hesabın var mı? giriş yap

  • 7 haziran 2020'de rize'de( ikizdere- sivrikaya mevkii) bir tır devrildi. 1 kişi öldü, tır 21 ton iran çayı taşıyordu. mevzuattaki boşluklardan yararlanılarak kaçak çayların( pek azı faturalı ve kayıtlı, büyük bir bölümü de kayıt dışı) yıllardır rize'ye getirildiği ve "türk çayı" olarak harmanlandığı ve paketlendiği çay üreticileri dayanışma derneği başkanı tarafından açıklandı.

    "çayın susurluk vakası" olarak ararsanız sonuçlara ulaşırsınız. sahi bu ülkede kirletilmeyen- bozulmayan ne kaldı ?

  • daha büyük saçmalık olamaz.

    bir defa anayasaya aykırı, mülkiyet hakkını dolaylı yoldan deliyor. yani benim zamanında aldığım ve bir köşeye koyduğum cihazı devlet 1 senedir kullanmıyorsan artık hiç kullanamazsın diyor. yani cihazın hiç bir değeri kalmıyor hurda değeri dışında. yani şununla farkı yok, bir evim var ama 20 senedir öyle duruyor ne ben oturuyorum ne de başkası ve devlet bir kanun çıkartıp diyor ki artık bu evde kimse oturamaz. evin mülkiyeti benim olsa da bir değeri yok.

    ikinci taraftan, kamu yararına aykırı. kullandığım telefon bir sebepten arıza yaparsa tamir süresi boyunca evde tuttuğum bir yedek telefona hattımı takar en azından atanabilirim mesela. şimdi ise gidip bir telefon daha satın almam gerek sırf bunun için. eee amacınız döviz çıkmasın dışarı değil mi, ne anladık bundan.

  • temel, hac farizasını yerine getirmek üzere eşi fadime'yi de yanına katıp kabe'ye gitmiş.

    sıra şeytan taşlamaya gelince fadime kocaman taşları alıp iblise fırlatıyor. her seferinde daha büyük bir hınçla koca koca taşları alıyor, "kör gözüne şeytan" diyerek fırlattıkça fırlatıyor.

    elinde taş kalmayınca ayakabısına eğilip çıkarıyor.

    tam fırlatacakken temel yetişip kolundan tutuyor ve sinirli bir şekilde, "sen ne yapıyorsun?" diye soruyor.

    panikleyen fadime, "şeytan taşlıyorum ne yapacağım?" diyebiliyor ancak.

    aldığı cevaptan tatmin olmayan temel iyice hiddetleniyor: "ula manyak mısın kadın? sen bunun kim olduğunu biliyor musun?"

    fadime, "kim olacak şeytan iştee" deyince önce "ya sabır" çekiyor, sonra hafiften kulağına eğilip akıl vermeye başlıyor:

    "ula gözünü seveyim beni çıldırtma! taşladığın şeytan bir zamanlar allah'ın en sevgili meleğiymiş. yarın onların arası düzelir, biz kötü oluruz. sen her ihtimale karşı taşları ölçülü at!"

    ...................

    belki daha önce burada yazılmış bir fıkra olabilir ama çalıştığım kurumda 15 temmuz darbe girişimi sonrası fetöcü olduğu için khk ile atılan vatandaşların bir bir geri döndüğünü ve çalışmadığı döneme ait maaşları da faiziyle aldığını görünce (ki kendileri net fetöcüydü) bu fıkrayı bir anımsamak, anımsatmak istedim. hatta dur bununla ilgili bir de başlık açayım.

    (bkz: fetöcülerin memuriyetlerine bir bir geri dönmesi)

  • kars gravyerinin ve kaşar üretiminin başladığı yer olan, şu anda da bu konuda doyurucu bilgiler veren peynir müzesini barındıran ufak bir kars köyü. 1878'de donemin rus çarı'nin azınlık olan molokonlari kars'a sürmesiyle birlikte başlıyor karstaki peynir üretimi. bu adamlar da bu yetenek ve ilgilerini orada yaşayan türklere de aktarıyor ve karsin tekrar türkiye'nin eline geçmesiyle birlikte boğatepede yaşayan köylüler peynir üretimini ehli şekilde öğrenmek icin yurtdışına kadar gidip ders alıyorlar. kısacası kars kaşarını ve diğer peynir ürünlerini ülke genelinde ünlü yapan ruslar kadar dönemin azimli türk köylüleri ve boğatepenin de burada geniş bir rolü var.

