hesabın var mı? giriş yap

  • sigortası 212'li ise ve basın kartı varsa ortada tartışacak bir durum yok demektir. zira basın kartı olanlara aşı yapılacak denmiş. berna laçin basın kartını sahtecilikle mi almış? hayır gazetede yazı yazmış (milliyet gazetesinde). o zaman sıkıntı nerede?

    edit: basın kartı sadece savaş muhabirlerine verilir sanan bir mal sürüsü varmış. ülkemizde basın kartı alıp almama patronun sigortanı 212'den yatırıp yatırmamasıyla ilgilidir daha çok. varlığını 100 kişinin bile bilmediği yerel gazetede tırıvırı kasaba dedikodularını yazan birisi de basın kartı sahibi olabilir.

  • bir haftadır yaptığım şey.

    600 liraya bisiklet aldım. ramazanda bisikletle gelemeyeceğimi var sayıyorum. havalar iyiyken binsem; 2 ay ramazandan önce 2 ay bayramdan sonra, 4 ay binerim toplamda. aylık benzin masrafım 250 tl civarı. bunun yarısı işe geliş gidiş. 125*4=500 tl. al sana bisikletin parası. bedavaya geldi. evden işe 10-15 dakikada gidiyorum. hem de spor yapıyorum. iş çıkışı da çarşıya pazara kullanıyorum. giremediğim sokak, ters yol yok. baktım kırmızı yanıyor araçlara, iniyorum bisikletten, elime alıyorum bisikleti, oluyorum yaya. geçiyorum yayaya yeşil yanan yerde.

    bisiklet güzel bir şey.

    çok soran olmuş: yaz saati uygulamasıyla serbest kıyafet, kış saatiyle takım elbise. o yüzden rahatım :)

    güncelleme: takım elbise uygulaması komple kaldırıldı. kot&gömlek devam...

  • kırsaldan kente göçmüş lümpen proleterya’nın çocuklarının okuyunca kendilerini marjinal sanma durumları. kibar feyzo’daki o paraya öküz alınacak denilen öküz kadar aklınız kalmamış.

  • afedersiniz elifi görse mertek sanacak dilden anlamaz cehl-i mürekkeb sahiplerinin yeni iddiası.

    bir halk şiirini başlıkta tartışılan bağlama uygun hale getirerek şöyle seslenmek istiyorum:

    dağda bayırda gezen bir yörük,
    kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük,
    bir elife dili dönmeyen hödük,
    şehristana gelir lisan beğenmez.

  • obama'nin ferguson olaylariyla ne alakasi var? adam cikip polisin eline saglik, destan yazdiniz mi dedi acaba.

    kaldi ki almanya da ataturk posteri yakip seriat devleti kuran metin kaplan ve ekibi ne oluyor o zaman?

    ne demisler dinsizin hakkindan imansiz gelir.

    icimin yagini eriten olay.

  • wikipedia'ya bakacak olursanız sırf isim kökeninden esinlenerek "frank"ların mensubu olduğu cermenler'den ileri geldiği öne sürülür ki bu %100 yanlış olan bir önermedir.

    fransa, coğrafi konumu gereği avrupa'nın batısında, atlantik okyanusuna komşu bir alanı işgal etmektedir. fransa tarihini yorumlarken, coğrafi konumunu da göz önünde bulundurmak zorunluluk gereğidir. bunun anlamı, galya ovasına gelen halklar burada kalıcı olmuşlardır. çünkü daha batıda gidecek bir yer yoktur.

    fransa'ya gelen ilk halk toplulukları, m.ö. 5.yy'da, kelt ırkına mensup, ismi romanlara ve filmlere (asterix) konu olan galyalılar olmuştur.

