hesabın var mı? giriş yap

  • sıkılacak insan villada yine sıkılır. yıllardır yaptığım şey bu. kimse de bu karı tek yaşıyor yollu herhalde demedi, pislikten tozdan hastanelere düşmedim, anamın evine hasret kalmadım. nasıl kafalar var anlamak mümkün değil.

    edit: destek mesajlarınız için teşekkürler. kutu dolup taşmış. ya samimisiniz ya yavşıyorsunuz hadi hayırlısı.

    edit: yoğun çalışmaktan bakamadım ama kutu patlamış, yıkmışsınız buraları ibneler. yüz milyonuncu defa yavşıyorlar yazılmış. vay a.q! ağzım da bozuk, burdan birine de vermem, ev de benim, keyif de benim. gömen de sağ olsun. hadi kaçtım.

  • süpermen kostümü giydirilmiş padişahtan daha komik değildir.

    düzeltme: başlık sahibi uçmuş arkadaşlar. başlık bana ait değil, kansız değiliz o kadar çok şükür.

  • algımızın sınırlarını tam olarak bilmemiz mümkün olmayabilir lakin onun bildiğimiz sınırlarından sözedebiliriz sanıyorum.

    temel sınırlar şunlar:
    - zaman sınırı.
    evren 14 milyar yaşında lakin bizler sadece 100 yıl kadar yaşayabiliyoruz. demek ki toplam zamanın sadece %0.00000007'sinden haberdarız.

    - mekan sınırı.
    kainat bugünki hesaplara göre kabaca 25 milyar ışık yılı genişliğinde, oysa bizler dünya üzerinde kabaca 13 bin metre çapında bir küre üzerinde yaşıyoruz. dandik bir modellemeyle evren'i de küre kabul etsek mekan sınırımız yüzde işaretinden sonra elli altı 0 ve bir tane de 1.

    - duyu sınırı.
    görme duyumuz tüm elektromanyetik spektrumun, atıyorum, on milyonda birini algılayabiliyor herhalde. kulağımız sadece 20-20000 hertz arasını duyuyor ki bu da hava moleküllerinin boyurları ile sınırlı ses dalgaları içerisinde, bunu da atacağım, on binde bir falandır. koku ile ilgili yorum yapamayacağım, her kokuyu algıladığımızı farzedelim. dokunmak da çok karışık onu da geçtik. o halde duyularımızla algıladıklarımız toplam uyaranların yüz milyarda biri, %0.0000000001 oldu.

    demek ki tüm evren'in 10^58'de birini, tüm zamanların 10^9'da biri bir süre boyunca tüm uyaranların 10^11'de biri ile algılayabiliyoruz. her şeyin 10^78'de birini yani.

    tüm samanyolunda bir proton.

    tabi tabi, şüphesiz ki askın dili evrenseldir.

  • olay baştan sona saçmalıklar silsilesi olduğu için efes’e sövmenin bir anlamı olmadığını düşündüğüm olay.
    birinci saçmalık, putin ukrayna’ya girdi diye basket takımının suçu ne amk , hadi milli takım olsa anlarım .
    ikinci saçmalık, hadi rus takımlarını elemeye karar verdin , oynanan maçları iptal mi edelim yoksa alınan puanlar sayılsın mı gibi kritik bir kararı takımlara oylatmak nasıl bir mantık? doğal olarak her takım hesap kitap yapıp hangi karar daha çok işine gelecekse o yönde oy verir .
    üçüncü saçmalık madem rus takımlarını elediniz cska’nın oylamada ne işi var ?
    bu euroleague yönetimi tam bir fiyasko , ciddiyetsizlik akıyor .

  • kendi röportajlarında uzun yıllar yinelediği kadarıyla, annesi tarafından sevilmemiş; kırklı yaşlarda major depresyon tanısıyla terapi almış aktördür.

    kariyerinin ilk yıllarında tiyatroyla başlar, bbc'nin komedi yüzü olana kadar sadece emek verir. house rolünü alana kadar kariyerinde c sınıfındadır. house rolünü afrika'da ikinci sınıf bir film çekerken tesadüfen duyar, menajeri faksla kısa bir metin gönderir en ışık alan yer tuvalet olduğu için deneme çekimini tuvalette kaydedip iletir. sonucunda hayatını değiştiren rolü alır. ilk sezon diziyi iptalden kurtarır çünkü medikal dramada bir antikahramanı dünyanın sevgilisi haline getirir.

