hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle böyle bir ciddi mevzu üzerine yazıyor olmak, bunun için çaba veriyor olmak bana mutluluk veriyor.
    burada faal olarak, dağda, bayırda, arazide yaptığım sürüşlere ek olarak daha çok motorlu taşıt ve de yayaların birleşimiyle oluşan trafikte bisiklet sürme üzerine naçizane deneyimlerimi paylaşacağım. daha önemlisi aynı şekilde ulaşımını bisikletle bir şekilde sağlayan insanları deneyimlerini paylaşmasına da ön ayak olmaya çalışacağım. bu hepimizin rehberi olmalı; herhangi başka bir araç sürücüsünün de rehberi olmalı, yaya da okumalı örneğin. bu yüzden, gördüğünüzde facebook'unuzda ya da herhangi bir yere paylaşmaya üşenmeyin. tüm başlığı paylaşın, hoşunuza giden bir entry'i paylaşın, gelin entry yazın. bir arkadaşınıza bahsedin, "çok güzel bir başlık yığınla entry var bu başlıkta" şeklinde bahsedin.

    konuyla ilgili yazmadan önce belirtmek istediğim çok önemli bir şey var;

    --- dikkat --- --- dikkat --- --- dikkat --- --- dikkat ---

    burada yazan ve yazılacaklar tamamen deneyim olup, doğruluğu kanıtlanmamış ve uygulanmasının güvenli olduğu konusunda bir garanti yoktur.

    --- dikkat --- --- dikkat --- --- dikkat --- --- dikkat ---

    en başta trafik kanununda neredeyiz bunu görmemiz lazım;

    karayolları genel müdürlüğü yönetmeliğinde bisikleti;

    en çok 3 tekerleği olan ve üzerinde bulunan insanın adale gücü ile pedal veya el ile tekerleği döndürülmek suretiyle hareket eden ve yolcu taşımalarında kullanılmayan motorsuz araçtır. (değişik:rg-21/3/2012-28240)

    şeklinde tanımlamış. fena değil. zaten çok basit bir araç. fazla tanıma gerek yok. ama burda önemli olan bir şekilde trafikte tanımlıyız.

    peki, bir bisikletli nerelerde gidebilir sorusuna yönetmeliğin cevaplarını toparlamaya çalışayım o zaman. hatta bunu da hız limitleriyle birlikte, orada bir bisiklet yolu yokmuş gibi yapayım;

    yerleşim yerleri dahilindeki yollarda hız sınırı 25 km/h olarak belirtilmiş. yani bu süper bir şey çünkü yerleşim yeri içinde bisiklet sürülebiliyor olmasını kabul edebilen insanlar varmış demek ki. bakın ancak yollardan bahsediyoruz, aracımızı kullanabileceğimiz araç yollarından bahsediliyor. kısaca trafiğe kapalı bir yaya yolunda bisikletimizi kullanmamalıyız. sokaklarda, şehir içindeki bölünmüş yollarda, bulvarlarda, caddelerde 25 km/h hız sınırımızla birlikte kullanmalıyız.

    yerleşim dışındaki tüm yollarda hız sınırımız ise 45 km/h imiş. az değil. ama zaten bu sınırı da daha çok bayır aşağı gidenleri düşünerek yazmış olmalılar. çünkü ülkemizde hiç kimse bir bisikletlinin normalde bu kadar hızlı gidebileceğini düşünemez ve bilemez. ( bu konuya ileride bir el atmayı planlıyorum) bu yollar da herhangi bir şehirlerarası yol olabilir, bölünmüş veya git gel şeklinde tabir ettiğimiz tek şeritli yollar gibi.

    otoyollarda yani otobanlarda ise herhangi bir hız limiti yok bisikletlinin. ancak bu bas basabildiğin kadar değil de zaten bisikletlinin otobana girmesinin yasak olmasından ötürü. tc numaranıza, verilebilecek en düşük trafik cezası miktarı ile cezayı yersiniz. sebebini, otobanlar yerleşim yerine uzaklığı ve acil bir durumda (kaza, arıza vs.) müdahelenin zor olması olarak öne sürüyorlar bildiğim kadarıyla.