    galyalıların yerleşiminden yaklaşık 500 yıl sonra fransa coğrafyası romalılar tarafından istila edilmiştir. ve burası romalı işgalinin başladığı yıllardan itibaren latinler için kalıcı bir barınak yeri olmuştur. imparatorluk geleneğinden gelen romalı latinler, kendilerinden iptidai olan keltlere kendi kültürlerini asimile edip dillerini benimsetmiştir. böylece günümüzde, latin dilleri ailesinde yer alan fransızcanın temelleri atılmıştır.
    476'da roma imparatorluğu siyasi gücünü yitirmeye başladıktan sonra, 5.yy'dan itibaren germen kökenli franklar galya ovasını istila etmeye başlamıştır ve bundan yaklaşık 300 yıl sonra (800 dolaylarında) fransa'da yönetimi ele geçirmiştir .bu süreçte, dili latince olan gallilere (keltlere) yöneticilik eden frank (germen) aristokrasisi, yönettiği halka adını vererek bugünkü fransa'nın iskeleti ortaya çıkarmıştır. kısaca fransa asla germen bir ahali değildir ama yönetici kesim olan germenler , fransız ulusunu biçimlendirmiştir. neticede, fransa; kültür olarak latin, etnik olarak büyük oranda kelt, yönetim ve idari olarak germen bir ulustur.

    edit-1: mesaj kutuma, ahmakça fransızların frank (germen) kökenli olduğunu iddia edenlere ithafen; fransızların germen ahalisine mensup olmadığının kanıtlarından biri olarak, fransızların ulusal kahraman olarak gördükleri galyalı ( kelt) vercingetorix''in fransa'nın en büyük meydanlarından birinde heykelinin var olduğuna dikkat çekmek isterim.

    edit-2: fransızlara sorun en büyük komutanınız kim? verecekleri cevap, napoleon. kendisi sardunyalı bir latin. ve napoleon'un fransa'yı " gerçekleştirilecek bir roma rüyası" olarak gördüğünü hatırlatırım.

    edit-3: cahillik başa beladır, bir şeyleri eleştirirken, o konu hakkında alt yapınız olmalı, aksi halde hüsrana uğramak içten bile dğeildir.

  • kendine özgü bir ruhu olan müzik akımı. aşağıda leziz örneklerini de sunacağım. öncesinde vaporwave akımının ne olduğu ile ilgili tatmin edici bilgiler vermek istiyorum.

    sanki müziğin başka galaksiler, diyarlardan gelen yönü gibi yabancı bu gezegene. bir o kadar da buraya özgü. çünkü önceyi anımsatır, onu deneyimlemiş olana. retro teknoloji esintileri ile doludur gördüğünüz görseller, duyduğunuz tınılar. 80's, 90's hatta 00's yılların başları yoğun bir şekilde hissedilir, oradasınızdır, sanki zihninizi oluşturan temellere küçük bir yolculuk gibi.

    bu bağlamda söz konusu retro dönemin teknolojik, atmosferik esintileri sunulduğu gibi, yine o yılların şarkılarından bölmeler* alınıp onların bir aranjmanını görürüz. aslında ele aldığı yıllar, dünyada teknoloji rüzgarının eseceği zamanların pratikteki ilk yılları olduğu için, o yılları bilen herkesin yakaladığı samimiyeti yeniden göstermektir bu akımın niyeti. eski windows sürümleri, atariler, piksel görünümler, eski oyunlar, dergiler veya o yılların iç ısıtan şehir manzaraları animasyon biçiminde, genelde turkuaz, mor, pembe gibi renklerin ve onlara yakın tonların karışımı olarak önümüze sunulur. elbette olay hem görsel, hem de işitseldir böylece.

    freudian* açıdan bakarsak, bizler bu ruhun -yani vaporwave akımının- sahip olduğu bileşenlerin bir kısmını daha önceden tecrübe etmemizden ötürü, bu eski tecrübelerin farklı bir yorumunu işitsel ve görsel olarak yeniden deneyimlediğimizde, bilincimizi tetikleyen bu tını ve görsel araçlar, müzikten daha önce almadığımız ya da belli bir ölçüde aldığımız farklı bir haz türünün yoğun şekilde alınmasını sağlıyor. belki en başta, buna başka galaksinin müziği dememin sebebi de budur.