    müziğe ilgi duyar, piyano hocasını sevmemesine karşın müziği sevdiğinden emek verir, sonucunda dünya turu yapacak kadar sanatında ilerler.

    kitap yazar, yazdığı kitabı senelerce bekletip tam emin olduktan sonra yayınlatır, kitap best seller olur.

    hugh laurie'nin hayatı bir kavramla tanımlanacak olsa bu şans değil emek ve yetenektir. bir dönem inanılmaz yakından takip etmiş biri olarak, pandemide parmaklarını parçalayana kadar marangozluk öğrenmeye çalıştığını görmüştüm. yine bir şeylere emek veriyordu.

    tüm bu anlattıklarımın kaynaklarını bir ara buraya ekleyeceğim ancak kendisinin yeni dizisi yayınlandı bu hafta britbox'ta ve bil bakalım ne yaptı; diziyi agatha christie romanından uyarladı, senaryosunu yazdı, yönetmenliğini yaptı ve oynadı. yani emek verdi.

    debe editi: bu entrynin oluşturulma sebebi bir üstündeki girdiye anti-tez sunmaktı. başarıyı sadece okul ve ailenin sunduğu imkana bağlayamayız, her avantaj içinde kendi dezavantajını da barındırıyor ve başarısızlığı mevcut koşullara bağlayıp baştan kabul etmek maalesef ki nice yeteneklerin hiç fark edilmeden bu dünyadan ayrılmasına sebep oluyor. ben yatkınlık, emek ve yeteneğin insanı bir yere mutlaka taşıyacağına yürekten inanıyorum.

    son edit: ailesinin yoksul olduğunu ve bir tek onun cambridge'e gittiğini yanlış hatırlıyormuşum. ekşi şeyler'de bu şekilde yayınlandığı için üzgünüm. orta üst bir aileden geldiğini söylüyormuş röportajlarında ve ağabeyi de cambridge'e gitmiş. ayrıca kendi annesi tarafından sevilmediğini düşünse de kardeşleri hep onun favori olduğunu söylüyormuş.

  • tek ve gerçek nedeni kediler.

    her sokakta 3-5 kap mama var. kediler de korunmadığı için kontrolsüz çoğalıyorlar. ve serçe falan bırakmıyorlar.

    doğanın dengesiyle oynadınız.
    ben küçükken hiç bir sokakta mama falan yoktu. yer kabuğu soğumamış, kedi maması keşfedilmemişti.

    ama sokaklarda kediler yaşıyordu. çöpten buluyorlardı, fare yakalıyorlardı ama karınlarını doyuruyorlardı. güçsüz olan hayatta kalamıyordu bu da dengeyi sağlayan bir unsurdu.

    edit: kedileri sebep gösterdik diye hedefe koyulduk. kediler hayvan da serçeler değil sanki. kedilerin genlerinde avlanmak var. önceden bir kedi 8 yavru yaptıysa 1 tane bilemedin 2 tanesi hayatta kalıyordu. şimdi sokakta doğan her kedi yaşıyor ve onlar da çoğalıyor.

    serengeti deki bütün aslanlar yaşasa ne olur aslandan başka canlı kalmaz. besin zinciri diye bir şey var amk. küçükken belgesel izlerdim aslan antilopu boğarken kamera ekibi niye kurtarmıyor hayvanı diye kızardım. bazılarının aklı da benim o yaştaki aklım gibi çalışıyor.

  • normal değildir. muhtemelen barış özcan gibi bir ailesi var ve çocuğa aşırı yükleme yapmışlar. bu yaşta bir çocuğun spinoza’yı anlaması mümkün değil. platon’un devlet kitabındaki soyut bağlantıları kuramaz. çocuğu telefondan, tabletten uzak tutalım diye bokunu çıkarmışlar. verirsin yaşına göre kitap onu okur. 150 günde 250 kitap nedir allah aşkına?

    artık insanların kitaptaki kelimeleri içinden teleffuz ederek bitirmenin kitap okumak olmadığını anlamaları lazım. kısa zamanda çok kitap okumanın hiçbir faydası yoktur. aslında kitap okumanın da hiçbir faydası yoktur. kitap sizi düşünmeye sevk ediyorsa faydalıdır aksi halde izlenilen filmden farklı değildir, kısa zamanda uçar gider. birkaç kitabı sindirerek okuyun.

    kitap okuyan ama kendi fikri olmayan yığınlar çoğalıyor. kitap kutsanıyor.

    edit: schopenhauer