hesabın var mı? giriş yap

  • bir şeylerden vazgeçmek, feda etmek, taraflar arasındaki eşitliği bozar. bozulan eşitlik, gitgide tarafların birini büyütür, diğerini silikleştirir.

    büyük fedakarlıklar sevgiden çok şövalyelikle ilgili sanırım.

  • her şey eskiden aldığım bir ürünün markasını hatırlamadığım için sipariş listemi kontrol etmemle başladı. alta doğru indikçe bir siparişimin hala kargoda olduğunu gördüm. üzgünüz biraz geciktik yazıyordu
    görsel

    biraz geciktik dedikleri tarih ne mi?
    görsel

    görünce yok canım sistemsel bir hatadır olur mu hiç öyle şey dedim. dedim çünkü bu bir bağış maması yani geldik sizi bulamadık gibi bir durum söz konusu olamaz.
    görsel

    iletişim kısımından sorunu yazınca beni bugün arayacaklarını söylediler. ben de tmm dedim. evet biraz önce aradılar siparişimin teslim edilmediğini ama en en fazla 1 yıl önceki siparişlerin parasını iade edebildiklerini, eski yıllar için bir hakkımın olmadığını ama yaşanan bu olaydan ötürü bana 50 liralık hediye çeki tanımlayabileceklerini söylediler.

    duyunca sinir oldum. yahu bu sizin organize ettiğiniz bir bağış zaten. biz adres bile girmiyoruz siz direkt yedikule barınağına gönderiyorsunuz. kargoluk bir durum yok burda, bu tamamen sizin hatanız. ben kurumsal bir şirket diye doğal olarak kontrol etmedim ulaştı mı diye.

    hadii diyelim oldu bir hata iyi de 7 senedir ulaşmayan kargo mu olur sizin sisteminiz bunu görmüyor mu bu dijital çağda?

    üstüne üstlük ne demek 1 yıldan geriye siparişte hakkınız yok, ne demek 7 yıl önceki mamanın aynı parasını çek diye vermek. alın bakalım aynı ürünün şimdiki en ucuz fiyatı kaç
    görsel

    cem yılmaz'a reklamda oynaması için milyonlar verirken büyük güvenilir firma olan bu şirket kendi hatasını telafi etmeye gelince, çook üzgünüz ama 1 yıldan önceki siparişler için ne yazık ki bir şey yapamıyoruuuuz ama neyse al şu 50 lirayı da 2 kilo salatalık alırsın bizden olsun hadi naş diyor.

    trendyolundan , gittigidiyoruna, n11 inden , amozonuna, çiçek sepetinden ve daha bir sürü e ticaret sitesinden alışveriş yapıp her birinde çeşitli sorunlar yaşadım amaaa hiçbiri sizin kadar utanmaz değildi bir şekilde hatalarını telafi ettiler.

    7 yıldır üstüne yattığınız para bir bağış parasıydı. yapmanız gereken şey o mamanın bugünkü parasını iade etmekti. 240 liralık ürünün 50 lirasını yatırdınız (ha pardon onu da yatırmadınız 50 liralık alışveriş yapacağım bir de sizden) ve siz güvenilir bir firmasınız öyle mi?

    yok bu soru retorik bir soru.
    asıl merak ettiğim benim gibi fark etmeyen kaç insanın parası kaldı burda?

    edit: bu yazdığım şeyler gerçek olmasa bu şirket tutup bana ticari itibarı zedeleme davası açar. yapamaz neden? çünkü gerçek, çünkü kanıtlanabilir.

    benim de hesap geçmişimde teslim edilmesine rağmen edilmedi yazanlar var. tmm bu olabilir de 3. fotoya bakın bu kargolar 10 günde bir özel araçla toplu teslim ediliyor standart kargo değil bu. ayrıca bana teslim edilmediğini hepsiburada söylüyor. hadi onlarda aslında teslim edildi ama o kadar eskiye kadar araştırıp yorulmak istemiyorlar diye böyle söylüyorlar da burda yapılacak şey basit, benim içimi rahatlatmak. ya aynı ürünü bağış yaparsın ya da o ürünün güncel fiyatını iade edersin.
    başlığı açarken olmasını umduğum şey de buydu,
    görsel
    peki buraya yazınca bir şey yaptılar mı? iletişim bilgilerimi aldılar. sonuç, 50 liralık çek neyine yetmiyor kardeşim.

    son olarak umarım bundan etkilenip bağış yaptığınız yerlere yapmaktan vazgeçmezsiniz. işini düzgün yapan yerlerde var. örnek, https://yhkkd.com/
    bu dernek yük hayvanları için kuruldu. burda yazın ölesiye çalıştırılıp kışın ot yemesin, masraf olmasın diye ölüme terk edilen eşekleri kurtarması var.
    . aynı organizasyon kedi köpeklere de yardım ediyor. sayfayı inceleyince görürsünüz. çoğu kişi yazıık diyip geçiyor. siz geçmeyin.

