hesabın var mı? giriş yap

  • 70 lerde ne karnesi lan.

    o karne mevzusu 1940 ların ikinci dünya savaşı atmosferinde ülkeye ithalat engellenir de burada ne yer ne içeriz ne zaman biteceği de belli değil diye yapılan bir şeydi.

    bir de aklı sira gezi mezi esprisi yapmış.

    neyse gülün geçin.

  • üst edit: apple.de'den telefonu satın alırken adres kısmında ülke seçeneğinde almanya dışında bir ülke seçemiyorsunuz. sistem izin vermiyor. ben satın alırken de böyleydi ve ben adresimi türkiye adresi olarak yazmış, sadece ülke kısmını almanya olarak bırakmıştım ve bir sorun olmamıştı. fakat sanırım artık gümrük polisi bu şekildeki faturalara damga vurmuyormuş. birkaç kişiden duydum bu sorunu. benim satın aldığım dönemde gümrük polisi pek dikkat etmiyordu sanırım, artık ediyor olabilir. herkesi bilgilendirmek isterim.

    almanya apple'dan online olarak satın alıp sonra apple store'dan teslim alacak olanlar için vergi iadesi adımlarını teker teker aşağıda yazıyorum. aslında çok kolay, globalblue ile vergi iadesi almaktan bile çok daha kolay ve hızlı. ama apple almanya ısrarla ingilizce müşteri hizmetleri sağlamadığı için ben biraz uğraştım.

    siz de uğraşmayın diye amme hizmeti olarak yardımcı olayım isterim;

    1- telefonu online satın aldıktan sonra e-mail adresinize gelecek olan faturayı (rechnung) almanya'da kesinlikle print almanız gerekiyor.

    2- almanya'dan çıkışta gümrük (zoll) polisine faturayı damgalatıyorsunuz. bu sırada gümrük polisi fatura üzerindeki imei numaralarını telefonun kutusunda yazan imei numaraları ile eşleştiriyor. yani telefonu da fatura ile birlikte polise göstermeniz gerekiyor. (ben telefonu henüz kullanmamıştım, kapalı kutusundaydı, polis imei numaralarını kutudan kontrol etti.) berlin havaalanındaki gümrük polisi, pasaport kontrolden geçtikten sonra duty free'lere gelmeden solda ufacık bir odada bulunuyor.

    3- bu noktadan sonra artık zaten türkiye'desiniz.

    vat.refunds@apple.com email adresine aşağıdaki belgeleri taratıp gönderiyorsunuz;

    - gümrükte damgalattığınız fatura (rechnung),
    - pasaportunuzun ilk sayfası,
    - pasaportunuzun almanya'ya ve türkiye'ye giriş çıkış mühürleri
    - türkiye'de ikamet ettiğinizi gösterir belgeler (ben e-devletten aldığım adres belgesini ve doğalgaz faturasını ekledim)

    2 iş günü sonra yapmış olduğunuz harcamanın miktarına göre %19'a kadarı, telefonu alırken ödemeyi yapmış olduğunuz karta apple tarafından iade ediliyor. örneğin ben 1299 euro'luk bir telefon aldım ve 207 eurosu kartıma iade edildi.

    cillop.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------

    sıkça sorulan sorular;

    1- yukarıdaki prosedür sadece online alımlar için mi? fiziksel olarak mağazadan aldığımda da aynı adımları mı takip edeceğim?
    - yukarıdaki adımların online alışverişte birebir çalıştığını deneyimledim. ama fiziksel olarak mağazadan aldığınızda mağazada ek olarak bir vergi iadesi formunu da doldurtmanız gerekebilir. lütfen fiziksel alışveriş yaparken yetkili kişiye bunu sorun. o form olmadan vergi iadesi alamazsınız.

    2- bir kişi birden fazla telefon getirebilir mi?
    - bilmiyorum. yanlış bilgi vermek istemem ama bildiğim kadarıyla yabancı ülkeden çıkarken sorun olmuyor ama türk gümrük mevzuatı uyarınca türkiye'ye girişte sıkıntı çıkabiliyor. bu konuda bir şey demek istemiyorum. kendiniz araştırın.

    3- vergi iadesi oranı %19 mu?
    - alışveriş miktarına göre değişiyor ve %19 maksimum oran sanırım. ben 1299 euroluk telefon aldım ve 207 eurosu iade edildi.

    4- her üründe geçerli mi? sadece telefonlarda mı?
    - her üründe geçerli arkadaşlar. bu vergi iadesi olayı tüm dünyada geçerli gümrük mevzuatlarından doğar. yabancılar da türkiye'de alışveriş yaptıktan sonra türkiye'den çıkışta vergi iadesi alıyorlar. 50 euronun üzerinde kazak da alsanız ayakkabı da alsanız doğru prosedürle vergi iadesi alabilirsiniz. (her ürün dedim ama bazı istisnalar varmış. araba yedek parçası bunlardan biri mesela.)

