hesabın var mı? giriş yap

  • kış için beş yüz liralık ceviz almıştır. ayrıca kutularca üçgen peynir, torbalarca bisküvi ve on iki tane bazlama. sümer kışa hazır, şimdi rasim düşünsün.

    inşallah içinden bozuk bir ceviz çıkmaz. yoksa, biliyorsunuz, hepsinin çöpe gitmesi gerek.

  • the tick'in bir mizah şaheseri olan karakterlerinin en hatırlanmaya değer olanlarına şöyle değineyim, hem kendime hem okuyana nostalji yaşatayım:

    american maid(amerikan hizmetçisi)
    topuklu ayakkabılarını düşmanlarına acımasızca fırlatarak savaşan ve hizmetçi kılığında ortamlara dahil olan hatun süper kahramandır.

    die fledermaus(pörsümüş fare)
    batman parodisi olan bu karakterin esas amacı suça karşı savaşmak değil, havalı görünmektir. sık sık amerikan hizmetçisi'ne sarkmasının yanında günün büyük bölümünü kahve falan içmek için kafenin tekinde oturarak geçirir.

    sewer urchin(kanalizasyon kestanesi)
    şehrin kanalizasyonlarından sorumlu süper kahramandır. kanalizasyonda yaşayan bu eleman oldukça zengindir ve hatrı sayılır derecede entelektüeldir. pörsümüş fare ile birlikte kafede kahve içen tayfadandır.

    human bullet(mermi adam)
    banliyölerde yaşayan bir süper kahramandır. yardımcısı oğludur ve adamımız mangal yaparken falan şehirde ters giden bir şey olduğunu görürse oğlundan onu ateşlemesini ister. büyük bir top ile kendini olay mahli yönünde fırlattırır. genelde alakasız yerlere düşüp yalan olur.

    baby boomerangutuang(bebek bumerang)
    kene'nin süper kahraman kursunda arthur ile birlikte öğretmen olduğu bölümde karşımıza çıkan bir kahramandır. bu bölümde "kaşık" haykırışını bol bol duyduğumuz kene'nin öğrencilerinden biridir. düşmanlarına oyuncak bebekler atarak saldırır ve bebekleri bumerang gibi kendisine geri döner. karnında taşıdığı bebek patlayıcıdır. ayrıca arthur gibi o da muhasebecidir.

    the big shot
    başlı başına punisher parodisi olan bu karakter ilk ortaya çıktığında silah manyağı bir şiddet aşığıdır. daha sonra terapiye katılan eleman kene'nin kene olduğunu iddia eden başka bir süper kahramanla kapıştığı bölümde ara bulucu ve barış yanlısı bir kardeşimiz olarak karşımıza çıkar.

    caped chameleon(bukalemun)
    renk değiştirme süper gücü sayesinde kamuflaj yeteneğine güvenen süper kahramandır. en büyük zayıflığı ekoseli kumaşa denk geldiğinde renge adapte olamayıp error vermesidir.

    civic minded five(geri zekalı beşli)

    four-legged man(dört bacaklı adam)
    geri zekalı beşli'nin lideridir. dört bacağı vardır, başka olayı yoktur. dört bacağı olması dışında sıradan bir vatandaştır.

    captian mucilage(kaptan tutkal)
    geri zekalı beşli'nin kafasından ve ellerinden yapıştırıcı fırlatan üyesidir.

    the carpeted man(halı adam)
    geri zekalı beşli'nin yere sürtünerek çıkardığı statik elektrik ile savaşan üyesidir fakat giydiği halı kostümünün içinde fazlaca sıcaklayınca fenalaşır.

    feral boy(vahşi çocuk)
    geri zekalı beşli üyesidir. kurtlar tarafından yetiştirilen bir velettir. konuşmayı bilmediğinden havlayarak anlaşmaya çalışır insanlarla. geri zekalı beşli'nin arabasını kullanan kişidir.

    jungle janet
    geri zekalı beşli'nin tek kadın üyesidir. tarzan gibi giyinir. süper gücü yoktur. adam akıllı konuşabilen tek geri zekalı beşli üyesidir.

