hesabın var mı? giriş yap

  • işini yapmaktadır. müşterisi 15 yaşındadır. sorun 15 yaşındaki çocuğun 55 yaşındaki adama ayakkabılarını boyatması değil, 55 yaşında ayakkabı boyayan bir adamı çilekeş gören beyindir. ekmeğini kazanıyor, helal yiyor, işinide söverek değil severek yapıyorsa kimseye bok yemek düşmez.

  • bu başlık bile her şeyin ne kadar boka sardığını göstermeye yeter. böyle bir başlık ancak ortadoğu bok çukurunda açılabilir, nitekim açılmıştır.

  • ege (5 yaş) anneannesinin evinin bahçesine tohum ekiyor.

    anneanne: al bakalım ege, bu mısırları toprağa yerleştir, büyüyünce ben ektim dersin.
    ege: vay canına hayatımda ilk defa bir şey ekiyorum!
    anneanne: afferin sana çok güzel ektin, şimdi de şu karpuz çekirdeklerini ek bakalım.
    ege: vay canına, hayatımda ilk defa ikinci bir şey ektim!

  • uzun zamandır kafamı kurcalayan bir soru var. bir zamanlar stannis ordu toplamak için braavosa gidip iron bank'ten kredi çekmişti. bugün ne ordu kaldı, ne para, ne de stannis. şimdi bu borcu kim ödeyecek? ulan adam öldü borcun tasası bana düştü arkadaş.

  • birkaç yıl önce trabzon'da lazer epilasyon merkezinin reklam broşürünü dağıtıyor diye adam vurmuşlardı. işte ben net tavır diye buna derim.

  • bir kere düştüm buna.

    iş arkadaşımdı. telefon almıştı kendine. 1 ay ödedi. sonra başka yere geçti. 2. ay ödemedi. 3. ay ödemedi. 4. ay aradım. direkt lafa girdim. biraz sıkışığım, para gelecek 1 aya. hepsini öderim dedi. 2 ay geçti, ses yok. tekrar aradım, açmadı. geri de dönmedi. mesaj attım. aga 24 saat içinde tamamını ödemezsen, ben kendi bildiğim yoldan çözerim dedim. tabii ki geri dönmedi. günah benden gitti.

    o zamanlar mavi bilgisayar vardı. oradan almıştık telefonu. gittim. hırsızlık vakası var. faturamı kaybettim, fatura nüshası lazım dedim. kredi kartıma ait alışverişten faturamı verdiler. karakola gittim. önce durumun aslını anlattım. polis güldü. telefonu ya da parasını verirse şikayetten vaz geçer misin dedi. tabii ki dedim. tamam, hallederim şimdi dedi. numarasını istedi. aradı hemen yanımda, parayı getir yoksa başın yanar, benden demesi dedi.

    adam şehrin öbür ucundan 15 dakikada geldi karakola. güzel güzel paramı verdi. saydım, ilk taksit dahil hepsini vermiş. geri verdim fazlasını. adi bir kağıda satış protokolü de yaptık oracıkta. imzalar atıldı. sonra arkasına bakmadan gitti.

    aklınızda bulunsun. ola ki böyle bi bok yiyeceksiniz, faturayı kendi adınıza kestirin. ne olur ne olmaz.

  • pantalonun orijinal ütü çizgisi kaybolana kadar beklemiycen. o çizgi kaybolmadan ütüleyecen. bu birinci kural.

    ikinci kural, pantalonu, ütü tahtasına çok düzgün yerleştirecen ve önce ellerinle ütüleyecen. pantalon tahtaya iyice yapışacak böyle.

    üçüncü kural, pantalonun bir bacağını, pantalonun beline doğru kaldırıp yatıracan. önünde tek bir bacak kalacak.

    dördüncü kural pantalonun üzerine tülbent serecen. tülbenti kaldırıp o orijinal çizginin bele yakın yerde bittiği noktanın düzgün olup olmadığını kontrol edecen ve düzgünse, tam o noktaya, tülbentin üstünden başparmağınla basacan. başparmak basılıyken, pantalonu paçadan biraz daha gerdirecen ki, orijinal ütü izi belirginleşsin.

    sonra tülbent üstünden, paçadan bele doğru yavaşça ütüleyerek gelecen. bu arada başparmağın tülbent üstünden, orijinal ütü izinin bittiği noktayı sabitlemiş durumda olacak. kolumu o kadar açamam yani bi elimin başparmağı pantalonun beline yakın bi yere basılıyken, diğer kolum paçasına uzanmıyo dersen, dizden bele kadar bi ütüle, sonra dizden paçaya bi ütüle. mevzua parmak basacan yani.

    aynı işlemleri, 4 çizgi için de yapacan. bi de pantalon bacaklarının birbirine bakan yüzünü ütülediğin gibi, dış yüzünü de ütüleyecen.

    küçük bir kaptaki suyla tülbenti ıslatıp sonra iyice sıkacan suyunu. onu demeyi unutmuşum. bi de ütü yüksek bi sıcaklıkta olacak.

    başparmağını yakmamaya da dikkat edecen tabii.