ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ayvalık'ta satılan 750 bin tl'lik bahçeli ev
-
bahceli ev diye girdik dust 2'deki ev cikti.
hayvan gibi internet faturası ödemiş kuşak
-
dayak yemek zorunda kalmış kuşaktır. o zamanlar küçüktüm. internet yeni yeni gelmiş, 56 kpbs ler 146 lar gırla gidiyordu. babam'ın bi ara ixir internet paketinden almıştı, nasıl sevinmiştim. ama her şeyin olduğu gibi o paketinde bir sonu vardı ve o son geldikten hemen sonra şeytani numara 146 beni içine içine çekmişti. ne olduysa ondan sonra oldu. sene kaçtı bilmiorum ama faturanın o zaman çok büyük bi meblağ olan 157 milyon tl geldiğini çok iyi hatırlıyorum. hatırlamadığım bir çok şey ise, babamın faturayı gördükten sonra bana attığı dayaktan sonraki 8-10 saat..
hakan şükür'ün uber şöförü olması
-
"eski akp'li milletvekilinin über şoförü olması" şeklinde de yorumlanabilir. sokaktaki bazı salaklar balık hafızalı olabilir, ama biz değiliz.
atatürk'ün amerikan mandası istediği mektubu
-
1919 yılında latin alafabesi ile imzalanan mektup.
edit hun: bu belge bizzat atatürk'ün kişisel laptopunda bulunmuş arkadaşlar. durum ciddi..
coronavirüslü hastanın doktora tükürmesi
-
bu tip hastalar için doktorlara uyuşturucu iğne atan tüfeklerden vermek lazım.
uzaktan vurup bayıltsınlar, ondan sonra teşhis ve tedavi sürecine geçilebilir.
edit: hatta bu görevi yapacak doktorları da buldum , sniper anestezi uzmanları.
snistezistler..
kaybolunca rahatlanan şeyler
-
(bkz: recep tayyip erdoğan)
en son bayramda bir kaç gün ortadan kaybolmuştu. ne kadar huzurluydum anlatamam...
kalitesiz olduğu halde kaliteli sanılan markalar
-
(bkz: ekşisözlük)
bana lcw yi hatırlatıyor. eskiden lüks bir markaydı, herkes giyemezdi. kuzen vasıtasıyla elime geçen o maymunlu poşetini yıllarca sakladığımı bilirim. sonra pazar malı üretmeye başladı. sözlük de zamanında lcw nin ilk hali gibi elit bir marka iken, inci - ulu karışımı bir yere dönmeye başladı maalesef.
erdoğan'ın tabldot yemek yemesi
-
faruk fotoğrafları çektiysen bizim ejder meyvelerini getir ordan koçum
sinema salonuna at sokulmamasının mantıklı nedeni
-
tamamen bahanedir. sinemaya atla gelen manyagi iceri almak istemedikleri icin ati bahane ederler. yoksa atin kime ne zarari var, degil mi?
çocukken çok isteyip de aldırılamayan oyuncaklar
-
(bkz: akülü araba)
kocaman oldum hala olsun isterim
bu tarz benim
-
öykü serter yüzünden başlığa üçüncü entry girişi yaptıran yarışma. kızım sen bildiğin terbiyesizsin? sadece sunucu olduğunun farkında olmayan, yarışmacılara ayar vermek için debelenen biri oldu çıktı. "özlem uzun mu konuşacaksın, oturayım mıaa?" ne demek ablacım? sen orada sunucusun. 92644 saat de konuşsa ayakta bekleyeceksin. biri kralsın, yardır falan mı dedi nedir? herkeste saygısızlık diz boyu.
finlandiya'dan dönen hıyarlar
-
bazı kişilerin finlandiya'da yaşama şansı varken türkiye'ye döndüklerine ilişkin bir haber okuyacağım düşüncesi ile geldim.
avrupa yakası'ndan akılda kalanlar
-
burhan'ın yumruk yedikten sonra hey onbeşli şarkısı eşliğinde tokat üzerinde uçması.
dylan dog
-
çizgi karakter olanından bahsetmek gerekirse;
kendisi üstün bir zat olup, karizmatik, yeşilaycı, aşırı sabırlı (groucho'ya katlanabilmesi bakımından) ve çok yakışıklıdır. hem çapkın hem sadıktır. sevdiği kadın için her türlü tehlikeyi göze alır. çapkınlığı iş ahlakını sıfıra indirmiştir. her müşterisini yatağa atar. ama çok ince ruhludur, klarnet çalar, yelkenli maketi yapar, silah taşımaz, groucho'ya taşıtır.
yazar olanına gelirsek...
mrmrsozluk'ün şansölyesi, kısa zamanda msa'dan mezun olup executive chefliğe giden yoluna çok yakında başlayacak olan insan...
bu insan hayatıma girdiği günden beri neşe kaynağım olmayı başarmış, önce yazılarıyla sonra varlığıyla hayatımı güzelleştirmiş, yaşamın güzelliğini bana öğretmiştir. sevmenin, deli gibi sevmenin güzelliğini...
yaşamımı ondan önce ve ondan sonra olarak ikiye bölüp, iki fotoğraf olarak yanyana koysam, ilk fotoğrafta mutsuz, gülmeyi unutmuş biri varken, ikinci fotoğrafta mutluluktan çatlamış bir insan görürdünüz. onu hiç tanımıyorken yazılarını tekrar tekrar okuyup deli gibi sırıtırdım tek başıma... yazar olmayı istememde etkisi olan üç, dört insandan biriydi. sonra öyle bir girdi ki hayatıma, bir daha hiç çıkmasın istedim. istedim ki hep yanımda olsun, hep salak salak sırıtayım yanında, abuk sabuk her şeyden gülüp konuşalım, roman yazalım, elleri hep elimde olsun... o yüzden yokluğunun verdiği acıyı tarif edecek tek bir kelime yok. tarif edilebilecek bir şey de değil zaten. ikinci fotoğraf da ilkine benzemeye başladı artık, ben tekrar çekiyorum kalın kahverengi kadife perdeleri odama içeri güneş girmesin diye, yine sabahlar olsun diye bekleyip, bütün gün uyuyorum, başa dönüyorum yokluğunda...
baban ne iş yapıyor diye soran ilkokul öğretmeni
-
vallahi boşuna saydırıyorsunuz burada. o soru sorulmak zorunda. gelgelelim yalnız sorulması daha doğrudur. 2003 yılına kadar ruhsal dosya diye bir öğrenci dosyası vardı. bunu doldurmak öğretmenin göreviydi. bırakın doldurmayı ben mührünü vurmadım diye müfettişten düşük not aldım. burada anne baba mesleği, anne babanın süreğen hastalığı bile yazılır. şu anda da tüm bu yazdıklarım e okul sisteminde var. ev kira mı o bile yazılıyor. kendi odası var mı yazılıyor. 4 yıl okutacağın öğrenciyi tanımazsan olmaz. bilmeyen insanların bu eleştirileri yüzünden öğretmenler soramaz oldular. geçen belediyeden çanta ve mont verecekler. öğretmenlere bana yoksul çocukların listesini verin diyorum hocam pek soramıyoruz diyorlar.
velhasıl "çok ezildim, çok utandım." diye sikko hikayelerinizi anlatacağınıza çocuklarınıza her mesleğin hakkıyla yapıldıkça utanılacak bir şey olmadığını, başkasının mesleğiyle alay edilmemesini, toplumun her mesleğe ihtiyacı olduğunu öğretin. ya da size bunu öğretmeyen ana babanıza kızın.