    éclair
    superhero exchange programı ile belçika'dan gelen ve arthur'la birlikte kötülüğe karşı savaşan hatun. kene de onun yerine belçika'ya gider.

    fishboy(balık çocuk)
    sürekli nemli kalmaya çalışması dışında hiçbir olayı olmayan genç süper kahraman. kolluk takar.

    gesundheit
    kene'nin süper kahraman öğrencilerinden biridir. her şeye alerjisi olduğu için süper hapşırıklarını uçmak için kullanır.

    the living doll
    "küçük adamlarla doluyum" repliğiyle hatırlanan, matruşka gibi içinden bir sürü adam çıkan emekli süper kahramandır.

    sarcastro
    suça karşı sarkazmın muhteşem gücünü kullanarak savaşan efsanevi karakterdir. kene'nin süper kahraman okulu öğrencilerindendir. sarkazm gücünü diğer süper kahramanlara karşı kullanmamayı öğrenmekte güçlük çekmektedir.

    the visual eye
    emekli süper kahramanlardandır ve unutulmaz "gözler yuvalarından fırlasın" repliğinin sahibidir.

    little wooden boy(küçük tahta çocuk)
    (bkz: #16516764)

    _______________________________________________________________________________________________________________

    kötüler

    brainchild(beyin çocuk)
    kafasının tepesindeki bir cam fanusun içinde devasa bir beyni olan, bir bölümde kene'yi iki başlı ve yalnızca lise seviyesinde fransızca konuşabilen bir kuşa çeviren zeka küpüdür. robot köpeğinin kendi üzerine doğru gelen arabaları kovalamak gibi bir alışkanlığı vardır.

    chairface chippendale(iskemle kafa chippendale)
    kafasının yerinde bir iskemle olan ve doğum gününde aya adını yazmaya çalışan kötüler konseyi yetkili abisi.

    thrakkorzog
    bir apartmanda sıradan bir vatandaşla ev kiralamış olan ve dünyayı ele geçirme planları yapan bir uzaylıdır. ev arkadaşı kartondan süt içince çıldırır. kene'yle savaşacağı sırada ev arkadaşı tarafından daire'nin hasar görmemesi için evden kovulur. dili konuşabilir ve sürekli beyin yemekten söz eder.

    the deadly bulb(ölümcül ampul)
    tek ayağının yerinde domuz olan bir adamdır. bunu gizlemek için ampul kostümü giyip kötü adam olmaya karar vermiştir. amacı dikkatleri ayağından çekmektir. kendisine deadly bulb denmesini istese de pek çok insan ona "pigleg" der.

    dinosaur neil(dinozor neil)
    bıyıklı ve devasa bir dinozordur. esasında dinozor kostümü giyen bir paleontolojisttir. ilaçlarını almadığı zaman dev dinozor haline dönüşür.

    el seed
    bitkilere yaptıklarını ödetmek için insanları hedef alan, intikam aşkıyla yanıp tutuşan, ispanyol aksanıyla konuşan bir çiçek. yardımcıları arıdır.

    the evil midnight bomber (geceyarısı bombacısı)
    bir sürü kişiliği olan ve bu kişiliklerinin hepsi birbirinden manyak olan bir elemandır. amaçsızca tuvalete, sokağa falan bomba bırakır.

    the human ton and handy
    bir ton ağırlığında bir herifle el kuklası. herif güçlü ama tam bir geri zekalıyken el kuklası entelektüel anlamda aşmıştır. konuşurken verdiği referansları human ton anlamadığında ona "git azcık kitap oku" şeklinde isyan eder.

    the indigestible man
    süper gücü sindirilememesi olan adam. sindirilemeyen iç çamaşırı da vardır.

    the man eating cow(insan yiyen inek)
    adı dışında olayı olmayan bir inek. the terror'ün kötüler konseyinde büyük saygı görür.

    mr. mental
    insanları hipnotize ederek kontrol eden bir adamdır. bir bölümde, kız arkadaşıyla tartıştığı için dünyayı ele geçirmeyi planladığı muhteşem silahını taksinin arka koltuğunda unutur.

    omnipotus
    gezegenleri yiyen, dünyayı yemeye karar verdiğinde kene tarafından aydan bir ısırık alıp dünya'yı bırakmaya razı edilen dev adam.

    the ottoman empress(osmanlı imparatoriçesi)
    mobilyaları kontrol edebilen bir kadın. çocukluğunda yalnız büyümüştür. hatta 13 yaşına kadar kendisini bir kahve masası zannetmiştir. dünyanın en konforlu sandalyesinde kene tarafından yakalanmıştır.

    stalingrad
    the terror'ün gerçek joseph stalin sandığı için konseyine aldığı ama esasen şekil olsun diye stalin saçı bıyığı bırakan bir öğrencidir.

    the swiss
    isviçre çakısı özellikleriyle donatılmış bir grup ajan.

    terry
    the terror'ün oğludur. babasına yaranmaya çalışır. emekli bir sigorta memurudur.

    zipperneck(fermuar boyun)
    boynunda fermuar olan bir eleman.

  • boş duyar kasıcı.
    neymiş; rahmi koç kulübüne 10 milyon lira bağışlarken hasta çocuklara da yardım yapmayı düşünür müymüş.

    koç ailesi'nin, koç vakfı'nın çocuklara ve gençlere yaptığı yardımlar buradan uzaya yol olur. bırak da şahsi servetini istediği gibi harcasın insanlar. biz sana ''paranı tekne tatillerinde harcamak yerine falancaya verseydin.'' diyor muyuz; demiyoruz. o halde sen de insanların şahsi harcamalarına karışamazsın.

