hesabın var mı? giriş yap

  • meb bakanı selçuk'un “herkes üniversiteli olmak zorunda değil. sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa” cümlesi türkiye'nin eğitim alanında da neden sınıfta kaldığını gözler önüne serdi."

    link

    yorumsuz yorum;

    "herkes universite mezunu olmak zorunda degilse her mahalleye niye universite açtınız?"

  • sabah saat dokuz sularında durağa giriş yaptım. durakta benden başka yetmişlerinde şık giyimli bir yaşlı teyze vardı. durağın uç kısmında ayakta bekliyor, sık sık kolundaki gümüş saate bakıyor, saatten hemen sonra trenin geliş yönüne değil gidiş yönüne dönüyordu. belki de yanlış yerde bekliyor diye düşünüp onu uyarmak için yanına yürüdüm. yürürken birisi sırtıma dokundu. refleks olarak geri dönüp baktım, kimse yoktu. etrafımda bir tam tur atıp yanlış his kanısına vardım ve tekrar teyzeye baktım. teyze kaybolmuştu. allah korusun raylara mı düştü diyerek koştum. raylarda yarısına kadar içilmiş bir marlboro touch'tan başka bir şey göremeyince doğruldum. nereye gitti lan teyze derken beklediğimiz bostancı istikametine değil de kadıköy istikametine gidecek tren perona geldi. trenden bir kişi indi, yetmiş yaşlarında şık giyimli o teyze. yavaş yavaş yürüyüp önümden geçti ve onu ilk gördüğüm yerde ilk gördüğüm şekilde beklemeye başladı. şu, bir yerdeki fırtınaya katılmak için hızla koşar gibi aniden vurup geçen rüzgarlardan biri esti. benim sırt çantamı bile sallarken teyzenin kılını dahi kıpırdatmadı. dikkatle onu izliyordum ama o bunu zerre umursamıyordu. saatine bakıyor, trenin gidiş yönüne dönüyor, tekrar saatine bakıyordu.

    artık onunla konuşmadan ölemezdim. yeniden depreşen niyetimle bir adım atmıştım ki tren perona yaklaşırken raylardan duyulan o metalik filinta sesi duyuldu. teyze heyecanla elini kalbine koydu. tren yaklaşmaya devam ediyordu ancak görünürde bir şey yoktu. görmediğim bir tren istasyonda durdu. sesi vardı ama kendi yoktu. sonra aniden istasyonda bir adam belirdi; yetmişlerinde şık giyimli bir adam. teyzeye doğru bakıp 'nebahat' diye bağırdı. teyze onu duymuyordu. tekrar 'nebahat' diye bağırdı ve koşmaya başladı. o yaklaşırken ben umursamadan dikilen teyzeye döndüm. dalgın dalgın ona doğru bakınırken amcanın koşu yolunu kapattığımı fark etmedim. yanımdan geçerken sırtıma dokundu. kenara çekilmemi beklemeden yanımdan geçti. teyze bu kez gözlerimin önünde hiç orada yokmuş gibi kayboldu. gözünüzü kırpıp açın ve orada olan bir şeyin artık olmadığını hayal edin, tıpkı öylece. yaşlı amca peronun ucuna gidip rükuya gider gibi eğildi, ellerini dizlerine dayayıp soluklandı ve ağlamaya başladı. sonra doğruldu, kolunu kaldırıp teyzenin kolundaki gümüş saate benzeyen saatine baktı. kadıköy yönüne giden trenin sesi duyuldu. amca oraya doğru koşmaya başladı. tren göründü. gelip efendi gibi peronda durdu ve içinden yetmişlerinde şık giyimli o teyze indi. yaşlı amcayı gördü boynuna sarıldı. tren yeniden hareket etmeden el ele tutuşup trene bindiler ve kapılar kapanıyor sinyali duyuldu. o anda onları kaybetmemek için trene binmem gerektiğini fark ettim ama artık çok geçti.

    tren gitti, ben şaşkın şaşkın durağın, teyzeyi ilk gördüğüm köşesine yürüdüm. bir sigara yaktım. birkaç duman aldıktan sonra orada sigara içilmediğini hatırlayıp sigarayı raylara fırlattım. sonra sigarayı oraya atmamam gerektiğini hatırlayıp ona doğru baktım. az önce orada gördüğüm ikinci sigara yoktu ve benim az önce attığım sigara o ilk gördüğüm sigaranın aynısıydı.

    edit: (bkz: renkli rüyalar oteli hikaye) devamlılığı olan benzer hikaye.

  • bu sayının içine, testi negatif olup tomografisi pozitif olan hastalar dahil değil.

    t: artmış günlük korona sayısı

    edit: çok soran oldu. nerden biliyorsun, emin misin diye. eminim, türkiye’nin en büyük pandemi hastanesinden yani şehir hastanesinden bir doktor olarak bildiriyorum.

