hesabın var mı? giriş yap

  • bu adamı oynatmak yerine bir masör koyun takıma. melo ve sneijder'e oyun durdukça masaj yapsın . takımın performansı 2 katına cıkar .

  • fransızca "bana yardım et" anlamına gelen "venez m’aider" deki "m'aider" kelimesinden türetilmiş imdat çagri sinyali. kökeni fransızca olmasına rağmen fransızlar amerikalı ve ingilizlerden farklı olarak çok acil durumlarda bu kelimeyi kullanmazlar. "au secours!" veya "à l'aide!" derler.

  • kuzenim, 14 yaşındaki oğlunun facebook mesajlarına bakmaktadır. "yin yang, gel gel beraber okuyalım çok komik" çağrısıyla birlikte bu eşsiz günaha katılıyorum. yazışmalar muazzam.

    ilk mesajla birlikte her şey hızla gelişiyor..

    erkek: beni eklemişsin? tanışıyor muyuz?
    kız: ben sizin okuldan bilmem ne sınıfından bilmem kim. ben seni tanıyorum ama demek ki sen beni tanımıyorsun.

    araya birkaç kısa geyik serpiştirildikten sonra:

    erkek: çıkalım mı?
    kız: düşünmem lazım..
    1-2 dakika sonra kız: düşünüyorum...
    1-2 dakika sonra kız: tamam kabul ediyorum.
    erkek: oleyy. çok sevindim :)))

    5 dakika sonra erkek: aşkım?
    kız: aşkımmmm.

    yarım saat sonra erkek: o senin fotoğrafının altına yazıp duran lavuk kim?
    kız: salağın teki ya boşver. peşimde koşup duruyo. yüz vermiyorum. önemli biri değil, kafana takma.
    erkek: benim için önemli ama!..
    kız: ya boşver, yakında vazgeçer zaten.
    erkek: neyse ben onu hallederim en kısa zamanda..

  • dramatik yapı senaryoların olmazsa olmazı. ancak post-modernliğin gelişi, klasik ve modern anlayışın yıkılması sebebiyle anlaşılması da biraz zorlaştı. yada insanlar görmezden gelmeyi tercih ediyorlar bilemiyorum. o yüzden bu entry'de dramatik yapının temellerinden ve filmlerde nasıl kullanıldığından bahsedeceğim.

    dramatik yapının en bilinen iki uygulaması vardır. genelde filmlerde üç perdelik, romanlarda da beş perdelik yapı kullanılır. ancak bu dediğim gibi genel ölçü. kitaplarda üç perde, filmlerde beş perde, kısa filmlerde iki perde olarak görülebilir. bu tercih tamamen hikayenin hangi yapıya uygun olduğuna göre değişir. ben genelde sinema üzerine yoğunlaşacağım ancak üç perdeli yapı görece basit kaldığından beş perdeli yapıyı ve sinemada nasıl uygulandığını anlatacağım.

    beş perdeli yapının farkı şudur. üç perdeli yapının gelişim bölümü genelde belli bir çizgide izler. final bölümüne girene kadar sert değişiklikler yaşanmaz. beş perdeli yapıda ise gelişme bölümü üçe bölünür. ikinci perdenin yükselme bölümü yine vardır ancak filmin ortasında bir olay olur ve dördüncü alan düşüş olarak devam eder. şimdi farkını söyledim ama burası biraz karışık gelebilir. o yüzen adım adım ilerleyelim. burada örnek olarak hayao miyazaki'nin hauru no ugoku shiro filmini baz alacağım. o yüzden ilerisi filmi izlemeyenler için spoiler olabilir.

    --- spoiler ---

    dramatik yapıda ilk bölüm sunuş yada sergidir. bu kısım üç perdeli yapı ile aynıdır aslında. burada senarist karakterlerini ve dünyayı tanıtır. ancak karakterler tanıtılıyor diye bölüm sakin olacak diye bir kural yoktur. eğer dünya, aksiyonun bol olduğu bir yer ise film de bu şekilde başlayabilir ancak olaylara derinlemesine girilmez.

    giriş bölümünde miyazaki de sophie'nin hayatını anlatır. ana karakterimiz kendi hayatını sıkıcı buluyordur ve biraz çekingendir. bu özellikleri gördükten sonra genel ortama geçeriz. arka planda bol bol asker görürüz böylece bir savaş atmosferi yaratılır. afişler ve şehirde gezen pek çok üniformalı insan sayesinde savaşa hazırlık yapıldığını anlarız. aynı zamanda howl da görülür ancak kendisi hakkında herhangi bir sır verilmez. yine de steam-punk görülen bu dünyada sihrin de yer aldığı söylenmiş olur.

    ikinci bölüm çatışma diye geçer. bu bölümde bir olay olur ve karakter harekete geçmeye mecbur edilir. bu değişiklik illaki çok etkili bir şey olmak zorunda değildir. karakterin rutini dışında bir şey olması yeterli. bundan sonra karakterin hayatı değişir yeni duruma adapte olmaya çalışır ve bocalar. yeni hayatı ile eskisi arasında bir denge kuramaz.

