hesabın var mı? giriş yap

  • ozan’ın haklı olduğu tartışma. sırf magazinci olduğu için bir pakistanlının gizlice çekip servis etmesinden farkını göremediğim şey. ikisinde de rıza yok, ikisi de teşhircilik.

  • 1- suriye'de artık savaş yok.
    2- türkiye kendi eğitimli/okumuş çocuklarını başka ülkelere kuryelik, kasiyerlik yapmaya gönderirken artık savaş bile olmayan bir ülkenin çocuklarını düşünmek abesle iştigalden başka bir şey değil.

  • adım 1: etüt çalışması...

    durağa geldiğinizde hemen kalabalık insan seline kapılmayın. hafif geride durarak gelen metrobüsün kapısının açılacağı yeri iyi hesaplayın. kapı açık durumdayken de sinsice yaklaşın ama binmeyin tabi.

    adım 2: pozisyon alma...

    kapıyı tam ortalamaya çalışın. bunun için omuz mücadelesinden kaçmayın. metrobüs kalkıp yeni gelenler olduğunda da yerinizi kaptırmamak için çaba sarfedin.

    adım 3: gözlem...

    işte burası önemli. eğer yanaşan araç yeşil mercedesler ise 5-6 cm sağınıza kayın. çünkü bu mersoların boyları daha kısa olduğundan kapı mesafeleri de biraz ileri taşınıyor. bu ayrıntıya çok dikkat edin.

    adım 4: pozisyonu koruma...

    kalıbınızı kullanın. herkeste olan birşey değil kabul ama yine de kendinizi öne çıkarmak için uğraşın biraz. metrobüsün yanaşmasına ramak kala kapının nereden açılacağı belli oluyor artık. kalıbınızla sırayı siz yönetin, diğerleri arkanızdan gelsinler.

    adım 5: metrobüs durduğunda...

    durmasıyla kapının açılması arasındaki 2-3 saniyeyi çok iyi değerlendirin. yönettiğiniz sıranın önünde kapıyı ortalayarak durun. sağ ve solunuza doğru biraz ilerleyerek olası rakiplerinizi ekarte edin ve pole pozisyonunu kapın. bunun için gerekirse kaldırımdan inin. metrobüs ile kaldırım arasında tek olacağınızdan daha rahat hareket edersiniz.

    adım 6: kapılar açıldığında...

    tüm bu söylenenleri yaptıysanız ve şansınız da yaver gittiyse metrobüse ilk binen siz olacaksınız. bunun keyfini çıkarmaya çalışmadan hemen bi yere çömün.

    özel not: aracı beklerken en arka kapıda bekleyip oradan binmeye çalışın. böylelikle arkadan yanaşacak olan aracın da ön kapısına yakın olursunuz. baktınız bir hesap hatası oldu yada şöför amca sizin beklediğinizden fazla ileri gitti. arkadaki aracın ön kapısında tekrar şansınızı deneyebilirsiniz.

  • birini öldürebilmek için, öldüreceğin kişinin yaşıyor olması gerekir.

    birine itibar suikastı yapabilmek için, ilgili kişinin itibarlı olması.

  • - doktor bey benim kulunçlarımdan aşağı böyle elektrik gibi bir şey iniyor, sabah kalktığımda da döşlerime sanki böyle paslı bıçak sokuyorlar adeta... bir de boğazımdan...

    - faranjit. şunları yazıyorum. aç karnına günde üç defa...