  • bir örnekle ele alalım konuyu. diyelim ki birisi size nüfuzunu kullanarak sizin ya da çocuklarınızın ya da bir yakınınızın haksız kazanç elde ettiğini söylüyor. yetinmiyor elindeki gücü kullanarak evinize baskın yapıp, hayatın olağan akışına aykırı miktarda parayı evinizdeki 7 kasanın ve ayakkabı kutularının içinde buluyor. bunun üzerine size bu paraları haksız yollardan elde ettin, rüşvet aldın, vs. diyor.

    yapmanız gereken nedir? elbette ki bu paranın kaynağını açıklamak, belgeleriyle ortaya koymaktır. mesela o para ev satışından mı geldi? ev nerededir, ne zaman, kime satılmıştır, bunun karşılığında kaç para alınmıştır, bu para neden bankada değil de evde durmaktadır bunların belgelerini ortaya koyarsın iddia çöker. türkiye’de ev alım satımları takas usulü yapılmıyor, 1.200 milyon gibi bir para elden verilmiyor. genelde bu işler için bankalar kullanılıyor. para hareketleri, evin emsal değeri, tapu, ipotek gibi kayıtlar tutuluyor. eğer sen yasalara uygun bir ev satışı yapmış ve parayı yine yasalara uygun yollar üzerinden temin etmişsen bu iftirayı (!) 2 saat içinde çökertirsin.

    peki durum böyle değilse? o zaman alnımız ak başımız dik! diye sağda solda böğürürsün ki sesinin tellerini seveyim ben.

  • korku değil de merak ettiğim bir şey var ; yolda duran güvercinin araba neredeyse üstünden geçecek kadar yaklaşmasına rağmen uçmaması . sonra bende oluşan acaba üstünden mi geçtim ,uçabildi mi telaşı ? kuşlar sanırım adrenalin bağımlısı.

  • türkçe yazmasından kaynaklanan bir durum. tıpkı yüzde işareti gibi. biz yüzde elli deriz, %50 yazarız. gavurlar fifty percent der 50% yazar.

    18+ da gavurcadır, türkçesi de artı onsekizdir.

    bu kadar basit.

  • 2000 yıl öncesini taş devri sananlar var hala. yahu 2000 yıl öncesi roma döneminde adamlar beyin ve katarakt ameliyatı yapıyordu, geometriyi çözmüş dağın iki tarafından kazmaya başlayıp tüneli ortada milimetrik buluşturuyordu, suyun içinde kuruyan harç icat etmiş, ebesinin örekesinden su yolları yapıp şehre su taşıyordu.

    geometri bilgisi üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir diyen eleman 2000 yıl öncesine gitse ne olur?

  • bu akşam saat 22:45 sularında dominos pizza'nın mecidiyeköy gülbağ şubesine pizza almak için gittim. mağaza müdürü olduğunu tahmin ettiğim sivil giyimli bir çalışan, pizzamın hazırlanmasını beklediğim süre içerisinde dik dik bakışlarıyla rahatsız etti. pizzayı alıp ödememi kredi kartıyla yaptıktan sonra dükkandan çıkarken arkamdan 'çok güzelsin bee! ' diye bağırdı. hiç dikkate almadan dükkandan çıktım evime doğru yürürken yaklaşık iki dakika sonra beyaz arabasıyla yanaşıp camı açtı ve adımı ve soyadımı söyleyerek 'seni facebooktan ekleyeceğim' diye bağırdı ve yoluna devam etti. adımı ve soyadımı kredi kartı slipinden aldığını düşündüğüm bu adamın dükkanına alışveriş yapmaya gelen ve ilk taciz edilen kadın olmadığımdan da neredeyse eminim. çalışanlarınızı seçerken hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz?

    debe editi: (bkz: #60102536)

    son durum edit: dominos ile dünden beri yapılan telefon görüşmeleri sonucu, ellerinde görüntülerin olduğunu, şahsı tespit ettiklerini ve çalışanları olmadığını belirttiler. savcılık kendilerinden görüntü talep ederse paylaşacaklarını söylediler. ben az önce savcılığa gidip dilekçemi verdim. destek mesajlarının hepsine yetişemedim. teşekkür ediyorum herkese.

  • offsaydo'dan sonra 'nein' sözcüğü gelsin diye bekleyen nesildir..

    bir de bu japon arkadaş hangi dilde konuşuyordu bilinmez ama korner kullanırken "sağdan soola" diye bişey diyordu ki dumurdan dumura koşardım her duyduğumda..

  • şarküteri reyonundan alışveriş yapmayı bir türlü beceremediği andır.