  • doğru konuşmuş kız. şimdi kendisi ne kadar büyük oyuncu ki star wars'u ve oyuncuları eleştiriyor derler ama kız bir sinema izleyicisi olarak beğenmemiş oyuncuları ve hikayeyi. ben çıkarım daha iyisini yaparım da dememiş. bir sorun yok yani.

  • görsel bu görseldeki fiş 2019 yılına ait ve ürünler toplamı 287 tl. sağolsun bir arkadaş üşenmemiş aynı ürünlerin bu günkü tutarını hesaplamış, çıkan hesap 1.850 tl. o günün asgari ucreti ile (2.324 tl) bu alışverişten 8 kere yapılıyorken 2022 sözde iyileştirilmiş asgari ücreti ile ayni alışverişten sadece 3 kere yapılabilmekte. tek kelime ile yazılar olsun hakkım haram olsun!

  • çok gaza gelip yapacağım uygulamadır. işte zaman içinde oluşması muhtemel sorularım:

    bu konuda rehber dokümanları yayınladınız mı?

    pazar sabahı itibariyle ekonomi bakanlığı'na telefon etsem, ben rusya'ya mal göndereceğim, dolar kullanmak istemiyorum nasıl yapayım? desem bana verilecek cevabın bir prosedürü var mı?

    dilini bilmediğim rus ve çinli ticaret ortağıma konuyu anlatacak rusça ve çince broşürleri nereden indirebilirim?

    ben kurumsal bir ihracatçıyım ve distribütör müşterilerim ile en az 5 yıllık sözleşmelerim var. bu sözleşmeleri nasıl değiştirebilirim?

    yerli para ile ticaret mantığına göre düzenlenmiş sözleşme örnekleri türkiye ihracatçılar merkezi (tim) web sitesinde var mı?

    ihracatçı birliğimin, benim olası rekabet gücü değişimime ilişkin raporları nerede? web sitelerinde bulamadım da?

    tim akademi seminerine katılmıştım bir kaç ay önce neden orada bundan hiç bahsedilmedi?

    eximbank ruble-tl ticaretine sigorta yapmıyor. hadi resmi emir ulaşmadı, ahaber de mi seyretmiyorlar?

    ben yine de emir telakki ettim ve rus bankasına türk lirası iletmeye çalıştım. ancak sistemlerinde türk lirası tanımlı değil. ne yapacağım? (taşıma işi için.)

    benim türk bankamda da ruble tanımlı değil nasıl olacak?

    yok ya çok gaza geldim, ruble alıp çantayla yollayacağım. ama o kadar rubleyi nereden bulacağım? hem o da türk lirası için zararlı değil mi?

    rus taşıma firması paraları geri göndermiş, bir de ödeme yapmadığım için tahkim davası açmış. tazminata devlet yardımcı olur mu?

    neyse malı gönderdik bir şekilde, karşı tarafa parayı tl ile gönderin diye emir geçtim. olmaz! dediler. nasıl ikna edeceğim?

    sorun yok o zaman ruble gönderin dedim. hemen evet dediler. rubleler çanta içinde geldi. nerede bozdurabilirim?

    bana muhtaç olan bir küçük dağıtımcımı tl ile ödeme için ikna ettim. ancak parayı çok geç gönderdi ve o arada türk lirasının değeri düştüğü için zarar ettim. karşılamazsanız helal olsun ama zararımı karşılayacak bir sigorta sistemimiz var mı?

  • evrime inanmayın arkadaşlar okuyun anlayın ve evrimi öğrenin.

    evrim uydurmasyon bir tanrı gibi inanılacak inanılmayacak bir şey değildir. dinamikleri de kuantum fiziği gibi aklımızın sınırlarını zorlamaz.

    okursanız evrimin nasıl ve neden gerçekleştiğini anlayabilirsiniz. inanmaya vs. gerek kalmaz. o zaman maymuna bakınca ne hissediyorsanız kediye köpeğe domatese bibere bakınca da onu hissedersiniz.