  • zonguldak şantiyesinde tanıdığım bi kalfa vardı, ismi mustafa. güleryüzlü, basit bir adamdı. her sabah herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demler, sahada bi tur atar, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri veya gazete kağıtlarını masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlar, sonra beni beklerdi. ben bazı sabah sekizde, bazı sabah sekiz buçukta gelirdim işe. ben gelmeden kahvaltıya başlamazdı. oturup kahvaltılığı yerken üç beş laflar, o günkü işleri programlardık. hiç itiraz ettiğini, hiçbir işi yokuşa sürdüğünü, yalan konuştuğunu duymadım. ne işçileri bana karşı korurdu ne de beni işçilere karşı. çok düz, çok basit bir adamdı.

    bir akşam paydostan sonra ofise geldi, hakediş hazırlıyordum. "şef, hadi gel bi bardak çay içelim" dedi. normalde böyle şeyler olmadığından refleksle "hayırdır ya kötü bi şey mi oldu canın mı sıkkın senin?" diye sordum. "yoo, öyle sıkıldım biraz" dedi.

    zonguldak' ta bilen bilir, çok güzel çay bahçeleri vardır. alabildiğine deniz manzaralı, ferah, yüksek yerler. insanın gerçekten hem içi açılır hem de o devasa karadeniz görüntüsü karşısında biraz garip hissedersin. bu çay bahçelerinden birine oturduk, o çay söyledi ben kahve. "yauv sen de hep kayfe içiyosun, çarpıntı yapmayor mu?" dedi, kafasını diğer tarafa dönerek güldü. huyu böyleydi, şaka yollu takıldığında gülerken başka tarafa dönerdi. "çay sevmiyorum ya, alışınca zaten çarpıntı falan da yapmıyor" dedim ben de güldüm.

    biraz böyle uzağa baktı, insanın canı öyle bi manzara karşısında ya hiç konuşmak istemez ya da konuşmaya başladığında artık hiç lafını kontrol etmeyeceğini bilirsin. biraz öyle sanırım konuşacaklarını kafasında toparladıktan sonra başladı anlatmaya.

    on beş yaşındaymış, sevdiği kızı ne kadar istediyse de vermemişler. araya aracılar göndermiş, babasının karşısına bizzat kendisi gitmiş dikilmiş, abileriyle konuşmuş. olmamış. ne yaptıysa para etmemiş. askere gitmeden önce kızı başkasına vermişler, mustafa' dan daha zengin birine. mustafa askere gitmiş, tezkereyi aldığı gibi nizamiye kapısından çıkar çıkmaz inşaat işlerinde çalışan bi köylüsünü aramış. mersin' de bir şantiyedeymiş o sıralar köylüsü, mersin otobüsüne bilet almış mustafa. dönmemiş bir daha köye. ne bir ev ne bir yurt, şantiyelerden başka mekanı yok.

    "kaç yaşındasın?" diye sordum, "kırk iki yaşındayım şefim" dedi. düşünmesi bile ürkütüyor beni, yirmi yedi yıl. koskoca yirmi yedi yıl. dipsiz bir boşlukta geçmiş, karanlıkta yaşanmış bir insan ömrü. "o kızı bir allahın günü olsun unutamadım yau şef, nerden bulduysa adresimi bulmuş bir tane fotoğrafını göndermiş her akşam bakar dururum" dedi. "ne zaman bu kadar yıl geçti ben hiç anlamadım, işten başka şu hayatımda hiçbi şey bilmedim, öyle yaşadık gitti işte boşu boşuna biz de"

    akşam saat altıydı çay bahçesine oturduğumuzda, saat dokuz buçuğa kadar anlattı mustafa. "eh, hadi yeter bu kadar kafanı şişirdim senin de" dedi, güldü, kafasını diğer tarafa çevirdi.

    ertesi sabah uyanmış, herkesten yarım saat önce şantiyeye gelip çayı demlemiş, sahada bi tur atmış, üzerine revizyon gelen hükümsüz projeleri masaya serip kahvaltı sofrasını hazırlamış, sonra beni beklemiş. yüzüne baktım, o dün akşam bana hikayesini anlatan adamdan en ufak bir eser yok. mustafa değil, mustafa usta duruyor karşımda.

    size hikayeyi onun kelimeleriyle anlatmadım, bunu özellikle yapmadım. mustafa' ya haksızlık olur gibi geldi.

    unutmamak deyince hep mustafa' nın o fotoğraftan gülümseyerek bahsedişi geliyor aklıma.