    şarküteri reyonları hep kâbusum olmuştur, millet orada kendinden emin biçimde durup, "bilmem ne peyniri, bilmem ne çökeleği, bilmem ne sucuğu istiyorum, evet, hepsini biliyorum ben hahayy" diye telemesini, çerkesini, çeçilini (ne demekse) tarif ede ede anlatır, yok taşlık, yok incik bilmem ne, bissürü ayrıntısı var o reyonun. hangi et daha çabuk pişer, antrikot mu daha lezzetlidir, bonfile mi, bileceksin. bununla övünen insan var lan. ama gel gör ki, bende yok böyle bir bilgi. sıfırım yani.

    ****play****

    adam,
    -buyrun, dedi.
    -peynir alacaktım, dedim.
    -ne peyniri olsun, diye sordu.
    -dana, dedim.

    ****pause****

    ama tamamen sallıyorum, dananın şarküteri reyonuyla ilgili bir şey olduğunu biliyorum, ama danadan ne yapılır, dana hayvanı nasıl bir hayvandır, en ufak bi fikrim yok. ağzımdan öyle bi dana çıkıveriyo, hani istiyorum ki adam benim ne istediğimi bilsin, "aaa sana süper ezine peynirim var, ondan vereyim!" desin, ya da "çok güzel köy peynirim geldi, 250 gram sarayım." desin, "hee olur." diyeyim.

    benim bildiğim bi öküz var, bi inek var, bunlar evleniyo, buzağı oluyo falan. düvesini, güvesini, danasını, camışını inan bilmiyorum. hangisinin peyniri olur bilmem, benim için peynir, babanın satın alıp eve getirdiği, masaya konan bir şeydir, peynir peynirdir, bunun dört ayaklı arkadaşlarımızın devreye girmesiyle bu kadar karmaşık olmaması gerekir!

    ****play****

    -ne peyniri olsun?
    -ıahh, şey peyniri olsun, hmmmm, şey, mmmmm, dana!?!?

    adam,
    -dana değil de inek peyniri olur, dedi.
    -haa inek inek, dedim. (bozuntuya da vermiyorum.)

    sıra geldi salam almaya. o da ayrı bi zulüm.

    -ne vereyim, dedi.
    -inek inek, dedim bu sefer.

    ****pause****

    ama kendimden çok eminim. inek abicim, bildiğin inek yani, sonuçta onu da devirip yatırıyolar, cart diye kesiyolar, eti yenen bi canlı sonuçta, elbet salamı da olur.
    inek dediğin şey ettir, salam da ettir, o halde inek salamdır yani.

    tamamen p ise q, q ise p, işte bu kadar! düz aristo mantığı.

    ****play****

    -dana demek istediniz herhalde, dedi.
    -ahaha evet evet, dana tabi, hatta yüzde yüz dana, dedim. (yüzde yüz oranı da bi yerlerden aklımda kalmış, yüzde yüz dana, yüzde elli hindi falan, öyle bi oranlar uçuşuyo kulağımın etrafında ama bir an önce versin de gideyim diye sabırsızlanıyorum.)

    sonuç olarak inek peynirimi ve %100 dana salamımı alıp kasaya koşuyorum ama biliyorum ki bir sonraki seferde yine düşünücem, dananın peyniri oluyo muydu, koyunun nesi oluyodu, hangisi sertti, hangisi yımışaktı diye.

    kısacası alışveriş yapmayı hâlâ bilmiyorum, büyük işi bunlar.

  • mazhar alanson'a hak verenler olaya bardak yönünden bakmış. çocuk anladığım kadarıyla onları çiziyor yani süblimasyon bir baskı yapmıyor. özetle stüdyodan kovulan bardakçı genç değil ressam bir çocuk. tuvalinin bardak olması yaptığı sanatı niye alaşağı etsin ki?

    öte yandan şakayla karışık çocuğun kovulması oradaki izleyicilerde gülümseme ve alkışa neden oluyor hatta sunucu da kahkahayı patlatıyor. işin burası daha da enteresan bence. kovandan çok kovmasına izin verenlere kızdım ben. yazık.

  • entryi okumadım ama eğer kıza ulaşmak istiyorsan kuduz aşısı ilk vurulan günü müteakip 3-7-14-28. günlerde tekrar etmek zorundadır.

    yani gördüğün günden 3 gün sonra git kız zaten gelecek. hadi kolay gelsin.

    ek: bunları nerden mi biliyorum?? yedinci günün şafağında ben de onu bir kez daha görebilmek için hastaneye gitmiştim, şuan 3 çocuğumun annesi, yan odada en küçük prensesimizi emziriyor. şaka lan şaka, bi bok çıkmaz o işten ama git yine de tabi.