    filmde de sophie, witch of the waste'in kendisine yaptığı büyü ile yaşlanır. bu nedenle eski yaşamına devam edemez ve büyüyü bozmak için yola düşer. bu sırada yavaş yürümek, çabuk yorulmak gibi yeni sıkıntılar ile karşılaşır. aynı zamanda arka planda savaşın başladığını ve insanların büyük bir coşku ile askerleri uğurladığını görürüz. ortalık panayır gibidir. ancak bu bölümde sürekli yükseliş de yoktur. final bölümüne hazırlık anlamında işaretler verilmesi gerekir. filmde de savaşın kötülüğü ve howl'un büyüden nasıl etkilendiği gösterilir. bir de karakterler çatışma konusunda her zaman başarılı olmaz. mesela howl sinir krizine girdiğinde sophie hayatı boyunca güzel olmadığını söyleyip ağlamaya başlar. karakterin değişime ne kadar hızlı adapte olduğu yada olamadığı anlatıcının kararındadır.

    üçüncü perde yükselen aksiyon diye bilinir ve bu bölümün sonunda filmin zirvesi yaşanır. zirve derken olayların bağlandığı yer olarak görmeyin bunu. daha çok ana aksiyonun patlak verdiği yerdir. karakterlerin bu kısımda da ikinci bölümdeki gibi yükseliş vardır ancak konu çeşitli değildir. artık açıklama yapılır ve gördüğümüz olayların bir yönü vardır. bu yön de filmin patlama noktasıdır.

    yürüyen şato'da bu kısım howl'un yatağa düşmesi ile başlar. howl burada savaştan kaçmak için sophie'yi, madam suliman'a göndermeye karar verir. bundan sonra yine sophie'nin yaşadığı zorlukları izleriz ancak fark edebileceğiniz üzere bu kısımda sophie ikinci bölüme göre olaylara daha hakimdir. filmin zirve noktasında howl'u kurtaracak ipuçlarını alır ve büyük bir aksiyon ile madam suliman'ın elinden kaçar. fark ettiğiniz üzere filmin bu anına kadar karakterler bir yere doğru gidiyorlardı ancak amaçları kesin değildi. bu andan itibaren ise karakterlerin ana motivasyonları ortaya çıkar ve her karakter filmin finalini hazırlayacak adımları atmaya başlar.

    bundan sonra dördüncü kısma geçiyoruz. dördüncü kısım düşüş diye bilinir. yani olayların kötüleşmeye başladığı yer. bu kısımda kahramanlar zor durumdadır ve buna karşı çareler ararlar. daha önce yapmaya cesaret edemedikleri şeyleri yaparlar çünkü ikinci ve üçüncü perde yaşadıkları nedeniyle değişmişlerdir.

    filmimizde işler aslında iyimser bir havada başlar. howl evi yeniden düzenler ancak bunun nedeni işlerin iyi gitmesi değil ekibin kaçmak zorunda olmasıdır. howl da çözüm bulamayacağına inanır ve kaçma hazırlığı yapar. neşeli görünse de asıl motivasyonu kendisi büyüye teslim olduğunda arkada kalanların güvende olmasını sağlamaktır. çünkü o da sophie'nin ikinci ve üçüncü bölümde yaptıkları nedeniyle değişmiştir ve sophie'yi ve evi korumak için savaşa girecektir.

    bu bölüm diğer bölümlere göre daha karanlıktır. ikinci bölümde gördüğümüz panayır havası yerini bombalanan şehirlere ve kaçan insan görüntülerine bırakır. sophie'nin ruh hali de filmde görmediğimiz kadar kötüleşir. howl'u sürekli patlamaların arasında görürüz. ayrıca filmde sophie'nin tarafında olan en büyük güç olan calcifer, madam suliman'ın ayak oyunları neticesinde pasifize edilir. böylece düşüş de hızlanır. artık evi koruyacak ve gizleyecek biri yoktur. durumu düzeltmek için howl geri gelir ancak bu sırada da geri dönülemeyecek kadar kötü durumda olduğunu anlarız.

    beşinci bölüm finaldir. bu bölüm filmin nasıl kapandığını görmemizi sağlayacak karakterlerin değişiminin sonlandığı yerdir. bu bölümde filmde işlenen bütün küçük detaylar bir araya gelir ve karakterler şu şu değişimleri yaşadığı için artık böyle insanlar olmuştur denir.

    bu kısım şatonun yıkılmasıyla başlar. ancak olaylar filmin başlangıcından farklı ilerler. çünkü en başta çekingen bir insan olan sophie olayların gidişatını ele alıp önce howl'u kurtarır daha sonra da savaşı bitirir. howl da kalbini geri kazanır. böylece karakterlerin yaşadıkları değişim tamamlanır ve film sonlanır.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz gibi beş perdeli yapı aslında üç perdeli yapıdan daha kapsamlı. ayrıca filmin tonunda da değişiklik oluyor film içinde. yani filmin ikinci perdesinde yükseliş varken bunu dengeleyen bir yıkım bölümü de var. bu nedenle bu tip filmleri izledikten sonra duygudan duyguya attı bizi dersiniz. bir de normalde bu beş perdeli yapıyı en çok kullananlardan biri william shakespeare'dir. o yüzden karşınıza shakespeare trajedi yapısı olarak da çıkabilir. şöyle bir durum var sheakspeare'in trajedilerinde dördüncü bölümde karakterlerin çoğu öldüğü için final de çok serttir. ancak bu her zaman böyle olmak zorunda değildir. yani trajedi yapısı kullanıyorum o zaman finalde herkesi öldüreyim demeniz gerekmez. üstteki örnekte de gördüğünüz üzere anlatı iyi bir şekilde de sonlanabilir.