    yakışıklı mahkumunuz michael scofield'un mezar taşında yazdığı gibi,
    bu dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol

    edit 2: demin bir kez daha aradılar. bana yanlış bilgi verildiğini, aslında teslim edildiğini söylediler. bu gerçekse de ilkinde teslim edilmediğini söyleyen de kendileri idi ve bu durumda yapılacak şey çok basitti, aynı ürünü bağış olarak göndermek.

    bu benim kendi kişisel alışverişim olsa 7 yıl sonra bunu fark etmek benim mallığım olduğu için lafını arkadaş ortamında dahi etmezdim. bağış ürünü olduğu için hassas davrandım, karşıdan da bunu beklerdim.

    telefonu kapatırlarken ama 50 liralık çekinizi geri almadık diyorlar. gerçi karşı taraf attığım kahkahayı duydu ama bir kez de burdan yazayım çook teşekkürler hepsiburada :)

  • tam bir aptal açıklaması.

    koskoca galatasaray başkanının yaptığı açıklamaya bak amk.
    13 yaşındaki çocuklar bile artık böyle benzetmeler yapmıyor.

    galatasaray, galatasaray'dır.
    nou camp'a çıkınca barcelona'yı titretir, arena'da madrid'i 5'lik kıvama getirir.

    sen kimsin de galatasaray'ı birisine benzetiyorsun.
    galatasaray'ı bir takıma benzetmek ve bir takımdan küçük görmek kimsenin haddi değildir.

    illa bir şeyi benzetecekseniz vizyonsuzluğunuzu benzetin.

    bir araba dolusu parayı sabri'ye dökmenizle barcenola'nın ne alakası var diyebilecek kalibrede bir yönetici yok mu şu adama allah aşkına ya?

  • istanbul büyükşehir belediye başkanı ekrem imamoğlu ibb'de bugün rapor edilen bulaşıcı hastalık kaynaklı ölüm sayısını 164 olarak açıklarken, aynı dakikalarda yalancı fahrettin'in ülke çapında ölüm sayısını 92 olarak vermesiyle ortaya çıkan sonuçtur.

    edit: her bulaşıcı hastalık covid değildir diye karşı çıkan arkadaşlar haklıymış. imamoğlu az önce ölenlerin hepsinin kara veba kaynaklı olduğunu açıkladı. covid'den 1 kişi ölür gibi olmuş ama suni teneffüs yapıp hayata döndürmüşler.

  • taksim - bakırköy hattı ... sabaha karşı 4 .. şansa sahil dolmuşu bulmuşum çakır keyifim. bir tane kulaklıkla müzik dinleyen hanım kızımız var.

    bakırköy girişinde sorulan klasik soru ve olaylar gelişir.

    kaptan: yeni mahalle var mı ?
    yolcular: (ses yok)

    yeni mahalle girişi geçilir. kulaklıkla müzik dinleyen kızımız tepki verir
    kızımız: niye geçtik girişi yaaaağğ ?
    ben: e sordu ya kaptan yeni mahalle var mı diye
    kızımız: duymadım ki ya ben :( (surat bu hale geldi ondan)
    ben: kaptan duymamış hanım kızımız. bence dönelim geri sabaha karşı bi de tehlikeli bak.
    kaptan: abi dönemeyiz ya.
    kızımız: ay nerden hanım kızın oldum ben senin be
    ben: kaptan dönmeyelim yesin bunu köpekler sarhoşlar filan.
    kızımız: ya ne diyosun beee
    kaptan & yolcular: ehe ehehehe ehehhehe.
    kızımız: yaaaaağğğğğ :(
    ben: bırakayım ben seni eve hanım kızım ?
    kızımız: git be pis
    kaptan & yolcular: hehe ehe eheheheeeğğğ

    bu da demek oluyorki çakırkeyif olunca iğrenç bir insan oluyormuşum. güzel de kızdı be

  • az önce almanya'daki kuzenimin söylediğine göre, istanbul'a uçak bileti bulamadığı için taksiyle yola çıkmış teknik direktör. ayakkabı bile giymemiş adam, terlikleriyle ve gazi eşofmanıyla apar topar çıkmış evden.

    edit: lan yazık adama be. aykut istifasını geri alınca öyle ortada kaldı adam. 7 bin euro taksi parası da cabası...

  • mutsuzluk sebebidir.