    hız sınırları - madde 100 – (değişik:rg-1/9/2010-27689) şeklinde tanımlanan yasalardan bisikletimizin gidebileceği yolları görmüş olduk böylece.

    yönetmelikte toplu bir şekilde belirtilmiş kuralları teker teker irdelemeye de yukarıda belirtilen yolların neresinden nasıl gideceğimizi göstererek başlamak isterim.

    madde 136'da belirtilen bisiklet, motorlu bisiklet, motosiklet ve sürücüleri ile ilgili kurallarda bu olayı yasaklar olarak göstermiş. yani bizim sınırlarımızı gösteriyor, yasaklara biraz sınırlarımız olarak bakarsak farklı bir anlam taşıdıklarını görebiliriz. diyor ki;

    " bisiklet, motorlu bisiklet ve motosikletlerin;
    1) yaya yollarında sürülmesi,
    2) ayrı bir bisiklet yolu olduğu halde, bisiklet ve motorlu bisikletlerin taşıt yollarında sürülmesi,
    3) ikiden fazlasının taşıt yolunun bir şeridinden yan yana sürülmesi yasaktır".

    bu üç madde yolların ne kadarının bizim olduğunu gösteriyor. tamam yaya yolunda sürmek yasaktır eyvallah. ikincisinde bir öz eleştiri var bence; diyor ki " biz eğer sizin gideceğiniz yola, modernleşip, kafamızı çalıştırıp, paraya da kıyıp sizin için bisiklet yolu yaptıysak oradan gidin" demeye çalışıyor. bu da güzel. en azından çabalayanlar var galiba. ancak üçüncü madde gerçekten çok kilit;

    bunu hiç çekinmeden, korkmadan, tırsmadan, doğruluğuna emin olarak, yorumlamaktan öte direk anlatacağım. yıllardır bisiklet sürerken uğraştığım ve üzerine düşündüğüm bir madde zira.

    ilk defa motorlu araçların çoğunlukta olduğu, yayalarında belli başlı kurallarla içinde olduğu yollarda, bisikletin trafiğin bir öğesi olduğunu gösteriyor. kaç şeritli olduğunu söylemeden bisikletin bir şeridi kullanabilmesinden bahsediyor. yani yolun sağ çizgisinin dışında kalan kısımdan değil, emniyet şeridinden de değil, o toprak kısımdan da bahsetmiyor. bildiğin şeritten bahsediyor. ve de en fazla iki adet olmak şartıyla yan yana, yukarıda da belirtilen hız sınırları içerisinde gittiğiniz sürece hiç bir yasağı ihlal etmiyorsunuz diyor. bu gerçekten çok mühim bir mevzu. kısaca bu şu demek oluyor. arkamızdan gelecek araç mecburen, yavaşlayıp herhangi bir aracı geçiyormuş gibi şerit değiştirip ya da tek şeritli bir yol ise sollama kurallarına göre geçmek zorunda. çünkü o şerit, bir araç olan bir bisikletin de aynı zamanda. o şeritte bisikletimiz bozulur ve biz de durmak zorunda dahi kalabiliriz. yani çok basit, gerçekten zor değil.

    bu kural değişmiş ayrıca daha hoş olmuş. yıllardır, "bir şeridinde" değil de sadece sağ şerit olarak yazıyordu. amma ve lakin ki bu bisikletliye 3 şeritli bir yolda kavşaktan sola dönecek iken kavşağa gelip de yaya yolundan değil de, 3 şerit birden değiştirerek kavşağa yaklaşıp, ışıklara uyarak rahat dönüş yapma özgürlüğü sunuyor.

    bunu tekrar kısaca özetlemek isterim;

    "bir bisikletli herhangi bir şeritten, hız sınırlarına uyarak, herhangi bir araç olarak gidebilir"

    bunu girizgah olarak bugünlük böyle bırakmak isterim. aklımda yığınla, kural, bunların yorumlanması, yaşadığım anılar, tehlikeli anlar, bunlardan çıkardığım dersler, hatta trafikte olabilmeyi bir şekilde bir yaşam türünün hayatta kalabilmesiyle bağdaştırdığım tespitler var. bunları gün geçtikçe yazacağım. atıyorum bisiklet yolları üzerinde hayatım boyunca bir şeyler diyebilirim buna eminim. hatta örneğin bir tanesini diyerek bitireyim;

    bunu sözlüğün belki de muhtelif başlıklarda onlarca kez yazmış olmalıyım, lise ve üniversite gençliğine daha çok geliyor bu. orta yaşı geçmiş adam, kadın bunu öğrenmese de olur, daha çocuk yapmaz zaten, emeklidir bilemiyorum.