    peki uzun metrajlarda neden hep bunu kullanmıyorlar? çünkü beş perdeli yapıyı kontrol etmesi gerçekten zordur. ikinci perdede çok yükselirseniz dördüncü perdeyi de ona uygun şekilde sert düşürmeniz lazım. sert düşüş yaptığınızda da finali iyi bağlayamazsınız. bağlamaya çalışırsanız da deus ex machina gibi yok artık dedirtecek demode teknikler kullanmanız gerekir. o yüzden senaryo yazıyorsanız önce üç perdeli yapıyla başlayıp eliniz alıştıktan sonra eğer anlatılacak hikaye bunu gerektiriyorsa beş perdeye çıkmanız sizin için daha iyidir. yoksa elinizde hamlet'in finali gibi bir final ile kalakalırsınız.

  • bize hak ettiğimiz zaman yolculuklu hikayeyi veren yapımdır. bunun için bir stephen king hikayesi olması yeter de artardı bile ancak işin arkasından j. j. abrams ve baş rolde de james franco'nun olması tuz ve biber oldu. içten içe, kendin için işleri yoluna koyamasan da başkaları için yoluna koymak, en azından denemek, işleri kendin için de yoluna koyma hususunda atılmış en büyük adımdır kafasını ince ve vintage dokunuşlarla yüreğimize dokunarak yapıyor ve bunu daha iki bölümde başardı. hulu her yıl bir stephen king eserini bu şekilde ele alsa netflix'e kafa tutma yarışında büyük ölçüde öne geçer.

  • bizim evde spagetti pişmezdi. spagetti bir nevi zengin yemeğiydi.
    düşünün artık.

    birgün gittim spagetti aldım geldim çocuğum daha, dedim anne bunu pişirir misin. dedi o neymiş haa makarna mı iyi pişireyim dedi.
    akşam böyle nasıl sevinçliyim allah'ım spagetti yiyecem diye. bir getirdi annem 3'e mi kırmış artık kaça bilmem erişte olmuş. ulan nasıl üzülmüştüm varya o hayal kırıklığımı hala hatırlıyorum.

    anneme bunu diyince de e nasıl yencek o diğer türlü yenmiyor demişti. hey gidi günler.

  • baba aklı sıra işletecektir... yabancı bir numaradan durmadan çağrı bırakır;
    -kimsin güzelim? derdin varsa ara.
    -beni tanımadın mı? ben ananın kocası.
    -ulan senin... '!^'^+'^++%^&%%&
    -baban ulan baban eşşolueşşek...

  • yahu bu "can dündar devlet sırlarını ortaya çıkardı" denilen mevzu, can dündar'ın haberinden tam 6 ay önce hollanda parlamentosunda görüşülmüştü.

    kaynak

    ya bu insanlar nasıl dünyadan bu kadar bihaber, mantık muhakeme yürütmekten aciz olurlar cidden anlamıyorum.

    ulan bu nasıl devlet sırrı ki, bütün dünyanın dilinde, parlamentolarında gündem maddesi oluyor?

    rus uçağı düşürüdükten sonra, putin uydu görüntüleri ile destekleyerek, ışid ile yapılan petrol ticaretini ortaya koyuyordu.

    ne biçim sır olm bunlar? sır kelimesinin anlamını yanlış mı biliyorum yoksa?

  • üzerinden asırlar geçse de insanoğlunun o dönemdeki gençliğe olan bakışı pek değişmiyor.

    sanırım bu konudaki en güzel sözü ata yadigârımız, güzel insan muazzez ilmiye çığ hocamız söylemiş.

    'sümer tabletlerinde "bu gençlik nereye gidiyor" yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum.'

    bu konudaki diğer örnekler için;

    'bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. kaba bir şekilde yemek yiyorlar. yetişkinlere karşı saygısızlar. ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.'
    ( aristo mö 350 )

    'günümüzün çocukları lüksü seviyor, kötü davranışları var, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar.
    çocuklar artık evlerinin hizmetçisi değil, tiranı... anne babaları odaya girince ayağa kalkmıyorlar, onlara itiraz ediyorlar, destek olmak yerine laklak yapıyorlar, şapır şupur yiyorlar, bacak bacak üstüne atıyorlar, öğretmenlerine zulmediyorlar.'
    ( sokrates mö 399 )

    ' günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.'
    ( hesiod mö.800 )

    ha bu arada z kuşağı diye bir kuşak mı olur amk, bizim 94 model renault fairway arabamız vardı.