hesabın var mı? giriş yap

  • donmayan buzdolabı, ısınmayan fırın ozellikleriyle on planda olup diger marka beyaz esyalarla uyumsuz calisacaktir. siemens'in yikadigi çamaşırı apple'in utusuyle utuleyemezsiniz mesela.

  • türkiyedeki suriyelileri göçmen kabul edip bir de almanya'ya giden türklerle kıyaslama yapması gerçekten akıllara ziyan. türkiyedeki suriyelilerin hepsi (bkz: sığınmacı) statüsündedir ve türkiye bu suriyelileri göçmen statüsüne alıp ülkeye adapte etmek zorunda değildir. bunu akplilerin de bu tuzu kuru liboşların da iyi anlaması gerekiyor.

    (bkz: ülkemde suriyeli istemiyorum)

  • --- spoiler ---

    "ne mal bıraksın, ne mülk bıraksın, hepsini değeri varken, hepsini satsın gitsin"

    --- spoiler ---

    kime satalım hocam? ölmesini istediğimiz birisine mi?

  • + okan abi kikboks yapıyomuşsun?
    - hee başladık işte öyle..
    + abim aikido daha iyi bence, onu yapardım ben olsam, düşünmedin mi hiç?
    - yok lan onun felsefesi var, uğraşamam!
    + hahaha

  • kişinin kendi başarılarını içselleştirememesi nedeniyle ortaya çıkan psikolojik fenomen. başarılarının somut kanıtlarına karşın kişi sürekli olarak bu başarıyı hak etmediğini; şans eseri veya etrafındaki insanları aslında olduğundan daha zeki veya ehil olduğunu düşünmelerini sağlayarak elde ettiğini düşünür. azınlıklarda ve kadınlarda daha sık olarak rastlanmaktadır.

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.

  • ww2'den sonra esas müttefik planı, almanya'yı tamamen kırsal bir ekonomi ve ona dayalı tarım sanayisi ile donatıp ilelebet kendine mahkum etmekti, marshall planı'yla türkiye'ye yaptıkları gibi.

    fakat sovyet tehdidi iyice baş gösterince avrupa'nın komünizme karşı en önemli savunma hattı olarak federal almanya görüldüğü için bu plandan vazgeçilmiş ve almanya'ya büyük iktisadî ve askerî destek verilmiştir ki, "alman ekonomik mucizesi" denilen şey tamamen bundan ibarettir aslında.

    kore'nin de japonya'nın da "ekonomik mucizeleri"nin altına bakarsanız, koskocaman bir amerika ve ingiltere gerçeğini görürsünüz. "üretim, istihdam, liyakat" geyiği aslında boş. amerika iyiliğini istiyorsa sonu iyi oluyor her şeyin. japonya 1905'te rusya'yı ingiltere desteğiyle yendi. aynı ingiltere rusya'yla birlikte osmanlıları parçalamaya çalışıyordu.

    işte "japonya başardı, biz niye başaramadık" geyiğinin de sonucu orada.

  • mal mıdır nedir, bırakmış koltuğu gidiyor? bak hong-won kardeşim, bu işler böyle olmaz. sana şimdi bu işlerin nasıl yapılacağını öğreteceğim. aşağıdaki cümleleri salyalar saçarak höykürüyorsun:

    --- hava durumu lobisinin oyunları bunlaaaaar!!

    --- biz gemi batırmayı da, çıkarmayı da iyi biliriz!!

    --- allah'ın takdiri, çocuklar güzel öldüler. ölmek öğrencilerin kaderinde var.

    --- geminin sahibinin dedesi cehapeli. hep aynı zihniyet!!

    --- farkettiyseniz gemide ölenlerin hepsi, çok afedersiniz, şinto dinine mensup. soruyorum sizlere, bu bir tesadüf olabilir mi?

    --- geminin altını kendileri delmişler. hükümetimizi yıpratmak için ölüyorlar.

    --- kurtarma ekiplerimiz destan yazdı. kurtarmayı en iyi biz biliriz, zaten halkımız sandıkta bunu defaatle onayladı.

    --- ölen yarısını görüyorsunuz da, hayatta kalan yarısını niye görmüyorsunuz? böyle oyunlarla bizi yıpratabileceklerini sanıyorlar ama icraatlerimizi halk görüyor!!

    --- binmişler gemiye kızlı erkekli, zaten kadınlar mı, kızlar mı belli değil. denizin altindan soju şişeleri çıkıyor.

    --- 500 bin trilyon ağaç diktik, 3829266495 kilometre duble yol yaptık

    --- kore'yi global güç yaptık, bunu çekemeyenler, bizden korkanlar istikrarımızı yok etmek istiyor. ama benim halkım bunu yemez!!

    hadi iyisin keranacı, kurtardık koltuğu yine. bir dahaki seçimden sonra yerim bi duble iskenderini.