    bisiklete binmeme bahanenizi, avrupa'da, filmlerde gördüğünüz, bisiklet yollarının burada olmamaması olarak gösterdikten sonra o bisiklet yollarında birer yaya olarak yürümeniz dünyanın en ahmakça, en salakça hareketi.

    sevgiler, saygılar ve de merhaba.

  • - bugün çok güzelsin
    - öyledir de bak ne diyeceğim...

    - senin gibi akıllı, güzel bir kız daha tanımadım inan
    - tanırsın ya ne olacak bir sürü var benim gibi

    - makyaj yapmana hiç gerek yok bence, makyaj senin güzelliğini perdeliyor
    - nasıl ama, rimelim iyi değil mi? yeni aldım mak faktar.

    böyle kadınlardır bunlar, yapılan iltifatı alırlar, güzel bir göğüs istopunun ardından taca atarlar. ya iltifata zerre kıymet vermiyorlardır, ya çokca iltifat aldıkları için bağışıklık kazanmışlardır ya da sizin önünüzü kesmek istiyorlardır ki %99 sonuncusudur. eğer bir kıza yaptığınız iltifatlar karşılık bulmuyorsa platonik aşk yaşamaya kendinizi hazırlasanız iyi edersiniz. çünkü bir kadın erkeğin iltifatını almıyorsa ondan uzak olmaya çalışıyordur.

    gözünüzün önünde bir film şeridi gibi geçti değil mi, hoşlandığınız kızın iltifatlarınız karşısında sığır gibi bakması? boşver arkadaşım, ben as good as it gets filminde jack nicholson'ın, kadının ayaklarını yerden kesen "senin için iyi biri olmaya çalışıyorum" iltifatını yaptığımda hoşlandığım kız, "ay o filmde bir köpek vardı hastaydım ben ona" demişti.

    köpek çektiler olm bana sen ne diyorsun... üzülme.

  • yalnız bu adam tam bir yazılımcı ekşici profiline sahip.

    hani deseler ki hem ekşici olacak hem de yazılımcı olacak bir insan çiz böyle birini çizerim net.

    maaş başlıklarında para birimi olarak k kullanan yazılımcılar bunlar işte.

  • ilber ortaylı cv:

    -1969 yılında ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi'ni ve ankara üniversitesi dil, tarih ve coğrafya fakültesi'nin tarih bölümünü bitirdi.
    - viyana üniversitesi slavistik ve orientalistik bölümü'nde öğrenim gördü.
    - yüksek lisans çalışmasını chicago üniversitesi'nde yaptı.
    - ankara siyasal bilgiler fakültesi'nde "tanzimat sonrası mahallî idareler" adlı tezi ile 1974 yılında doktor, "osmanlı imparatorluğu'nda alman nüfûzu" adlı çalışmasıyla 1979'da doçent oldu.
    - 1982 yılında devletin akademik politikalarına tepki olarak görevinden istifa etti. bu dönemde viyana, berlin, paris, princeton, moskova, roma, münih, strazburg, yanya, sofya, kiel, cambridge, oxford ve tunus üniversitelerinde misafir öğretim üyeliği yaptı.
    - 1989'da türkiye'ye dönerek profesör oldu ve 1989-2002 yılları arasında ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi'nde idare tarihi bilim dalı başkanı olarak görev yaptı.
    - 2002 yılında galatasaray üniversitesi'ne, iki yıl sonra ise bilkent üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak geçti.
    - şu anda galatasaray üniversitesi hukuk fakültesi ve bilkent üniversitesi hukuk fakültesinde türk hukuk tarihi derslerini vermektedir.
    - galatasaray üniversitesi senato üyesidir.
    - uluslararası osmanlı etütleri komitesi yönetim kurulu üyesi ile avrupa iranoloji cemiyeti ve avusturya-türk bilimler forumu üyesidir.
    - ilke eğitim ve sağlık vakfı kapadokya meslek yüksekokulu mütevelli heyeti üyesidir.
    - 2005 yılında topkapı sarayı müzesi başkanı oldu.