  • okullarda çok yanlış öğretilen savaştır.

    arkadaş ortaokulda lisede öyle bi anlattılar ki savaşı, sanki daha önce bizanslılarla hiçbir ilişkimiz olmamış, 1071'de anadolunun dışında orduyu toplamışız sonra hurra diye dalmışız bitchlere.
    halbuki çok farklı bir durum var ortada.
    bir kere zannediliyor ki bizansla ilk savaş bu. gerçekte daha önce savaşmış olmayı geçtim, bir barış antlaşması var ortada. hatta diyojen kaşarı bu antlaşmayı bozup da mevzuya giriyor.
    ikincisi sanki tek düşmanımız bizans. halbuki mevzubahis antlaşmaya güvenen alp arslanın fatımilerle olan savaşı derinleştirmesi gibi bir durum var ortada.
    üçüncüsü saldıran taraf bizmişiz sanrısı. la diyojen ipnesi evi arabayı satmış, paralı askere yatırmış, öküz gibi ordu toplamış, kalkmış istanbuldan muşa gelmiş. az kalsın içimizde gezdirecekmiş de reyizin casusları haberdar etmiş milleti. stratejik manevralarla bizi sayıca ikiye katlayan orduyu devirmişiz.
    dördüncüsü hilal taktiğiylen bizans ordusunu komple erittiğimiz düşüncesi. halbuki yüzde onunu falan doğramışız, bir o kadarını esir almışız, yarısı firar etmiş kaçmış, bizim tarafımıza geçenler var. ağır bir bozgun ama ortaya sıkıştırıp hepisini kılıçtan geçirdik gibi bir durum yok. (burda yanlış anlaşılmayayım. zafer büyük ama zayiat kısmında kafa karışıklıkları var)

    biz zannediyoruz ki yalnızca askeri bir zafer kazandık da bizans öyle dağıldı. halbuki malazgirtin siyasi önemi çok daha büyük. devlet siyasi kaosa sürüklenmiş, son derece zalim bir iktidar savaşı-iç savaş yaşanmış, darbe olmuş, imparator değişmiş. bu karışıklıktan faydalanmışız da arazileri kapatmışız.

    kendince çakallık yapan diyojen de öyle bir duruma düşmüş ki savaştan sonra, hafif bir acımadım değil.

  • unutmayın ki e-5'te zaman göreceli akar. bu nedenle minibüsün içinde beklemekten iskelet olmuş kızınızı görebilirsiniz.

  • yer : isvicre alpleri

    zermatt yakinlarindaki "monte rosa" dagina yapilan , buzul üzerinde yürümeyi de kapsayan, bir trekking turundayiz. ilk gün yaklasik 8 saat süren yürüyüsün sonlarina dogru gruptan bir arkadas ayagini burkar. biraz toparladiktan sonra, "tamam sorun yok" diyip tura devam eder. ancak aksam 2800 metredeki dag evine vardigimizda, arkadasin ayagi siser ve üzerine basamaz hale gelir. ertesi gün de tirmandigimiz onca yolu geri dönmemiz gerekmektedir ama sakatlanan arkadas icin bu mümkün olmaz. ve geriye tek alternatif kalir : helikopter (helikopter masrafinin sigorta tarafindan karsilanmasi mevzuuna girmiyorum bile)

    ertesi sabah, grubumuzun lideri olan isvicreli arkadas, zermatt air isimli helikopter merkezini arar ve konusur. sonradan bize aralarinda aynen söyle bir diyalog gectigini anlatir:

    - monte rosa hütte'deyiz. bir arkadasimiz ayagini burktu ve asagi yürümesi mümkün degil. yardiminiza ihtiyacimiz var.
    - agrisi cok mu?
    - hayir. hatta hic agrisi yok, ama ayagi sisti ve üzerine basamiyor.o yüzden size ihtiyacimiz var.
    - yalniz biz sadece hayati tehlike olan durumlarda hemen müdahele ediyoruz. sizin durumunuzun aciliyeti yok, o yüzden daha sonra gelebiliriz.
    - peki, ne kadar sonra?
    - yarim saat sonra

    gercekten de helikopter yarim saat sonra gelir.

  • matematik bilmeyen suserları saptamamızı sağlayan dandik pizza dükkanları zinciri.

    bakın arkadaşlar temelden alıyorum 1>0, 2>1, 3>2,....... 32>30 .....

    yani neymiş "otuz dakikada pizzanızı getiriyoruz, getiremezsek pizzanız bizden." diyen bir kurum 32 dakikada getirdiği pizzayı ödemek zorundadır. bu kadar basit.

    şunu da not düşeyim kayda geçsin: son beş siparişimin hiçbirinde 45 dakikanın altında elime pizzam ulaşmadı. her seferinde aynı bahane "sistemdeki adresiniz yanlış görünüyor 10 dakikadır evinizi arıyorum." hemen laptop'u kapıp "bak güzel kardeşim bu site yemeksepeti.com size sipariş verdiğim site. bu da kayıtlı adresim. hata var mı? tarif açık mı? sorun benim adres kaydımda değil, sorun sizin bana abuk subuk promosyon postaları göndermek için adresimi eski haliyle kaydeden sisteminizde." dediğim zaman da ık mık deyip kaçıyorlar.

    yok iki dakkadan ne olurmuş, yok zart zurtmuş... 2 liradan ne olur her siparişi 2 lira eksik ödeyek mi?