hesabın var mı? giriş yap

  • hollywood film stüdyolarının bazı yüksek mertebe film yapımcılarına, yönetmenlere, aktörlere ve bunların dışında varlıklı seçkinlere sağladığı ayrıcalıklı bir film dağıtım hizmeti. adını los angeles'ta genellikle film yapımcılarının ikamet ettiği bel air bölgesinden almış. bel air digital circuit de deniyor.

    baslangıçta louis b. mayer ve darryl f. zanuck gibi kodaman film yapımcıları kendi özel alanlarında filmleri vizyona girdiği gibi izleyebilsin, degerlendirebilsin diye düşünülen bir hizmetken sonra genişletilerek çesitli sebeplerden filmleri sinemada izleyemeyen ya da kendi evine yaptırdığı hususi sinemasında izlemeyi tercih eden zengin patronlara da açılmış. ama yine de sadece davet üzerine olabiliyormuş. yani benim param var bu hizmeti alayım diyen herkes kulübe alınmıyor.

    kulübe girmek isteyenler giriş ücreti olarak 100.000 amerikan dolarını ateşliyor. daha sonra kulüpte kalabilmek için de aylık 4.000 dolar ödenmesi gerekiyor.

    bu hizmeti bir ya da daha fazla stüdyodan aldığı bilinen ünlü aktörler, yönetmenler, yapımcılar, müzisyenler ve cemiyet dışı bazı isimler şöyle: tom cruise, ben affleck, sharon stone, sylvester stallone, steven spielberg, woody allen, david lynch, quentin tarantino, peter guber, lorenzo di bonaventura, joel silver, peter chernin, harvey weinstein, tom rothman, stephen schwarzman, lionel richie, barry manilow, rupert murdoch, suud el-faysal.

    https://dsilt.com/blog-2/category/bel-air-circuit

  • tanım: işportada mutluluk satan “yazar” konuşmasıdır.

    (bkz: başkası yerine utanmak)

    biri taklit yapar da kimseyi güldüremez ya, sen de o an kendini onun yerine koyup düşünürsün ve utanırsın. aynısı. ayağa kalkan insanların gönülsüzlüğünü ben görsem o an, koşarak uzaklaşırdım sahneden.

    hele ki sondaki o sözü ben söyleyecek olsam, yarısında dilim sürçerdi. o ne inançsız bir söz öyle ya.

    ben de diyorum niye ilerlemiyoruz, bataklıkta gibi çırpındıkça batıyoruz, meğer ayağa kalkmıyormuşuz. kalkın lan! oturmaya mı geldik? sarılın bi de. o olmayınca az değişiyor dünya.

    “anne, baba arkadaşlarla dünyayı değiştiriyoruz.”

  • kendi ağzından dile getirdiği tezidir. yazının ana teması rakı balık uyuşmazlığıdır.
    .......................
    rakı yüzde 40 veya üstü olan yüksek alkollü bir içecek. ayrıca aromatik açıdan çok fukara. örneğin iyi bir şarapta aşağı yukarı 200 civarında aromatik not veya nüans var. rakıda ise iki veya üç. yüksek alkollü ve tekdüze bir içki. damağı uyuşturuyor ve mideyi kazındırıyor. bu durum meyhane ve balıkçıların işine geliyor tabii. müşteriler ne yediklerinin pek farkına varmıyor rakı içince. özellikle de soğuk ve sıcak mezelerden sonra sıra balığa geldiğinde, müşterinin damağı hiçbir nüansı anlayamayacak durumda oluyor. ezine peyniriyle rakıya eyvallah. ama yemekle içki içecekseniz şarap, yoksa mineral açısından zengin doğal kaynak suyu derim...

    edit:
    1– biraz aşağıda verilmiş ama kaynak vedat beyin hürriyetteki köşesidir.
    2– "giydirme" kelimesi sırf başlık ilgi çeksin diye değil özellikle rakıseverlerin algısı ve rakıya bağlılığı düşünülerek tercih edildi. biraz fanatik bence rakıseverler.
    3– rakı senede bir kere içerim sağlam olacak şekilde. şarap ise iki yılda bir belki bir kadeh içerim. iki içkinin de fanatiği değilim. naçizane alman ve belçika biralarını severek tüketirim.
    4– babam şarap yapar. posa halindeki, sıkımı bitmiş üzümü komşumuz alır rakı yapar. bu, bilenler için rakıyı ikinci derece içki konumuna düşürebiliyor nedense.
    5– yazar haklı,katılmamak mümkün değil. ama yazısının hiç bir yerinde rakı ve içenlerini lanetlemiyor. bundan maada türk biraları hatta türk pizzaları için yaptığı sert eleştirilerde de son derece haklı bence.

  • ulan yine kimi tahrik ettin de dayak yedin acaba. şiddete karşı olsak da, insanın içi bir huzur kaplamıyor değil.

  • ister milli güvenlik kurulu toplantısı, ister bilimsel bir seminer, ister konferans ister sempozyum, ister kına gecesi olsun bugün hala bu sesi duyuyorum yüreğimin ta derinlerinde bir yerde...

    canım ne kadar kola içmek isterse istesin, evde kola varsa mecburen "ben bir fanta veya sprite alayım" diyorum usulca...

    hep o sesi duyuyorum: "oğlum bak paranızı çarcur etmeyin... ha dışarda bir yerde oturdunuz. tabii oturacaksınız, arkadaşlarınızla... onlar bir şey içiyor, siz içmiyorsunuz olmaz. ama evde kola varsa kola içmeyin de gazoz için... evde zaten var kola, yazık değil mi paranıza?"

    evet bu ses hala kulaklarımda çınlıyor. işte bu yüzdendir ki eşek kadar adam oldum, canım ne kadar isterse istesin kola içemiyorum. gözlerim doluyor. "hayırdır gofret beyin?" diyenlere... "fantanın asidi gözümü yaktı" diyorum.

    kahrolsun orta sınıf ailelerin hayata tutunma stratejileri!

    kahrolsun çocukları psikopat yapan orta sınıf hesapçılığı!

    çocukluğumu, ilk gençliğimi elvan gazozuna, yedigün'e, fanta'ya verdim, yanıyor yüreğim a dostlar...

  • helal olsun dediğim cömert hareket.
    siyasete böyle aileden zengin adamlar gelecek ki gözü tok olsun. yoksa 1 yüzükle yola çıkanlar sonra bir fena oluyor…

    4000 yoksul aileye et göndermiştir.

    https://mobile.twitter.com/…417884755090186253?s=08

    edit: aktroller ve muhalif görünümlü paralı köpekler kudurmuş. neymiş yardım gizli yapılırmış. düşündüler düşündüler bir kulp bulamadılar, ulan adam cebinden yapıyor, ne gizlisi, koca koca holdingler bile dernekler üzerinden açıktan yapıyor, bir de bu adam siyasi. dededen zengin. tabii ki yapacak, cömertliğini gösterecek. aşağıda bir arkadaşın dediği gibi yardım alan aileler gizli tutulduğu sürece mükemmel bir hareket. ki gizli tutuldu.
    inamoğlu gelecek cb. bunu seve seve kabul edeceksiniz.

    not: ayrıyeten türkiye’nin en başarılı belediye başkanıdır. akp, tunç soyer’le hiç uğraşmazken ve mansur yavaş’ı parlatırken kendisine ise topuyla tüfeğiyle saldırıyor. kredi bile vermiyor. bu adam her şeye rağmen metro yapmaya devam ediyor. hizmete devam ediyor. biz de diyoruz ki, topunuz gelin…