    vaporwave'deki eskiye geri dönüş, onda var olan içtenliğin ve samimiyetin özlemi ile birlikte, günümüz modernitesine, popüler öğelerine de aynı zamanda eleştiri barındırır. bu "aykırılık", söz konusu eleştiriden gelir. kapitalizmin doğurduğu tüketim kültürü ile dalga geçer, zıt yönünde aykırıklıklar gösterir. adının, duyurulan ancak çıkmayan ürün anlamına gelen vaporware'den gelmesi bu yönü ile etkileyicidir. ticari kaygı gütmez. müzik isimleri fazla hit alsın diye afili olmak zorunda değil, genelde müzik hangi duyguları hissettirecekse ya da neye aitse onla ilgili bir isim belirlenir.

    söz konusu tüketim kültürü öyledir ki, sizden sadece eşyaları değil, insanları bile hunharca tüketmenizi ister. onun* varoluşu buradan gelir. vaporwave ise eskide olana sahip çıkar. onu harcamayı değil gözetmeyi kendine amaç edinir. bu açıdan sanatsal bir başkaldırı görünür, ayrı bir hoşnutluk katar hislere.

    chill out'un bir alt dalı gibi gözükse de ondan ayrık, fakat temeli ona dayanan bir akım olduğu gerçeğini unutmamak lazım. 2011 gibi kendini göstermeye başlasa da, 2015'den sonra özellikle avrupa ve amerika'da tutkununu önemli ölçüde artırdı bu akım. çeşitli mecralarda dinlenme sayıları aslında bazı kitlelere ulaşabildiğini ortaya koymakta olup, ülkemizde pek bilinmemekte şu an.

    vaporwave akımında görsel olarak, yukarda verdiğim örneklerin yanında çeşitli anime ve çizgi film/diziler de sık kullanılır. öyle ki, the simpsons dizisi neredeyse bir alt dalı haline gelmiş, adına simpsonwave demişlerdir. benim de bu akımla tanışmam simpsonwave örneklerinden biri ile olmuştu. ek olarak tom and jerry, the pink panthere, sponge bob gibi çizgi filmleri de görürüz.

    ve gelelim sevdiklerim arasından bazılarını sunmaya; (müzik - sanatçı adı)

    why me? - simpsonwave (bu akımla tanıştığım müzik)
    5:32pm - the deli
    the burn marks on my epiano wont go away - a l e x (en sevdiğim ilk 5'de yer alır)
    no one would miss me - a l e x
    letting go - greafer
    honey - moow
    oblivion - rufi-o, lily potter
    i was feeling down, i found a nice witch and we're friends - in love with a ghost
    moonrise kingdom - prima
    her - kendall miles
    summer night - esprit
    nightdriving - aquacola
    destine - vector graphics
    we forgot each other's name - heavy hearts
    i saw you in the dining room today - lamb beatz production
    last time - idealism
    lonely - idealism
    iloveyou - a l e x
    how miserable do i have to be to make you happy - beowülf
    unsaved info - joji
    everywhere and nowhere - biosphere
    waltz to the end of time - biosphere

    bunları seçerken epey zorlandım, birçok sevdiğim örneği var. daha sonra editler ve kendi spotify listemi de yayınlarım belki, kim bilir?

    edit: https://open.spotify.com/…si=craqznceqgibi-o3guz6fg söz konusu çalma listem için buyrunuz.

    takip etmenizi tavsiye ettiğim kanallar:

    neotic
    artzie music
    s o u n d s t a t i o n
    mellowbeat seeker
    dreamwave
    n o s t r a d a m u s
    ambition
    sonradan eklenen: kurdtbada

  • 12 saniye sürecek bir "google araması sonrası sonuçlara göz atılması" eylemi sonrasında elde edilebilecek bir bilgi üzerinden insanları ezik veya değil diye sınıflayan gerzeklerden evlâdır.

  • photoshop ile görsele döken mi saygısız? mecliste o kurdun ağzına ampul sokan mı saygısız?

    o ampul, o kurdun ağzına girdi mi? girdi.
    elmaya elma demek ne zamandan beri saygısızlık?

