ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ekşi sözlük'e tc kimlik no ile girilsin
-
(bkz: velilerimiz kapıya bıraksın)
çalışılan sektörün bir sırrını bırakmak
-
otelciydim.
türkiye'de iptal edilemez geri iade edilmez olarak yaptırdığınız rezervasyonları kullanmazsanız (bkz: no show) ve rezervasyon yapılan otel kredi kartından ödeme almışsa kredi kartının ait olduğu bankaya kullanım itirazı yapıp paranızı geri alabilirsiniz.
bu tür durumlarda bankalar otellerden konaklama esnasında doldurulan kayıt formunu isterler kullanım olmadığı için de parayı iade ederler. promosyon, iptal edilemez rezervasyon, indirim dinlemezler.
edit: 12 yıldır sözlükte yazarım, evveliyatında da sağlam bir okurdum ama en fazla reaksiyon aldığım entry bu oldu, gelen sorularla kendimden bile şüphe ettim ve gelen mesajlar için genel bir açıklama yapayım dedim:
1-kredi kartınızdan ödemenin direkt olarak otel tarafından alınması gerek, ödeme olarak bazı online acentalar müşterilerinden ödemeyi alıp, komisyonu düşülecek şekilde otele bir virtual kredi kartı tanımlarlar ya da cari olarak çalışıp ödemeyi sonra yaparlar. bu tür durumlarda muhatap acente olduğundan bu konu ile ilgili bir acentacıdan bilgi almak doğru olur. yine de ödeme direkt otel tarafından alınmışsa prosedür entrydeki gibidir. en azından kasım 2019'a kadar.
2-uçak biletleriyle ilgili bilgim yok.
15 kasım 2021 osman öcalan'ın ölmesi
-
tık
akp'li arkadaşlarını derin hüzne boğarak koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede ölmüştür. vah vah, şimdi kimi çıkaracaklar trt'ye acaba?
edit: ekleme
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: sabri mi messi mi deseler hiç düşünmeden sabri
1. derim çünkü düşünsem sabri demem
babanın söylediği unutulmayan sözler
-
öncelikle; (bkz: #30296870)
lise 2'de babamı kaybettim.
babam çok okurdu ve okuduklarını mutlaka bana verirdi okumam için, okumazdım, havaiydim. belki de ergenlik diyelim. halbuki orta2'ye kadar birçok klasiği bitirmiş, sayısız kitap okumuştum. ama artık okumuyordum.
tam bir şımarık, liseli ergen tavırlarında, tüm hayatım eğlence üzerine kurulmuşken babamı kaybettim. 17 yaşındayım.
bir iki sene sonra eşyaları toplarken babamın bana okumam için verdiği kitaplardan biri dikkatimi çekti. kitabın adı "başarılı olmak bir tercihtir" idi.
kitabın kapağına babamın el yazısıyla şunları yazmış olduğunu gördüm;
"tanrı'nın insana ilk emri oku! babanın senden ricası lütfen oku!"
kapağı açtığımda gene el yazısı ile şöyle yazmıştı;
"sevgili oğlum,
öncelikle şunu hiçbir zaman aklından çıkarma,
sana en çok kızdığım zaman da, en çok takdir ettigim zaman da aynı şiddette seviyorum.
teknoloji bir çok bilgiyi sana bir anda sunuyor. belki bu yüzden okumaya gereksinim duymuyorsun.
ama onların sana duygu yükleme şansı yok. dolayısıyla okuma senin için bir ihtiyaçtır.
ancak böylece sen de bir makina olmaktan kurtulursun.
lütfen beni anla, seni sevdiğimi anla, seni yarına hazırladığımı gor.
arkadaşın baban."
ekrem'in çamlıca camii personelini geri çekmesi
-
camide görevli 75 eleman, vakit namazlarında saf tutan cemaat kaç kişi oluyor acaba?
elit kesimin çocuklara koyduğu sikimsonik isimler
-
inanması güç ama yarrâ
türkiye'ye gelmiş en efendi yabancı futbolcu
-
alex de souza.
çöp bulamayınca çöpü elinde taşıyan insanlar
-
ertesi gün de aynı dünyaya uyanacağını bilen insandır. yediği kaba pislemez.
roll
-
yokluğuna çok üzüldüğüm dergi. ne kadar ay geçti bir de o güzelim sayfalara bakmadan. ne albümler çıktı oysa.
oturmuş müzik dinlerken birden aklıma 26 ekim 2006'daki metric konseri * geldi. hayır gittiğimden değil ama o zamanlar adana'da lise okuyan bünyeme, grupla yaptıkları röportaj şeker şerbet gibi gelmişti. her ay kısa dalga bölümünde kimleri tanıtacaklar diye meraklar edip, yeni ses soluklar için sabırsızlanıyordum. temalı listelerinden az mı playlist hazırladım, ajanda kısmının üzerindeki kitap alıntılarını az mı karıştırdım. liste kısmında her ay beyoğlu ve kadıköy plakçı ve barlarında rağbet gören albümlerine göz gezdirip, istanbullu gençlerin belki de bıktığı, lakin benim henüz adım bile atmadığım mekanlarını öğrenmeye çalışırdım. lale plak o zamanlar sadece bir isim, karga'nınsa kasveti üzerime sinmemiş..
şimdiyse roll yok. bir+bir var, iyi güzel hoş ama roll başkaydı. roll, 2000'lerin başlangıcı da var demekti. bir nevi hafıza gibi. dönüp elimdeki eski sayılara bakıyorum da şu an müzikte iyi yerlere gelmiş, severek dinlediğimiz insanların aslında seneler önce de istanbul'a bir uğrayıp konser verdiklerini anımsıyorum yeniden. ne vakit okuyacak kitap bulamasam, bir öneriye ihtiyacım olsa, açıyorum alıntılar kısmını, kitapların isimlerini not düşüyorum. elimdeki sayılar çekmecelere sığmıyor, kitaplıklardan fırlıyor. roll'u dergi olarak göremiyorum. hala okuyup da bitiremediğim bir kitap gibi o. hala dinlediğim bir albüm..
getir'in röportaj veren kuryeyi işten çıkarması
-
o “bubayin telefonu var mıydı” diyen amca bu ülkenin özeti malesef.
sevilmediğini anlamak
-
anlaması kolay ama kabul edilmesi zor eylemdir.