro bizi yenemeseydi hocası kahrından istifa edecekti.

    sizin futbol mantalitenize ağız dolusu sövmek istiyorum ama yeni yazar oldum sayılır, uçurulmak için erken.

  • iki sinek pencerinin camında iş üzerindedirler; bunu gören evin küçük çocuğu elinde sinek teliyle başlarına dikilir ve annesine seslenir:
    "annea! sineklerin erkeği olur mu?"
    "olur evladım..."
    "annea! peki bu sineklerin dişisi olur mu?"
    "(bir sonraki soruyu tahmin eden anne cevap verir) olmaz yavrum..."
    sanki bu cevabı bekleyen küçük çocuk sinekleri bir hışımla öldürür...
    "ibnelerrr!!!"

  • türk tipi işletmecilik anlayışının sonucu ortaya çıkan durum.
    çalışma saatleri uzadıkça verimlilik düşer. milletçe bunu anlamıyoruz hiç bir zaman da anlamayacağız. iş veren ''ben bu parayı bu personele veriyorsam bir şekilde bu parayı çıkartmalıyım'' zihniyetiyle saat olarak personelini fazla çalıştırmaya çalışıyor. işte vizyonsuzluk nedir en net örneği bu. bu hiç bir zaman düzelmeyecek bir sorun. herkes yaptığı işten, iş yerinden ve iş vereninden nefret ediyor. kimse uzun mesai saatlerinden dolayı kendini geliştiremiyor, dinlenemiyor, yaptığı işe saygı duymuyor ve daha bir sürü sıkıntı.

    edit: evet ben de biliyorum tek sorunun sadece uzun mesai saatleri olmadigini ama ücret, idealizm artık her ne ile motive olduğunuzun tükenmişlik sendromu içine düştüğünüzde bir anlamı kalmayacak. bu çözülmesi gereken ilk ve en temel sorun. kimse harici bir hayat yaşamasına izin vermeyen, eşiyle evlatlarının arasına giren bir işi mecburiyetten yapsa bile sevemez sahiplenemez doğal olarak başarılı ve verimli olamaz.

    edit: format geregi tanim eklendi.

  • başlık: ulan hiç unutmuyorum sırf forma alamıyorum diye

    1. atletimi forma yapmıştım o zamanlar 8 yaşında filandım mahallede maç yapacağız beni oynatmıyorlar neymiş formam yokmuş o zamanlar fakiriz tabi amk gittim atletimi çıkardım arkasına "10" bi de "hagi" yazdım. önüne de "marshall" yazdım. ne gülmüştü o. çocukları... neyse yıllar geçti hala fakirim amk bir şey değişmedi her şey aynı... bu da böyle bir anımdı.

  • muhtesem dortlu. bunlari akil edip orf adet gelenek yapan zihniyetin amina koyim! arkadas nedir bu iki haftadir beynim sikildi bunlara yardim etcem diye. kendim yapsam kafayi yerdim. bunca tantana topu topu uc bes saatlik eglence icin deger mi lan. cok istiyosan git giy gelinligini damatligini kiy nikahini olsun bitsin be. cigeri bes para etmez insanlari, hayatta hic gormek istemedigin adamlari bi kac saat eglendircen diye bu yapiliyor ya ne diyim.