  • annem babam işsizdi. bir evden başka bir şeyimiz yoktu. aylık gelirimiz 300 lira oluyor belki olmuyordu. cidden yarı aç yaşıyorduk. ve sevgili devlet bana ve kardeşime kredi verirken babası kuyumcu olan arkadaşıma bursu layık görmüştü. neyin ülkesi, neyin adaleti. pırıl pırıl 10000 lira borcum var kendisine.

  • sahibinden.com'da satılan nokia 3310'dur. adam anasından babasından, varsa evladından utanmamış, nokia 3310 için 30 bin lira fiyat çekmiş. antika diyor, koleksiyon diyor 11-12 senelik telefon için.

    (ilan yayından kaldırılmış. ekran görüntüsünü almıştım.)

    http://tinypic.com/r/30vkgsg/8

    (http://www.sahibinden.com/…s-efsane-187733558/detay)

    bu maalesef bize has durumlardan biri. "nasıl olsa satacak enayi bulurum" mantığı...

    üşenmedim, ebay'de araştırdım. orada satılan en pahalı nokia 3310 şu: http://www.ebay.com/…ell_phones&hash=item3a8670ed50

    şimdi al fiyatı 121 dolar. bizimkiyse "bunca yıl elimde tuttum. illa ki birini çarparım" diyor.

    daha dün show haber'de gördüm. çocuk 129 liraya iphone 5s söylemiş, oyuncak telefonla armut gelmiş. baba da mağdur mağdur konuşuyor "insanı meyve sebze gönderip rencide ediyorlar bir de. en çok ona bozuldum" diyor. kardeşim armutla rencide olana kadar, bin beş yüz liralık telefonu 129 liraya alabileceğini düşünerek sen zaten kendini rencide etmişsin.

    yine dün adamın biri iphone üzerinden sömürü hesabı çıkarmış, sadece fabrikada çalışan işçi üzerinden iphone üzerinden edilen karı hesaplamıştı.

    nokia 3310'a 30 bin lira isteyen adam da, 129 liraya 1500 liralık aleti alacağını sanan adam da hep aynı zihniyetin ürünü kardeşim. emeğin, ederin, değerin bir anlamı yok. çarpan çarpana. halen neyi koparırsan yanına kar kalır mantığında hayatta kalmaya çalışıyor insanlar.

    iki ay önce bir taksiye binmiştim. her zaman 29 lira tutan yol 37 lira tuttu. "kardeş bu ne?" dedim. "ney ne?" dedi. elimle de taksimetreyi gösteriyorum, sanki lavuğa atom çarpıştırıcısı uzattım da soruyorum bu ne diye.

    - fazla yazmış bu.
    - ne demek fazla yazmış. ne yazıyorsa o?
    - kardeşim, her gün geldiğim yol. her gün 29 lira yazıyor da bugün nasıl 37 lira yazdı.
    - haa. abi bu arabanın tekerlekleri büyük biliyorsun cip ya (dacia'dan bahsediyor cip diye logan mıdır ne boktur) o yüzden fazla atıyor.
    - birader teker büyük olunca daha az devir yapar, tekerin küçük olması lazım daha fazla atması için.
    - ya ben seni mi dolandırıyorum abi?
    - ne yapıyorsan yapıyorsun, fazlasını vermiyorum. başına iş alma beni inada bindirip.
    - ya tamam tamam.

    bu qnet mi ne vardı bir ara? milleti fahiş fiyatlara piramit sistemine alıyorlardı, ondan sonra da göstermelik dandik bir saat veriyorlardı yok antika, yok bilmemne diye. millet baktı ki 7 ayda milyoner olamadı, o işler öyle kolay değil, başladılar sağda solda saatleri antika diye satmaya. kendilerine söylenen yalanları millete söyleyip paralarını çıkarmaya çalıştılar. örgütlenip, hak arama da yok, nasıl çarptılarsa, öyle çarpıp, kendi belini doğrultmaya çalışıyorsun.

    aah ah.