    ***

    doktorların insanı hayata küstüren eğilimlerinden biridir bence bu. bakın yukardaki örnekte ne kadar güzel, ne kadar anlaşılır, ne kadar modern bir biçimde rahatsızlığımı anlatıyorum. daha hastalığımın en güzel kısımlarına değinmeden doktor sözümü kesiyor. lan ben o kadar hazırlanmışım, sırf sen sorduğunda etkili bir biçimde anlatayım diye içimden o kadar ezber yapmışım sen benim sözümü kesiyorsun. isyan edesim geliyor ama susuyorum.

    sonuçta doktor bu, ters düşmek olmaz. şimdi isyan etsen, sonra da "halı saha maçında ayağımı burktum, damar damar üstüne bindi herhalde" desen, ayak mayak dinlemez "üç ay boyunca günde 10 defa kullanacaksınız... antibiyotikli fitil yazıyorum" der, insanın spor sevgisini öldürür. buradan tüm doktorlara sesleniyorum: teşhisi koysanız bile, allahaşkına rahatsızlığımı anlatmayı bitirene kadar kesmeyin sözümü. ben de cahil insan değilim sonuçta... posta gazetesi sağlık sayfasını okuyorum. "120 yaşındaki nazife nenenin sırrı yoğurt" başlıklı haberleri iyice ezberliyorum ki size derdimi güzel bir şekilde anlatayım. allahaşkına kesmeyin sözümü... yalvarırım kesmeyin. lütfen kesmeyin. bak lütfen diyorum... lütfen...

  • suyu bedava veriyorlar ya, bir de ona hastayım. doldur doldur iç. ekmek mi bitti, hiç söylemene gerek yok, hemen doldururlar. küçük kebapçıda işin tıkınmak, büyük kebapçıda, restoranda "garsonla gözgöze geliym de bi su istiym boğazımda kaldı" derken geberir gidersin haberin olmaz.

  • mutlak bir çözümü olmayan sorunsaldır, yani viskisine göre değişir. genel olarak (viski standartlarına göre konuşuyorum tabi ki) ucuz ve nispeten dandik bir viski içiyorsanız isterseniz 10 tane atın, damak tadınıza nasıl uyuyorsa. ama daha iyisi viskinin içine çok az miktarda (alkol oranını %35'lere düşürecek kadar) soğuk su katmaktır. bu sayede alkolün keskin tadı bir nebze azaltılıp viskinin içindeki farklı aromalara erişmek kolaylaşır.

    hatta viski tadımı yapılıyorsa viskinin kalitesine bakılmaksızın bu soğuk su olayı uygulanır ama tabi tadım olayının başka detayları da var.

    daha üst kalite viskilere ise buz atanı döverler zira buz viskinin sıcaklığını fazla hızlı düşürüp tadının eksilmesine neden olur.

    not: "on the rocks ne o zaman amerikyum?" dediğinizi duyar gibiyim, hemen cevapliim: "on the rocks" terimi viskiyi veya içine konacak suyu soğutacak herhangi bir teknolojik zamazingonun olmadığı zamanlarda nehir yataklarından toplanan soğuk taşların kullanılmasından gelir.

    ha viskimi buzlu içerim derseniz, atacağınız buzu dondurmadan önce kaynatın ve internette satılan küre buz kalıplarından (google'a sphere ice mold yazarsanız bir çok örneğini bulabilirsiniz) kullanın. donduracağınız suyu önce kaynatmanız daha şeffaf ve saf bir buz elde etmenizi (görsel ve işlevsel fayda), küre şeklinde dondurmanız ise yüzey alanını küçülterek buzun daha yavaş erimesini (işlevsel fayda) sağlar.

    imla: edit

    edit 2: gelen mesajlardan görülüyor ki entry'mi okuyanlar 2'ye ayrılıyor:

    1. beni viski konusunda engin bilgi sahibi zannedenler.
    2. "sen kim köpeksin lan ne anlarsın viskiden, öyle şey mi olur su mu katılır viskiye" diyenler.

    efendim viskiden çok anladığımı filan iddia etmiyorum. viskiyle ilişkim ara sıra canım çektiğinde iş dönüşü evde bir duble viski yuvarlamaktır. bütün bilgim aha bunun gibi videolardan gelmektedir. bu videonun benzerleri internette gani gani bulunabilir, izleyiniz efendim.