    ortaylı; türkçe;
    ileri seviyede almanca, fransızca, ingilizce, italyanca ve rusça;
    orta seviyede kırım tatarca, slovakça, romence, sırpça, hırvatça, boşnakça, arapça, farsça, latince, ibranice, bulgarca, antik yunanca, ve yunanca bilmektedir.

    serkan inci cv:

    1987 mayıs ayında istanbul da doğdu. ilk, orta ve lise öğrenimini istanbulda tamamladıktan sonra umut kullar ile bulgaristan da mühendislik ve denizcilik eğitimi almaya gitti.
    bu sırada inci sözlüğü kurdu.

    ve ikincisi birinci hakkında balondur diyecek özgüveni kendinde buluyor.yazık bu ülkeye yazık, kimler ünlenliyor kimler toplum önderi gibi açıklamalarda bulunuyor.

  • herkesin de keşfeti sanat fişman, yalancı köpekler sizi. ulan hepiniz sanatseversiniz, kültür mantarısınız da bu ülke neden bu halde.

  • zamanında istanbulda iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünde böyle neşeli herkesle gülen sohbet eden sınıf arkadaşımız bir kız vardı. sınıftan bir erkek de muhtemelen hayatında ilk kez bir kızın böyle davranmasına denk geldi. bu kızı tam 4 yıl takip etti, yurduna kadar falan giderdi. o zamanlar böyle kadına şiddet falan olayları pek yoktu, o yüzden olay aşırı büyümedi. ama ne oldu, o güzelim kız, bu adam yüzünden bir sevgili bulamadı belki okul dışından gizli saklı bir sevgilisi olmuştur. özet olarak bir gülüşü, kibarlığı yanlış anlayıp neler yapacak tipler kaynıyor.

  • sabah-akşam eşşek gibi çalışıp para kazanmayan, zar-zor geçinmeyen, kendi uydurduğu standartlara göre geçim mücadelesi falan vermeyen bir adamın, allah bilir klimalı ofisinde çayını yudumlarken gazetedeki köşesi için yazdığı cümle...

    "hayattan kaçıyorsunuz, profesör oluyorsunuz, devlet memuru olup, yan gelip yatıyorsunuz" diyen adam da sanırsın kankası haşmet ağayla beraber 25 seneden beri inşaatlarda amelelik yapıyor, ekmeğini taştan çıkarıyor...

    sömüren, resmen kan emen, 3 kuruş paraya sabah-akşam, cumartesi-pazar çalıştıran, kendini ve verdiği işi bi bok sanan fırsatçı işverenler suçlu değil de, akademik kariyer yaparak birilerinin tabiriyle devlete kapağı atmayı, kendini korumayı başaranlar mı suçlu oluyor?

    hayır bi de yüksek lisans yapanları "hayvan"a benzeten adamın, lisedeki lakabını bilmesek neyse...

  • 30 yıl önce çekilmiş filme klişe diyen adamdan daha mantıklı hareket etmiş halktır. arkadaşım klişe ilk yapılana denmiyor sonradan yapılanlara deniyor.

  • edip cansever'in siiri..

    adam yaşama sevinci içinde
    masaya anahtarlarını koydu
    bakır kaseye çiçekleri koydu
    sütünü yumurtasını koydu
    pencereden gelen ışığı koydu
    bisiklet sesini çıkrık sesini
    ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    adam masaya
    aklında olup bitenleri koydu
    ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    üç ker üç dokuz ederdi
    adam koydu masaya dokuzu
    pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    uzandı masaya sonsuzu koydu
    bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    masaya biranın dökülüşünü koydu
    uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    tokluğunu açlığını koydu.

    masa da masaymış ha
    bana mısın demedi bu kadar yüke
    bir iki sallandu durdu
    adam ha babam koyuyordu.