    peynir müzesi de birleşmiş milletlerden fon alınarak oluşturulmuş, eski bir mandiranin restore edilerek peynir üretiminde gerekli arac gereçlerin tanıtıldığı ve aynı zamanda peynir uretiminin adim adım anlatıldığı bir yer olmuş. özellikle şu an derneğin başında bulunan zümran hanım hem bu müzenin oluşumundaki katkıları ve akıcı rehberliği, hem bütün bu üretime kadınların da erkekler kadar eşit ve özgür yer almasını sağlamak için sarfettiği efor, hem de bilgi birikimi ve üslubuyla muhtesem bir kadın. kars'a gidip de vakti bol olanin ziyaret edip peynirin, kars kaşarının hikayesini dinlemesini tavsiye ederim. dileyenler müzeyi gezdikten sonra köydeki mandıraların üretimi olan kars kaşarı ve gravyeri ücretsiz tadabiliyor, isterse satın alabiliyor.

  • bir kere inkara gerek yok. bir dönem hepimizi annemiz banyo yaptırıyordu. zaten inkar edene gülünür. neyse. günlerden pazardır. (bkz: pazar gunu ailecek banyo yapma gelenegi) banyo sırası için kardeşlerle yapılan kavgadan sora sıra bize gelmiştir. anne meşgul bir kuaför gibi banyoda sıradaki müşterisini beklemektedir. önceki banyo seansının pisliklerini temizlemektedir. banyoya girilir ve soyunulur. tek başına banyo yapmaya geçiş sürecinde pek acı veren bir soyunmadır bu. yavaş yavaş davranılır. ama annenin daha işi var. çamaşırıdır, ütüsüdür. onun vakit kaybına tahammülü yok. ağırdan alan çocuğun soyunmasını hızlandırır ve tabureye oturtur. banyo taburesine oturmadan önce sıcak su dökmekten bihaberdir bu gaddar anneler. küçük bir titreme olur. iyice kamburlaşılır.

    bu sırada anne suyu ayarlamaktadır. ve nedense bu su hep kaynama noktasına yakın olur. ilk kafadan dökülen su kamburlaşan bedeni sarsar. dimdik olunur. "sıcaaaaaak" diye bağırılır ama anne o suyun sıcak olmadığını düşünmektedir. ikinci sudan sonra da "sıcaaak" inlemeleri devam ederse biraz soğuk su ilave eder anne suya.

    sonra sabun faslı. sanki kafayı değil de kirli donu çitiler gibi sabunlar anne kafayı. bir oraya bir öbür tarafa gider kafa. sonra gözlerin kapanması talimatı gelir ve tekrardan su dökme işine geçilir.

    sabunlanma işi de bitince işin en acı verici kısmına gelinmiştir. kese. sanırsın işkembe temizliyor anne. elinin altındaki incecik çocuk kolları değil de cansız bir nesne. hele o boğaz altının keselenmesi yok mu? gıdıklandığına mı yanarsın, acıdığına mı?

    kese de bitince sıra lifle vücudu sabunlamaya gelir. anne deminki yaptığı güreşten yorulduğu için sabunladığı lifi elimize verip kendi kendimize sabunlanmamızı isteyebilir.

    tüm bu işlemlerden sonra kafadan aşağıya son bir iki su dökülür ve o kaçınılmaz hareket gelir. aynen sac yikayan berberin saclari siyirttirma hareketi gibi bir hareket. ama hareket suratadır. anne, elini kafanın üstünden çeneye doğru bastıra bastıra sürter. burun ağrır, surat ekşir.

  • ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

    baba: 'yahu bu korkunç bir fatura. ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'
    anne: 'aynen ben de... akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. ne yapayım bunu.'
    oglan : 'vallahi ben de şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.'
    kız: 'e benim de şirket hattim var. ev telefonunu hic kullanmam ki..'

    herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

    hizmetçi : 'eee... problem ne o zaman? sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz...'