    şimdi ben yaşını almış gencecik bir insanım. sofra hazırladığım insan sayısı üç, bilemedin beştir. onlar da arkadaş, eş dosttur. ama az çok tahmin edebiliyorum bu durumun yarattığı mutsuzluğu.

    bir anne var mesela. her gün akşam sofrası hazırlamakla mükellef. zaten sabahtan akşama kadar yalnızlığından çok sıkılıyor. kadının tek mutluluğu akşam yemeğinde ailece sofraya oturup iki çift laf etmek. oğul/kız geliyor, aç değilim diyerek odasına çekiliyor, eş desen bazen geliyor, bazen gelmiyor. gelmeyince de o üç beş tabak, çatal, bardak sofrada piç gibi kalıyor.

    annenin o sofrayı geri toplarkenki yüz ifadesi gözünüzün önüne geldi mi? hah. o işte mutsuzluk. kanımca anne ne kadar aç olursa olsun toplarken bıçak gibi kesiliyor iştahı. ama anne ya işte, ses etmiyor. bir sonraki akşam yemeğini bekliyor.

    ergenken hepimiz yapmışızdır. "yemiycem!!!" diyerek annelerimizi cezalandırmışızdır. bilin ki o cezaların en büyüğüdür.

    sahanda yumurta bile olsa, sofra sofradır sevgili arkadaşlar. siz siz olun, sizin için hazırlanan sofraya herhangi bir zıkkım yemeseniz de oturun. annenin sofrası olur, babanın olur, eşinin olur, arkadaşının olur. ama oturun.

    sofraya hazırlanan emeğin boşa gitmesi şu dünyada beni en çok üzen şeylerden biridir. o sofrayı hazırlayan aç değilseniz size çay da demler üşenmeden. yeter ki oturun.

    sofra evin direğidir.

  • muzdarip olduğum rahatsızlık. metal düğmelere dokunabiliyorum ama plastik ve camı hayal bile edemem. direkt öğürme geliyor. ilginçtir ne zaman başladı, sebebi ne onu da bilmem. annem daha bir buçuk yaşındaydın düğmeli yelek giydirdiğimde ağlardın çıkarayım diye diyor. hayatımda hiç gömlek giymedim mesela, okul formaları dahil. kaşe paltomun düğmelerini bile içimdeki kazağın kollarını elime geçirip öyle uğraşa uğraşa açabiliyorum gittiğim mekanlarda lavaboya girip. başkalarında da aynı fobinin olduğunu görünce rahatladım nedense.

  • beklemek.

    insanoğlunun en aciz hallerinden birisi bu, beklemek. hep bekliyoruz, her şeyi bekliyoruz.

    insan bekliyoruz.
    iş bekliyoruz.
    para bekliyoruz.

    hiçbir şey yapmadan bekliyoruz olduğumuz yerde durduğumuz yerde, durarak. bekledikçe hiçbir şey yapasın gelmiyor. çünkü beklemeyi tek çıkar yol olarak görüyorsun ve bir adım dahi atmıyorsun, olduğun yerdesin. odalara hapsetmişsin kendini, yatağa bağlamışsın bedenini, boşluğa dikmişsin gözlerini. ne beklediğini bilmez bir haldesin.

    gelmeyecek ki.

    hareket etmek aklına gelmiyor. istediğin her neyse ona gitmek aklının ucundan geçmiyor. onun, onların sana geleceğini düşünmekten 'gelmeyeceği' ihtimali aklına gelmiyor artık.

    bekleme, bekledikçe geçen tek şey ömrün.

    gelecek olan mutluluk değil.

  • osmanlı'nın en nadide padişahları olan deli mustafa, yeniçerilerin ırzına geçip öldürdüğü genç osman, deli ibrahim ve yine pek aklı başında olmayıp sabah akşam içen dördüncü murat dönemlerini görebileceğimiz dizi. şimdiden milliyetçi muhafazakar cenahın eteklerinin tutuşmasına neden olmuştur. oysa bir insan delirebilir, tecavüze uğrayabilir, ayyaş olabilir. bunlar onun değerini düşürmez. sonuçta insandır. padişah olması ne onu insan olmaktan kurtarır, ne de milliyetçi görüşlerini sağlam temellere oturtamayan zavallıları.

  • fahrettin koca'ya 2 eylül 2020 basın toplantısında patronunun giresun mitinginin corona önlemleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını sorabilen yol tv muhabiri yürekli ve namuslu gazeteci. memlekette namuslu gazeteci o kadar az ki bir tanesine denk geldiğimizde biraz olsun yüreğimiz soğuyabiliyor. her ne kadar sağlık bakanı patronuna karşı duyduğu derin korkaklıkla yine milletine ihanet edip soruyu "cumhurbaşkanımızın maske-mesafe meselelerinde ne kadar hassas olduğunu hepimiz biliyoruz." minvalinde geçiştirse de önemli olan bu soruyu sorabilmekti. sağlık bakanının renginin atması bile çürümüşlüğün tarihe geçen kanıtı oldu. çok sağ ol özge hanım.