ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
sinemalardaki fahiş fiyat uygulaması
-
kucuk suya 4 , patlamis misira 10 lira isteyen sasirmis insanlardir. sonra ulkede neden sinema kulturu yok...
sınavlarda verilmiş en iyi yanıtlar
-
ankara milli piyango anadolu lisesinde okumus olan bir arkadasimin anisindan arak;
soru; ahmet hasim'in en unlu eserlerinin toplandigi eserin adi nedir?
cevap; best of ahmet hasim
28 aralık 2014 torku konyaspor beşiktaş maçı
-
1-2 bitmesini beklediğim maç. goller töre ve sosa.
a101 bim veya şok'un üstündeki evi satın almak
-
uzun süredir okuduğum en fakir hayali içeren başlık. bari migros hayal et birader.
kendinin sıradan biri olduğunu fark etmek
-
insanın huzur dolduğu bir andır.
çekoslavakyada iş aramaktan, otostopla kübaya gitmekten, evde taze fasulye yerine çin yemeği yapmaya çalışmaktan, beslemek için satılık iguana aramaktan, uzakdoğulu ya da zenci sevgili arayışından, senden başkasının okumadığı dergilere abonelik ücreti ödemekten vazgeçildiği andır.
evet, hayat kısa ama beyhude yere yormamak lazım bünyeyi; farklılık uğruna kafayı bite sokmamak lazım.
belki de naif değişikliklerle arada sıradanlığı kırmak daha caziptir.
ne adamlar gördüm bir sene çinde yaşamış mesela; tek tespiti; -abi yemekleri çok kötü- oluyor. ne hayatı vasat görünen insanlar var; öyle bir keyif alıyor ki oturma odasını boyamaktan, insan onu tom sawyer sanıyor.
fiziksel olarak ne çok güzel ne çok çirkin olmak, benzer 30 insanla aynı servise binerek aynı fabrikaya çalışmaya gitmek, gümüşlüğe bardak dizmek sıradanlık gibi gözükebilir ama alınan keyif tüm geyikliğini nötrler.
vazgeçilebilir bir insan olduğunu fark etmek de iyi gelir bünyeye, -ben böyleyim o' lum- kaprisleri yerini belki de -özür dilerim yaaa- lara bırakır.
sıradanlık rutine binmediyse güzeldir. kirlenmek kadar olmasa da.
anti narsist bir eylemdir; sıradanlığın farkında olmak.
down sendromu
-
bu sendromdan muzdarip insanlara 'yeryuzunun melekleri' deniyor. oyle sicak kanli, sevecen, oyle masumlar ki, sonuna dek hakediyorlar bu ismi...
gecen hafta down sendromlu bir ogrencime 'sen hangi ogretmenlerini seviyorsun?' diye sordum, dili dondugunce, o sirin uslubuyla saydi. 'peki kimleri sevmiyorsun?' dedim, yuzume bos bos bakti. sevmemenin ne demek oldugunu anlatamadim ona. iste o kadar kocaman kalpleri!
karı koca kavgasına lazer tutan eleman
-
ne güzel dünya değil mi? kadın geliyor çatır çatır adama vuruyor ama olaydaki mevzu lazer. o kadın tüm gücüyle erkeğe vurursa başlık lazer. erkek tüm gücüyle kadına vurursa kadına şiddet. mevzu şiddetin yanlışlığı mı? yoksa başka şey mi?
platoniğin aşırı umut veren sıradan davranışları
-
tam umudu kesmişken mesaj attıktan 9 saat sonra cevap vermesi ve tatlı tatlı neler yaptığımı sorması.
hem umut verip hem vermiyor gibi olması daha da acayip.
mutlu edit; şu an sevgiliyiz hehe
mutsuz edit; 14. günde ayrıldık mnakoyim.
take me to church
-
tövbe estafurullah allah günah yazmasın ama çok güzel bir şarkı.
beyler şimdi format konusunda son durum nedir
-
"sözlükte format var mı yok mu lan" şeklinde histeri krizine girmiş yazar sorusu. garip garip başlıklar, eskiden olsa direk uçurulmaya sebep olacak entryler falan. anlamıyorum ben. hayır ben mağaradayken bir şey oldu da ben mi kaçırdım. neyse.
chris rea
-
rock müzik dinleyicisinde şöyle bir tavır gözlemlerim ben. bu adamı ortamlarda çalınınca severek dinleriz de düzgün bir müzisyen muamelesi yapmayız. eric clapton tanrıdır ama chris rea handiyse asansör müziği yapmaktadır. itiraf edeyim, ben de bu ruh hali içinde idim. halbuki biraz düşününce bu adamın da asgari bir saygıyı hakettiği noktasına vardım. diyeceğim, chris rea iyidir. dinleyiniz, dinlettiriniz.